HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN ÇEKİLME KARARI

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. -Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesinden Çekilme Kararı -Putin Katilde Biden Değil mi? -Merkez Bankasının Faiz Kararı

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN ÇEKİLME KARARI


Toplantımıza Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle tek taraflı olarak feshedilen İstanbul Sözleşmesi gündemi ile başlamak istiyorum. Hükümet, Avrupa Konseyi’nin sözde kadına yönelik şiddeti önlemek için hazırladığı “İstanbul Sözleşmesi’nden” ayrıldığını açıkladı. Malum biliyorsunuz bu sözleşme 1 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmişti. Türkiye, 11 Mayıs 2011'de Sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de parlamentoda tüm partilerin evet oyu ile kabul edilmişti. 46 ülke tarafından imzalanan ancak bugüne kadar 32 ülke tarafından uygulanan sözleşmeyi İngiltere, Bulgaristan, Macaristan gibi ülkeler bile yürürlüğe koymadılar. 


Yıllardır Türkiye’de yürürlükte olan bu sözleşme Müslümanlar için sadece yıkım, kaos ve felaket getirdi. Kadının beyanı esas alınarak milyonlarca erkek evinden uzaklaştırıldı, iftira ile yüzlercesi cezaevine atıldı. Bu sözleşme uygulanırken kadına yönelik şiddet ve cinayetler azalmadı aksine daha fazla arttı. Evlilik oranı düştü, boşanmalar çoğaldı, cinsel sapkınlıklar desteklenerek koruma altına alındı. ETCEP gibi uygulamalarla ailenin ve toplumun kimyası bozuldu. 


Kıymetli Müslümanlar!
Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak biz, 2020 yılında “Aile Nesil ve Toplum İslam ile Korunur!” başlıklı uzun soluklu bir kampanya çalışması yürütmüştük. Bu kampanya kapsamında ülkenin her köşesinde konferanslar ve paneller düzenledik. 3 Mart 2020 tarihinde hatırlarsanız 2000 kişinin katılımı ile İstanbul’da büyük bir konferans yaptık. Yine meydanlarda stant çalışmaları yaptık. Hazırladığımız on binlerce broşür ve kitapçığı esnafa ve tüm halka dağıttık. STK, medya ve siyasi parti temsilcileri, akademisyenler ve kanaat önderleri dâhil toplumun her kesimi ile görüşerek İstanbul Sözleşmesi ve onunla bağlantılı kanunların zararlarını anlattık. Birçok kesimden farklı ismin katılımı ile online programlar yaptık ve bu sorunu konuştuk, konuşturduk. Köklü çözümün ise İslam’ın topyekûn uygulanmasında, İslam İctimai Nizamının tatbik edilmesinde olduğunu söyledik. Bu konuda bizimle beraber soruna duyarlı olan birçok kurum ve kişi İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için mücadele etti. Bütün bu baskı ve mücadele bir şekilde iktidara adım attırdı ve Türkiye’nin sözleşmeden geri çekildiği açıklandı. Ancak biz buradan, hükumetin İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı geri çekilmesini zafer olarak görenlere de bazı hatırlatmalar yapmak istiyoruz. 


Henüz hükümet, sözleşmeyi feshetmekle ifrazatlarını ortadan kaldırmış, oluşturduğu tahribatı gidermiş değil. Bu karar; yöneticilerin sizi, bizi, ailemizi düşündüğü için aldığı bir karar değil aksine birlikte verdiğimiz mücadele toplumun bu mücadeleye verdiği destek neticesinde alınmış bir karardır. Eğer öyle olmasaydı bu kararı bu kadar büyük bir yıkım olmadan alırlardı. Eğer hükumetin derdi aileyi yıkan yasalar ile olsaydı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilir çekilmez Ankara Sözleşmesi hazırlıyoruz demezlerdi. Şunu sakın unutmayın, İstanbul Sözleşmesi'nin feshi mevcut yasaları yürürlükten kaldırmış değil. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hala yürürlükte. Yine Türkiye’nin BM nezdinden imzaladığı CEDAW Sözleşmesi’ne taraflığı hala devam ediyor ve bu sözleşme bağlayıcılığını koruyor. Dolayısıyla bu hâli ile sadece İstanbul Sözleşmesi’nin feshi göz boyamaktan başka bir şey değildir. Yapılması gereken en öncelikli şey sözleşmenin uygulanması için hazırlanıp, çıkarılan ve uygulanan yasa ve kanunların tümden kaldırılmasıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı çıkanlar gelince, onlar bu sözleşmenin kadını koruduğunu dillendiriyorlar. 


