HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

GAZİANTEP’TE 7 MÜSLÜMAN DAHA GÖZALTINA ALINDI 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. -GAZİANTEP’TE 7 MÜSLÜMAN DAHA GÖZALTINA ALINDI  -DEMOKRASİ DEĞİL İSLAM KADINI KORUNMASI GEREKEN BİR DEĞER OLARAK GÖRÜR -AK PARTİ KONGRE SALONLARINDA VİRÜS YOK AMA CAMİLERDE VAR ÖYLE Mİ? -PAPA’NIN IRAK ZİYARETİ

GAZİANTEP’TE 7 MÜSLÜMAN DAHA GÖZALTINA ALINDI 


Bu hafta da toplantımıza yine Müslümanlara yönelik bir gözaltı haberi ile başlıyorum. Bu sabah Gaziantep’te 7 Müslüman kardeşimiz evlerine baskın yapılarak gözaltına alındılar. Hiçbir suçu olmayan bu muhlis kardeşlerimiz hangi gerekçe ile gözaltına alındılar biliyor musunuz? Hilafetin önemini hatırlatma gayesiyle esnaflara, STK ve vakıflara ziyaret gerçekleştirdikleri için, Köklü Değişim Dergisinin Hilafet Özel sayısını Antep halkı ile paylaştıkları için gözaltına alındılar. Evet, yanlış duymadınız, kardeşlerimizin gözaltına alınma sebebi, yasal olarak çıkan bir dergiyi tanıtmak ve Müslümanlar ile hilafet hakkında konuşmak. Üstelik bu baskı ve gözaltılar daha önce farklı şehirlerde de olmuştu. Bakınız ben size sayayım, bugüne kadar kaç şehirde kardeşlerimiz gözaltına alındı. İstanbul, Bursa, Ankara, Muş, Siirt, Tatvan, Antakya, Reyhanlı, Şanlıurfa ve en son Gaziantep…


Toplam 58 kardeşimiz gözaltına alındı. Bunların 27 si Emniyet ifadelerinden sonra direk serbest bırakıldılar. 31 kardeşimiz ise savcılık ve mahkeme kararı ile serbest bırakıldılar. Suçları ne? Yasal olan bir dergiyi tanıtmak, dağıtmak ziyaretler yapmak… Her türlü kirli fikrin beyanı, konuşulması Türkiye’de serbest ama Hilafeti konuşmak yasak. Bizim görüştüğüm esnaf zaten bizim komşumuz, tanıdığımız, her zaman görüştüğümüz insanlar. Biz bunu yeni yapmıyoruz ki? Bizim ziyaret gerçekleştirdiğimiz vakıf dernek, Sivil toplum kuruluşu temsilcisine biz ilk defa gitmiyoruz ki… Biz ümmetin meselelerini medya temsilcileri ile STK temsilcileri ile esnaf ile memur ile herkesle konuşuyoruz, derdimizi davamızı anlatıyoruz. Onlarda bizi dinliyorlar, dertlerimizi paylaşıyorlar, bizimle fotoğraf veriyorlar. Onların bizimle konuşmaktan, bizim onları ziyaret etmemizden bir rahatsızlıkları yok.  Sizin ne rahatsızlığınız var Allah aşkına… Baskı yaparak, gözaltına alarak neyi ortaya çıkardınız, bizim gizli gündemimiz yok. Bizim gizli projelerimiz de yok. Bizim tek gündemimiz var o da İslam ümmetinin durumu, hali… Bizim tek siyasi projemiz var o da Hilafet projesi… Biz bu davaya öyle üç günlük geçici bir heves ile sarılmadık, biz bu davayı hobi olsun diye taşımıyoruz. Onun için biz çok açık ve çok şeffafız. Bizim itirazımız sizin söylediklerinizi hayata geçirmemenize… Bir taraftan İnsan Hakları Eylem Planı yayınlıyorsunuz, diğer taraftan da resmi legal bir dergiyi tanıttığı için, Müslümanlara sabah vakti gözaltı yapıyorsunuz. Biz düşünce ve davamızda netiz. Sizde söyledikleriniz ve yaptıklarınız da net olur yeter. 


