GSE-Tüm gözlerin Irak’ı istikrara kavuşturmaya yöneldiği sırada, Kerkük’e sızan çatışma tehlikeli durumunu korumaktadır ve tehlikeli bir şekilde ihmal edilmektedir.
GSE-Tüm gözlerin Irak’ı istikrara kavuşturmaya yöneldiği sırada, Kerkük’e sızan çatışma tehlikeli durumunu korumaktadır ve tehlikeli bir şekilde ihmal edilmektedir. Bu mücadelede zengin petrol yatakları, Kürtler, Türkmenler, Arap ve Asuri-Keldaniler arasında; kimlik düzlemindeki etnik mücadele ise, Arap ve Kürt milliyetleri arasında benzeri muazzam çatışma konularında bir sokak kavgasına dönüşmüştür. Elde bu tarz büyük sorunlarla, uluslar arası toplumun gıyaben durumun kaosa dönmesine izin vererek yanlarında yer almaya gücü yetmemektedir. Adım atılmalı ve tüm tarafların temel hassasiyetlerine yönelik, var olan kırmızı çizgileri geçmeden bir çözüm sunulmalıdır. Üzerinde anlaşmaya varılacak en geçerli sonuç BM elçilerinin Kerkük toplumu liderleri arasında, federal hükümet ve Kürt federe bölgesi temsilcileri arasında arabuluculuk yapmasıdır ve bu aşağıdaki maddeleri kapsamalıdır:
Anayasada öngörülen, Kerkük’ün statüsü hakkındaki referandum ertelenmelidir; bugünün koşullarında sadece şiddeti arttıracaktır;
Kerkük vilayetini geçici bir süre için ne Kürt federal bölgesinin ne de direkt olarak federal hükümetin yetkisi altında olmadan, tek başına federal bir bölge olarak belirlemek;
Kerkük’ün 4 temel toplumu arasında eşit güç paylaşımı ayarlamaları yapmak;
Bir önceki rejimler tarafından zorla yerleri değiştirilenleri de kapsayacak şekilde geçmişte yapılan kötü muamelenin tersine çevrilmesine devam edilmesi, gönüllü olarak ayrılan, önceki rejimler tarafından getirilenler (çocuklarını da kapsayacak şekilde) için kolaylık sağlamak ve tazminat vermek; mülk sorunlarının kurulu mekanizmalar tarafından çözümlenmesi; ayrıca önceki Kerkük ilçelerinin Kerkük vilayetine bağlı olmasını veya oldukları yerde kalmalarını sağlayacak bir süreç.
Kürtlere göre Kerkük her zaman Kürtlerin çoğunlukta olduğu bir bölge olmuştur –halihazırda kabul edildiği üzere diğer toplumlarla paylaşılan – uğrunda mücadele verdikleri ve acı çektikleri, Araplaştırmadan, zorunlu nüfus azaltmaya ve soykırıma kadar. Onların fikirlerinde, Baas rejiminin sona erdirilmesi Kerkük’ü asıl sahiplerine verme hakkını doğurmuştur. Geçtiğimiz 3 yıl içinde yerlerinden edilenleri geri dönmeye ve yeni gelen Arapları gitmeleri için ikna etmek; siyasi ve askeri güç manivelalarını kontrol etmek için çok çaba sarf ettiler. Nihai hedefleri Kerkük vilayetini Kürt federal bölgesine ilhak edip Kerkük şehrini de başkent yapmaktır.
Diğer toplumlara göre ise, Kürt iddiası sahtedir; temel olarak petrol gelirlerine duyulan aç gözlülükten kaynaklanmaktadır; ayrıca Kerkük’ün Kürtler tarafından ileride ele alınışını da hakaret olarak değerlendiriyorlar. Türkmenlere göre, özel olarak, büyüyen Kürt varlığı kine neden olmaktadır; çünkü tarihi olarak Kerkük şehrini Türkmen olarak kabul etmektedirler (Kürtlerin önemli bir şehirli azınlık olduğunu kabul edip çevre köylerde de tam bir çoğunluk olduklarını kabul ederler).
Kürtlerin yükselen gücü onlara kurumsal emri vakiler yaratma olanağı tanımış ki bu şimdi Kerkük sorununu etkin bir çıban haline getirmektedir. 2005’teki anayasayı hazırlarken oynadıkları ana rol onlara bir madde ekletme imkanını tanımıştır ki o madde Kerkük’te hükümet güdümlü, Araplaştırma politikasının karşıtı bir politika izlenmesinin uygulanmasını öngörür ve bu sürecin 2007 sonunda yapılacak olan yerel referandum ve sayımla takip edilmesini belirtir. Anayasa bunları resmi olarak düzene sokmuş görünse de ne Kerkük’ün diğer milliyetleri ne merkezi hükümetin önemli bölümleri ne de komşu ülkeler bu prosedürleri savunmaktadır. Özellikle Türkiye, Kerkük’ün resmi olarak Kürt bölgesine ilhakına tolerans göstermeyeceğini belirtmiştir; Kürt hedeflerini bloke etmek için bu tertipte birçok zorlayıcı diplomasi aracına sahiptir; en son çare olarak askeri müdahale de bunun içindedir.