Onlara diyoruz ki; hayranı olduğunuz Batılı ülkelerin vahim durumu ortada, sözleşmeyi uygulayan güya gelişmiş ülkelerin durumu ortada. Bu ülkelerde kadına şiddet en üst sınırlarda, aile tamamen yok edilmiş, insanlar yalnız kalmış, ahlaksızlık çoğalmış durumda. Kadın ve çocuklara yönelik şiddet, cinsel istismar had safhaya ulaşmış, güven ve huzur kaybolmuş durumda… Sizin derdiniz kadının korunması, kadına yönelik şiddetin önlenmesi değil, aksine sizin derdiniz Müslüman aile kurumu ile… Siz bu sözleşme üzerinden eşcinsel sapkınlığın yaygınlaşması için çabalıyorsunuz. Ancak bu emellerinizin gerçekleşmesine izin vermeyeceğiz. 


Kıymetli Müslümanlar 
Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak buradan bir kez daha yüksek sesle bireyin, ailenin, neslin ve toplumun ancak İslam ile korunacağını söylüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçerek Ankara Mutabakatı’nın hazırlanması yaşanan sorunlara çözüm olmayacak bu konuda hükumeti uyarıyoruz. Biz özümüze dönmeliyiz, özümüz ise İslam’dır. İslam ahkâmını uygulamaktan yüz çevirseniz günaha girersiniz ve halkımıza zulmedersiniz. 


PUTİN KATİL DE BİDEN DEĞİL Mİ?
Son bir hafta içerisinde Rus savaş uçakları Suriye’de Türkiye sınırına birkaç kilometre uzaklıktaki sivil yerleşim yerlerine defalarca kez balistik füzelerle saldırdı. Bu saldırılarda kaç masum insan hayatını kaybetti bilinmiyor. Türkiye’de medya ve kamuoyu Rusya’nın bu katliamlarını değil Biden’in Putin’e katil demesini konuşuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin için “katil” ifadesi kullanmasını Biden’e yakıştıramadığını söylüyor. Erdoğan Putin’e katil denilmesini doğru bulmuyor anlaşılan. Sayın Erdoğan’a soruyoruz; bir kişinin katil olabilmesi için daha kaç kişinin ölüm emrini vermesi lazım. Bin mi? On bin mi? Yüz bin mi? Gerçi siz Afganistan ve Irak’ta 1 milyondan fazla Müslümanı katleden ABD’ye dahi katil diyemediniz! Bırakın katil demeyi katillerle müttefik olmayı kıvanç vesilesi saydınız. Siz çocuk katilleriyle oturup kalkmaya, dostluk etmeye o kadar çok alışmışsınız ki katile “katil” diyebilme erdemini dahi kaybetmişsiniz! 


Kaldı ki bir katilin başka bir katile katil demesi de başka garabet bir konu…. Bu sebeple siz, Biden’e “sen Putin’den daha fazla katilsin” diyebilmeliydiniz. Sizin yapmanız gereken şey Çeçenistan’da, Kırım’da ve Suriye’de yaptıkları ortada olan Putin’i savunmak olmamalıydı. Siz Müslümanları katleden bu kafirlerin kanlı ellerini sıkmayı bırakıp onlardan yüz çevirmelisiniz. Onların katliamlarına ortak olmaktan vazgeçmelisiniz. Ama heyhat ki siz bunu yapmak yerine katillerin leş dalaşını durdurmak, aralarını bulmak için çaba harcıyorsunuz. Siz bir taraftan terör örgütü PKK’nın propagandasını yaptıkları için, terörü övüp destekledikleri için HDP’nin kapatılmasını dile getiriyorsunuz. Teröre kim destek veriyor, HDP mi evet HDP açıkça PKK’ya destek veriyor. 


O zaman terörün başı ABD ve Avrupa’nın askeri ve siyasi desteği ile terör estiren PKK’ya hangi parti destek veriyorsa kapatılmalıdır, kapatılsın da. Peki ya HDP teröre destek veriyor da diğerleri ne yapıyor. Diğerleri terör destekçisi devletler ile işbirliği yapmıyor mu? Siz en büyük terör devleti ABD ile iş birliği yapıp katliamlarına, terörüne destek oluyorsunuz. Diğerleri başka bir terör devleti olan İngiltere ile iş birliği yapıp onun hesabı için çalışıyorlar. Kısaca Türkiye’de muhalefetiyle iktidarıyla bütün partiler birbirinizden ne farkınız var? PKK’sı, PYD’si YPG’si… Bunların hepsi maşa, hepsi taşeron hepsi teröre hizmet ediyorlar, cinayetler işliyorlar. ABD’si Avrupa’sı Rusya’sı… Bunların hepsi de Müslüman düşmanı, hepsi kandan ve terörden besleniyorlar. Putin ya da Biden, aralarında ne fark var. Bunların ikisi de eli kanlı katil, ikisi de cani, ikisi de terör elebaşı… 