DEMOKRASİ DEĞİL İSLAM KADINI KORUNMASI GEREKEN BİR DEĞER OLARAK GÖRÜR
Dün 8 Mart dünya kadınlar günü olarak anıldı. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devlet yetkilileri, iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri bu konuda birbiri ardına açıklamalarda bulundular. Her geçen gün artan kadın cinayetlerinden bahsettiler. Fakat hiçbiri bu sorunun özüne inmediler, sorunun giderilmesi için köklü kalıcı bir çözüm sunmadılar.  Ne yaptılar peki; kadını hayatın her alanında maddi bir obje olarak gören, demokratik özgürlüklere güzelleme yaptılar. Kadını kocasına karşı itaatsizliğe teşvik eden İstanbul sözleşmesi ve kadının beyanını esas alan 6284 sayılı kanunun önemine değindiler.  Gerçekten bu sözleşme ve kanunlar önemli olmuş olsaydı, sorunu çözücü uygulamalar olsaydı bugün kadına şiddet sorununu konuşur muyduk? Hayır!


Bu konuda açıklama yapanlardan biri de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu idi. Soylu, kadınlar günü münasebetiyle yaptığı akıllara ziyan açıklamasında 6284 sayılı kanunu, kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik en somut adım olarak değerlendirdi ve “Kadına yönelik şiddeti tamamen önleyebilmek için bir yandan kendi manevi değerlerimizden güç alıyoruz, bir yandan da modern kolluk prensiplerini uygulayarak daha ileriye taşımaya çalışıyoruz.” Dedi. Süleyman Soylu bir taraftan manevi değerlerimizden güç aldığını söylüyor ama diğer taraftan da o manevi değerleri adeta yok sayan sözleşme ve kanunları savunuyor. Soylu bir taraftan LGBT derneklerine ABD’nin 22 milyon dolar yardım ettiğini söylüyor, eşcinselliği teşvik eden bu derneklerin ABD ve Avrupa fonları ile faaliyetlerini sürdürdüğünü söylüyor. Diğer taraftan bu tür derneklerin faaliyetlerini meşru zeminde yasallaştıran İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun önemine vurgu yapıyor. Bu nasıl bir çelişki Allah aşkına, İslami ve örfi değerlerimizi Batıdan ithal edilen kanunlarla mı koruyacağız. Bu nasıl bir çeliş ki Allah aşkına! Bir taraftan İslami değer diyeceksiniz, diğer taraftan demokratik özgürlükler gereği yaygınlaştırılan feminizm ve eşcinselliği koruma altına alan kanunları uygulayacaksınız. İslami değerse eğer, İslam ve onun yönetim modeli olan Hilafet değerlerimizin en başında gelmiyor mu? O halde İslami hayat ve Hilafet’e çağıran Müslüman kadınları niçin gözaltına aldırdınız? Sayın Soylu, 6284 nolu kanun sebebiyle yüz binlerce baba evinden uzaklaştırıldı. Aileler dağıtıldı, kadın kocasına koca hanımına düşman edildi. Bu düzenlemeler kadına yönelik şiddeti düşürmedi aksine daha da artırdı. Bunu nasıl görmezsiniz? İstanbul sözleşmesinin yürürlüğe girdiği 2011’den 2020’nin sonuna öldürülen kadın sayısı toplamda 3.419. Evet yanlış duymadınız tamı tamına 3.419 kadın öldürüldü bu ülkede… Daha vahim bir şey söyleyeyim; 2021'in ilk 65 gününde 67 kadın öldürüldü, Her gün bir kadın öldürülüyor. Çok değil daha iki gün önce 92 yaşındaki bir kadın komşusu tarafından tecavüz edilerek canice öldürüldü. Ne İstanbul Sözleşmesi ne de 6284 sayılı kanun bu kadınları koruyamadı. Diğer yandan Türkiye'de son 10 yılda 1,2 milyon evli çift boşandı. Yani aileler dağıldı. Şayet 6284 sayılı kanun kadını korumuş olsaydı, kadın cinayeti sayısı artmaz azalırdı. Şayet en değerli kurumumuz olan aileyi korumuş olsaydı boşanma oranı bu kadar olmazdı.


İşte tüm bunlar kadını öldüren, onu hayattan koparan, aileleri parçalayan, çözüm olarak gördüğünüz 6284 sayılı kanunun vahim sonuçlarıdır. Peki çözüm nedir? Çözüm İslam’dır, Çözüm İslam’ın koruması altına almaktır. Çözüm Kadını İslam’ın koyduğu en kıymetli yere koymaktır. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar gününde, meydanlar, sokaklar gazete köşeleri, TV programları kadın haklarını arayan sözde aktivistler ile dolu. Adeta İslami değere ve aile yapısına meydan okuyan, bu kıymetli kaleyi yıkmaya çalışan söylem ve eylemlere şahit oluyoruz. 13 asırlık İslam tarihi boyunca hangi dönemde kadın ayaklanmasına rastladınız? Böyle bir şeyi göremezsiniz. Çünkü İslam zulmetmeyen adil bir nizamdır. Çünkü İslam kadını korunması gereken bir değer olarak görür. İngiltere’de kadınlara 1908 yılında seçme hakkı verilmesi için yürüyüşler düzenlenirken, İslam halifeleri 7. yüzyılda kadınlardan biat alıyordu. İslam, kadını kıymetli bir hazine gibi muhafaza ederken, bugünkü demokratik sistemler umumhanelerde bedenlerinin satışından vergi toplayarak kadınlar üzerinden kazanç elde ediyor. 


Kadına bir yılda sadece 24 saat değer veren demokrasiden medet uman, ama kadını korunması gereken bir değer olarak gören İslam’dan yüz çeviren yöneticilere sesleniyor ve diyoruz ki; Kadın haklarından bahseden sizler, kadına şiddetin önlenmesinden dem vuran sizler Doğu Türkistan da kadın olmak ne demek bilir misiniz? Amerikan askerleri tarafından Ebu Gureyp cezaevinde namusu kirletilen Nur bacının yaşadığı ıstırabı bilir misiniz? Suriye’de iffetleri ayaklar altına alınan kadının sizden ne beklediğini bilir misiniz? Myanmar’da budist kafirler tarafından zulme maruz kalan kadının ne istediğiniz siz bilir misiniz? Eğer gerçekten kadın haklarını savunuyorsanız, eğer gerçekten kadın cinayetlerini önleme konusunda samimi iseniz yapmanız gereken şey belli. Müslüman aile yapısını ifsat eden, kadını bir canavar haline dönüştüren, kadın cinayetlerinin önünü açan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunu uygulamadan kaldırın. Bu yeterli olur mu; hayır olmaz! Kadını maddi bir obje ve kapitalist sistemin sömürü çarkı haline getiren, demokratik özgürlükler adı altında kadına haklar veren bu laik kapitalist nizamı yürürlükten kaldırın Yeter mi? Hayır yine yetmez! Hayatın her alanında kadını korunması gereken Allah’ın bir emaneti olarak gören İslam nizamını tatbik edin. 


AK PARTİ KONGRE SALONLARINDA VİRÜS YOK AMA CAMİLERDE VAR ÖYLE Mİ?
Çağdaş medeniyetler seviyesine çıkmak ve kalkınmak için laiklik ve demokrasi var ya; laiklik ve demokrasi bizimle savaşan, topraklarımızı işgal eden, kanımızı döken, kadınlarımızın namusuna el uzatan sömürgeci kafirlerden ithal edildi. Yaklaşık 100 yıldır bu ülkede laiklik uygulanıyor. Demokrasi, -sizin tabirinizle çok partili dönemle başladığını kabul edersek- 75 yıldır da demokrasi hayatımızda. Şimdi sormak lazım! Eğer ki laiklik ve demokrasi kalkınmanın temel taşları ise Türkiye neden gelişmiş ülkeler sıralamasında 59. sırada? Neden 435 milyar gibi devasa bir dış borç batağında? Neden gelir dağılımındaki adaletsizlikte Avrupa’da ikinci sırada. OECD ülkelerinde ilk üçte? Neden bu ülkenin insanları yargıya güvenmiyor? Yapılan anketlerde yargıya güven oranı yerlerde sürünüyor. Neden bu ülkede en zengin %10’luk kesim, toplam servetin %81’ine sahip? Neden asgari ücret açlık sınırının altında? Neden bu ülkenin sadece %48’i kendini mutlu hissediyor? Neden? Bilimde, teknolojide, ağır sanayide, tarımda, eğitimde okumada neden yokuz!