Bunlara katil diyemeyecekseniz daha niye oturuyorsunuz o koltukta? Biz katil Amerika diye haykırıyoruz, biz katil Rusya diye haykırıyoruz ve biz bu katillerden ancak Raşid bir Halife’nin hesap soracağına inanıyor ve bu uğurda çalışıyoruz Allah’ın izniyle… 


MERKEZ BANKASI’NIN FAİZ KARARI
Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası faiz oranlarını %19’a yükseltti. Bu beklenmeyen kararın peşinden, yeni başka bir karar daha açıklandı, Cumhurbaşkanı kendisinin atadığı Merkez Bankası Başkanı’nı görevden aldı. Peki sebep ne? Naci Ağbal’ın politika faizini 519’a yükseltmesi mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı olmaksızın Merkez Bankası başkanı böyle bir karar alabilir mi peki? Alamaz! Bu tamamen şunu gösteriyor: Ekonomik krizden çıkamayan iktidar günü kurtarmak için faize sarılıyor. Ancak Cumhurbaşkanı ekonomik krizin faturasını da hep başkalarına kesiyor. Herkes suçlu. Suçlu olmayan sadece Cumhurbaşkanı! Bu meselenin iktidar açısından kazanımıdır. Yani sadece günü kurtarmak. Bir de meselenin halka yansıyan yönü var tabi... Faizlerin yükselmesinin anlamı aslında paranın değer kaybetmesidir. Bu değer kaybını azaltmak için aç gözlü kapitalistlere daha fazla para dağıtmak gerekir ki işte Merkez Bankası’nın yaptığı bundan başka bir şey değildir.  Ne yapabilir ki? Eğer üretim yapacak, yaptığı üretimi ihraç edecek konumda değilsen, geliri artırmak için vergileri artırırsın. Bu da yetmezse dışarıya borçlanırsın. İşte Türkiye bunu yapıyor. Üretimi yok, ihracatı yok, borcu var, vergi geliri günü kurtarmaya yetmiyor, dolayısıyla yeniden borçlanıyor. 


İşte kapitalist iktisadın çarkında kendi imkanlarıyla yatırım yapamayan Türkiye durmadan borçlanıyor. Borçların ödemesi geldiğinde de piyasadan para toplamak için faiz oranlarını arttırıyor. Faizi arttırdığında bu sefer reel yatırımlar durma noktasına geliyor, işsizlik artıyor ve toplumsal huzursuzluk baş gösteriyor. Bu sefer Merkez Bankası tekrar faizleri düşürmek zorunda kalıyor. Faizler düşünce yerli paranın değeri düşüyor ve bu durum enflasyon olarak halka yansıyor. Enflasyonla mücadele etmek için tekrar faizler yükseltiyor. Bu döngü işte böyle işleyip duruyor. Kazanan hep sermaye sahipleri kaybeden hep halk.  Bakın size bazı rakamlar vereceğim şimdi, lüften iyi dinleyin! Türkiye 2020 yılında 121,2 milyar TL faiz ödemesi yaptı. Dikkat edin! 121 milyar borç ödeme yapmadı, borçların faiz ödemesini yaptı. O da tamamı değil sadece 121,2 milyar lira!  Aslında bu şu demek; halkın cebinden 121,2 milyar alınıp sömürgecilere aktarıldı! Halk fakirleşti sömürgeciler zenginleşti.