En çok sosyal medya hesabı bizde, sosyal medyada en çok vakit geçiren ülkeler sıralamasında iyi durumdayız. Aile bağları her geçen gün çatırdayan ülke Türkiye, suç oranları hep artış gösteriyor. Cinsel tacizler, tecavüzler, eşcinseller, aldatmalar, boşanmalar artıyor. Ahlaksızlık normalleşiyor ve herkes seyrediyor! Bunların hepsi istatistiki bilgi ve değişken. Asıl soru şu; bu karanlık tablo nasıl değişecek? AK Parti yerine CHP, İYİ Parti, MHP ya da başka bir parti iktidara gelmiş olsa bu tablo değişecek mi?  Hangi partinin vizyonu bu tabloyu değiştirmek için yeterli? Hangi partinin programında sorunlara kökten çözümler sunuluyor? Siz de çok iyi biliyorsunuz ki mevcut siyasi partilerin hiçbiri bu karanlık tabloyu değiştiremez. Değiştirecek ne lidere ne de vizyona sahip! Zira sorun sistemin ta kendisi! Sorun değişmesi gereken bir dünya düzeninin varlığı! 


Bu sistem ve düzen değişmedikçe Türkiye gibi halkı Müslüman olan ülkeler kıyamete kadar “geri kalmış”, “az gelişmiş” ya da “gelişmekte olan ülke” pozisyonunda kalmaya devam edecek. Sömürülecek ve aşağılanacak! Buna razı mısınız? Bu hayata! Bu adaletsizliğe! Bu sefalete razı mısınız? Hilafet yıkılıp Cumhuriyet kurulunca kurtulduk, Hilafet kalsaydı İngilizlerin kölesi Fransızların oyuncağı olacaktık yalanına inanmaya devam mı edeceksiniz? Hem de içinde bulunduğumuz bu rezil hayata rağmen! 
Sosyal medyada ne zaman İslam ile Hilafet ile alakalı bir etiket listeye girse benzer yorumlar yapılıyor. Ağzından İslami lafızlar çıkanlara, Hilafet isteyenlere; “Arap sevdalısı bunlar, bu ülke laik bir ülke defolun Arabistan’a” diyen bir güruh var maalesef. Müslüman kardeşinden çok Batılı kafirleri seven onlara hayranlık besleyen bir güruh var maalesef! Neredeyse 100 yıldır Cumhuriyetle, Laiklikle yönetildiniz ve geldiğiniz nokta işte bu! Koskoca bir hayal kırıklığı ve koskoca bir hiçlik! Birilerinin kölesi olmaktan daha kötü olan şey birilerinin kölesi olduğunu bilmemektir! Sömürgeci kafirler İslam ümmetinin yeniden ayağa kalkmasını engellemek için zihin dünyalarını işgal ettiler. Kendi fikirlerini ve yaşam tarzlarını savunulması gereken idealler olarak kabul ettirdiler ve onları kendilerini savunmak için en ön safa koydular! İçinde yaşadığı toplumun değerlerine, kültürüne saldıran, İslam’a ve Müslümanlara hakaret etmeyi maharet sanan, fikir üretemeyen, üretemediği için de hakaret etmeyi, ahlaksızca küfürler savurmayı fikir sanan bu güruh sömürgeci batının zehirlediği evlatlarımızdan oluşmaktadır. Tıpkı ilim öğrenmek için batıya gidip sonra ilmi değil ama batı fikirlerini yaşam tarzını alıp gelenler gibi. Dolayısıyla biz onlara kızmıyoruz. Onları sömürgeci batıya kurban edilmiş ümmetin evlatları olarak görüyoruz ve bir gün onları batı emperyalizmin pençelerinden kurtaracağımıza inanıyoruz.  


Kıymetli Müslümanlar! Kırılması gereken bir sömürü çarkı var! Bu çark kırılmadan bu tablo asla değişmeyecek! İşte Hizb-ut Tahrir bu çarkı kırmak için size çağrı yapıyor! Hilafet bu sömürü çarkını kırmak için yegane fırsattır. Hilafet ile Müslümanlar yeni bir hayata başlayacak! Bu hayatta adaletsizlik yok! servetlerin zenginlere peşkeş çekilmesi yok! Gelir dağılımındaki adaletsizlik yok! Hayat pahalılığı yok, KDV, ÖTV, Gelir vergisi gibi yüzlerce çeşit vergi yok. Elektrik, su, doğalgaz sadece hizmet masrafları karşılığında dağıtılacak. Halkı Müslüman olan devletler tek bir çatı altında toplanacak. Ordular birleşecek. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri, servetler, iş gücü birleşecek. Sömürü, sefalet ve aşağılanma sona erecek. Ve bunlardan çok daha önemlisi yerleri ve gökleri yoktan var eden Allah Subhanehu ve Teala’nın dini hayata hâkim olacak. Ve çok daha önemlisi Allah’ın rızasını her şeyden üstün tutan bir toplum inşa edilecek! İşte asıl kurtuluş budur!


PAPA’NIN IRAK ZİYARETİ
Dünya kamuoyu günlerdir Papa’nın 5 Mart’ta Irak’a gerçekleştirdiği ziyareti konuşuyor. Papa’nın niye geldiği, kimlerle görüştüğü ne mesajlar verdiğine dair yorumlar yapılıyor. Kimlerine göre bu ziyaret tarihi önemde kimilerine göre ise sözde dünya barışı için bir umut! 


Öncelikle Haçlı zihniyetinin günümüz temsilcisi olan Vatikan Papa’sının İslam toprağı Irak'a gelmesini kesinlikle hoş karşılamadığımızı belirtmek istiyorum. Zira barbarlıklarıyla Ortadoğu’yu alt üst eden Haçlı seferlerinin izleri bu ümmetin hafızasında hala canlıdır. Papa'nın aynı şekilde Irak’a iyi niyetle gelmediğini biliyoruz. Sömürgeci kafir Amerika'nın Papa gibi Katolik olan yeni başkanı Joe Biden, bu ziyaretin hoş karşılayabilir. Çünkü Biden bu ziyaretin dünya barışı için bir umut olduğunu söylüyor ve bu yalanına da herkesin inanmasını istiyor. Aynı şekilde Papa'nın yoluna kırmızı halılar seren Irak'ın Amerikan uşağı yöneticileri de bu ziyareti hoş karşılayabilir. Amerika Irak'ı işgal ettiği zaman 200 milyon dolar karşılığında Amerika'ya direnmenin haram olduğu fetvasını veren, Irak caddelerine Papa ile yan yana resimlerini astırarak “Siz bizden bir parça biz de sizden bir parçayız” yazısı yazdıran İran güdümlü Sistani bu ziyareti hoş karşılayabilir. İslam kardeşliği gibi şerefli bir bağ varken Papa ile sözde ‘insan kardeşliği’ anlaşması imzalayan el-Ezher'deki yüz karası sözde alimler bu ziyareti hoş karşılayabilir. Amerika'nın İslam coğrafyasındaki pis emellerine teşne olan laik zorba rejimler hoş karşılayabilir. Haçlı zihniyetinin himayesinde varlığını sürdüren gasıp Yahudi varlığı da bu ziyareti hoş karşılayabilir. Ancak bizler asla hoş karşılamıyoruz. Çünkü kafirlerin nasıl bir zihniyete sahip olduğunu bize Rabbimiz anlatıyor:
وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmazlar. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara 120)