Peki Cumhurbaşkanı Merkez Bankası Başkanını görevden aldığını değil de faizi kaldırdığını ilan etseydi ne olurdu? Kan emici bankalar tek tek kepenk kapatırdı. Türkiye’nin en çok para kazandıran sektörü bankacılık olamazdı. Faiz haram olduğu için dış borç almak diye bir şey olmazdı. Dış borç olmayınca sömürgeci devletlere boyun eğmek zorunda da kalmazdı. Paradan para kazanma ortadan kalkar, para gerçek piyasaya yani ticarete, tarıma, inşaat sektörüne, orta ve küçük ölçekli esnafa aktarılırdı. Böylece istihdam artar, üretim artar, işsizlik azalır ve enflasyon diye bir şey de kalmazdı. Devlet üretim yapmak, ticarethane kurmak isteyen ama parası olmadığı için bunu yapamayanlara faizsiz borç verirdi. Bu da reel ekonomiyi canlı tutardı. Kredi kartı diye bir şey olmadığını için kredi borçları yüzünden bunalıma giren, aile düzeni sarsılan, dağılan, yok olan, intihar eden insanımız olmazdı. Bunlardan daha da önemlisi halkın faiz batağına saplanarak harama bulaşmasının önüne geçilir ve ahirette şiddetli bir azaptan kurtulması sağlanırdı. Zira faiz Allah ve Rasulun’e savaş açmak demektir ve Allah ve Rasulün’e savaş açanlar ahirette şiddetli bir azap ile karşılaşacaktır. 


Allah Subhanehu ve Teala Bakara Suresi 275. ayette şöyle buyuruyor: 
“Faiz yiyenler, mahşerde şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de aynı faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.”


Alemlerin Rabbi olan Allah böyle buyuruyorken... 
Faize dönerek, Faizle iştigal ederek, sözde enflasyonu dizginleyeceğini, doları aşağı çekeceğini, halkın alım gücünü arttıracağını, işsizliği azaltacağını, ülkeyi refah seviyesine taşıyacağını düşünmek saflıktır. Yol Bilmezliktir. Ülkeyi bile bile faiz lobilerine terk etmektir. Yabancı şirketlerin eliyle rezervleri boşaltmaktır. Küçük işletmeleri, fakir fukarayı, çiftçiyi, esnafı, halkı yok saymaktır. Şimdi buradan her fırsatta faize karşı olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenmek istiyorum. Hani siz ''faizi ve sömürüyü reddeden yapısıyla İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır'' diyordunuz. Hani siz 'Faiz, Enflasyonun anasıdır' diyordunuz. Şimdi soruyoruz... 


Bir kararname ile dilediğiniz kişiyi görevden alabilecek güce sahipken, neden bu ana kadar beklediniz Bir imza ile bakanları koltuğundan edebiliyorsunuz da, 1 imza ile uluslararası sözleşmeleri fesh edebiliyorsunuz da, ''bir gece ansızın gelebiliriz' diyerek orduları sınır ötesi harekatlara gönderebiliyorsunuz da, Parlamenter sistemi 'Cumhurbaşkanlığı' sistemine dönüştürebiliyorsunuz da, Faiz üstüne faiz kararı alan ve adına da 'sıkı para politikası uyguluyoruz' diyen kendi atadığınız adamları şu ana dek neden görevde bekletiyorsunuz. Neden şimdi?


Kendi cürümlerinizi örtmek adına daha kaç adamı günah keçisi ilan edeceksiniz? Ülke ekonomisini dolara bağımlı olmaktan kurtaracak yerel kaynakları çeşitlendirmeye, üretime, tarıma ve istihdama dayalı öz kaynakları doğru ve sağlıklı bir şekilde işletmeye ne zaman karar vereceksiniz? Patates çuvallarını çürümeye terk etmiş çiftçileri ne zaman göreceksiniz? Evindeki eşyalarını satarak çocuklarına ve ailesine nafaka temin eden babaları ne zaman göreceksiniz? Biz sizin bundan sonraki süreçte kimleri göreceğinizi, kimlere kıyak çekeceğinizi, kimlere hizmet edeceğinizi biliyoruz. Bundan sonraki süreçte faizden tamamen vazgeçmeyeceğinizi de biliyoruz. Çünkü bu sistem vahşi bir sistemdir, tüm çarkları kapitalist esaslara göre kurulmuştur. Ne yazık ki sizler de bunun bir parçasısınız.


Kıymetli Müslümanlar!
Şunu bilmenizi isteriz ki; Hizb-ut Tahrir, her zaman olduğu gibi, aynı samimi duygularla, aynı kalbi çırpınışla, tıpkı dün olduğu gibi bugün de sizlere benzer çağrıyı yineliyor. Gelin kapitalizmin sömürgeci çarklarını âtıl duruma getirecek İslam iktisadını uygulayacak Raşidi Hilafet için çalışalım. Gelin yakın zamanda karşılaşacağımız hayır, bereket ve rahmet ayı Ramazan gelmeden önce, bu müjdeyi gerçekleştirelim. Gelin gönüllere şifa, kalplere sürur, yüreklere serinlik katacak Raşid-i Hilafet Devletini ikame edelim. 

Hizb-ut Tahrir Türkiye

23 Mart 2021


 

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.