Nitekim Papa'nın görüştüğü kimseler, ziyaret ettiği mekanlar ve verdiği mesajlar Rabbimizin ilahi öğretisini doğruluyor. Vatikan Papası Müslüman Irak halkı tarafından hoş karşılanmadığı için sadece Amerika ile iş birliği içinde olan liderler ile görüşebildi. Papa Irak’ın bölünmesi için çalışan siyasiler ile görüşebildi. Dahası Papa Haşdi Şa’bi denen katil ve yağmacı çeteler ile görüştü. Papa kendisinin gerçek niyetini bilen muteber alimler ile görüşemedi. Çünkü Allah’tan korkan alimler onunla görüşmeyi kabul etmedi. Çünkü o alimler kendilerini Papa ile görüştürmek isteyen Irak Cumhurbaşkanı Berham Salihi’nin teklifine şu cevabı verdiler: “Papa buraya Mekke ve Medine’nin yerine yeni bir dinî merkez inşası için geldi. Nasiriye-ur antik kenti, bu dinin merkezi hâline getirilecek ve halkımız yanlış bilgilerle aldatılacak. İbrahimi dinler, dinler arası diyalog, barış ve kardeşlik gibi temaların ardında bu niyet saklı. Bu ziyaret fitne ekme amaçlı.” Böyle dediler…  Buradan o alimleri ferasetlerinden dolayı tebrik ediyorum. Allah kendilerinden razı olsun.


Kıymetli Müslümanlar! Bizler bu ikiyüzlü haçlı zihniyetini uzak ve yakın tarihten tanırız! Kudüs’ü ele geçirdiklerinde teslim olan on binlerce kadın ve çocuğu kılıçtan geçirmesinden tanırız. Irak’ta katledilen 2 milyon masum Müslümandan tanırız. Kimyasal silahlarla vurulan Felluce’den tanırız. Ebu Gureyb cezaevinde iğrenç bir şekilde işkence edilen Müslüman erkeklerden, tecavüzlere uğrayan bacılarımızın çığlıklarından tanırız. Haritadan silinmeye çalışılan Musul’dan tanırız. Biz bu zihniyeti Afganistan’daki koltuk değnekli çocuklardan tanırız. ‘Rabbim Allah’ diyen Suriyeli Müslümanların Esed Celladına boğazlatılmasından tanırız. Coğrafyamızdaki kardeş kavgasından, terör örgütlerinden, aramıza çekilen yapay sınırlardan tanırız. Milliyetçilik, vatancılık ve özgürlük fitnesinden tanırız. Kur’an’ı Kerim’ e ve peygamberimize yapılan hakaretlerden tanırız. Füzelerle yıkılıp yakılan camilerimizden tanırız. Denizlerde ölüme terk edilen mültecilerden tanırız. Sömürülen servetlerimizden tanırız. Bu yüzden Papa, ziyaretinde başta ABD olmak üzere Irak’ın bu hale gelmesine sebep olan işgalcilerin Irak’tan çıkmasına dair hiçbir söz söylemedi. Yahudi varlığının Müslümanların ilk kıblesini işgal altında tutmasından, topraklarını gasp etmesinden söz etmedi. 


Şimdi buradan tüm Müslümanlar adına Papa’ya seslenmek istiyorum.
Ey Vatikan Papası! Senin İslam ümmetine verebileceğin hiçbir şey yok! İbrahim (as)’mı istismar ederek Müslümanları kandıramazsın! Senin İbrahim’den kastın ancak Trump’ın Yahudi varlığı ile normalleşen hain Arap rejimlerine imzalattığı ‘İbrahim Anlaşması’ olabilir. Sizin İbrahim’iniz ile bizim İbrahim’imiz aynı değil! Çünkü İbrahim as Tevhid dininin atasıdır. Siz ise tıpkı Yahudiler gibi Allah’a şirk koşan sapkın bir topluluksunuz. Ve İslam topraklarında asla geleceğiniz olmayacak.


Allah Subhanehu ve Teala sizin hakkınızda şöyle buyuruyor:
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَۜ  وَقَالَ الْمَس۪يحُ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْ اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوٰيهُ النَّارُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ
“Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrail oğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Maide 72)

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
03 MART 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.