Bir yıl içinde, bu nedenle, Kürtler temel bir tercihle karşı karşıya kalacaklardır: Herkesin tepkisine rağmen anayasal mekanizmalarla baskı yapmaya devam edecek ve şiddetli çatışma riskini alır; ya da bir adım geri atarak müzakere çözümü arar.
İkinci seçeneğe izin vermek için hiddetin çok yüksek olması lazım; fakat tüm Kerkük milliyetlerinin ve Irak, Türkiye, Amerika hükümetlerinin ve Kürt federal bölgesinin temsilcileriyle yapılan iki yıllık görüşmeler sonucunda Kriz Grubu tüm tarafların yaşamsal çıkarlarına erişebileceği bir uzlaşmanın sağlanabileceğine inanmaktadır.
Uluslar arası toplumun erken ve kararlı davranma konusunda başarısızlığa uğraması 2007 Aralık son tarihine ulaşmadan hızlı bir bozulmaya neden olabilir. Sonuç şiddetli bir toplumsal çatışma olabilir, iç savaşa dönüşebilir ve muhtemelen askeri müdahale bunun dışında olur. Mezhepsel ayrılıklar ve direnişçi şiddetiyle tamamen sarsılmış bir Irak’ın bölgede - ki burası ülkenin en çeşitli topluluklarının temsil edildiği bir yerdir - başka bir büyük sarsıntıyı kaldırıp kaldıramayacağı şüphelidir
ÖNERİLER
Irak Hükümetine:
BM Güvenlik Konseyini aşağıdaki yükümlülüklerden sorumlu olacak bir misyon ataması için davet etmek:
Kerkük’ün yanı sıra diğer üzerinde Kürt iddiası olan alanların statüsü hakkında üzerinde anlaşılan bir çözüm geliştirmek;
Kerkük’ün iyileştirilmesi için yardım fonlarını arttırmak ve bunların etnisite temelinde değil, ihtiyaç dahilinde kullanımını sağlamak;
Varılan antlaşmalarla ilgili olarak partilerin bunlara iştirak edip etmediklerini izlemek;
Güvenlik Konseyine düzenli olarak rapor vermek.
2 – Aşağıdakileri kapsayacak şekilde geçmişte yapılan uygunsuzlukları telafi etme sürecini yoğunlaştırmak:
a) Önceki yönetimler tarafından zorla yerleri değiştirilen kişilerin geri dönmesini sağlama;
b) Gönüllü olarak ayrılmaya razı olan ve geçmiş rejimler tarafından getirilen kişilere (çocuklarını da kapsayacak şekilde) olanak sağlama ve tazminat ödeme;
c) Varolan mekanizmalar aracılığıyla mülk davalarını çözmek;
d) Önceden Kerkük’e bağlı ilçelerin ya Kerkük vilayetine bağlanması ya da şu an ait oldukları yerde kalmaları.
Irak Hükümeti, Temsilciler Meclisi, Kerkük İl Temsilcileri ve Kürdistan Bölge Hükümetine
3 - Barışçıl müzakereler ve bu konuda orta yolu bulan bir söylem geliştirerek Kerkük’ün ve diğer sorunlu bölgelerin statüsünü sözme hususundaki niyeti belirlemek.
4- Aşağıdaki çizgiler kapsamında, belirlenen bir süre içinde BM geçici özel misyonunun yardımıyla müzakerelerde bulunmak, bu süre belki de 10 yıl olabilir;
Diğer Iraklı hissedarları da kapsayacak şekilde Kerkük üzerindeki müzakereleri genişletmek, özellikle de sivil toplum temsilcileri, birlikler, kar amacı gütmeyen kuruluşlar ve kadın örgütleri;
Takvime bağlanmış anayasa tadilatı süresince, Temsilciler Meclisi Kerkük için referandum fikrini bir kenara atıp, özellikle o vilayetle ilgilenen anayasa metni çıkarmalıdır;
Anayasa Kerkük vilayetine tanımlanmış bir süre içinde federal bölge statüsü verecek;
Kerkük’ün 4 milliyeti eşit güç paylaşımı ayarlamaları hakkında hem fikir olmalıdır.
Kürdistan Bölgesel Hükümetine
Kürt halkını Kerkük ve Kürt milli emelleri üzerinde yapılacak fedakarlıklar için hazırlamak; geçici bir süre için Kerkük vilayetinin tek başına federal bir bölge olması seçeneğini dahi düşünerek;
Kerkük hükümetinde 2003 Nisanından sonra Kürt partileri tarafından devralınan yönetimi dağıtıp BM özel misyonuyla eşit temelde, üst kademeli mevkileri tekrar dağıtmak için iş birliği yapmak.
Türk Hükümetine
Kerkük sorunuyla ilgili barışçıl çözüme iştirak etme ve bu husustaki söylemini azaltma.
Türkiye ve kuzey Irak arasındaki ticareti geliştirme, özellikle petrol ürünleri bağlamında. Örneğin Habur’daki sınır kapısına ek olarak bir tane daha sınır kapısı açma ve Irak Kürdistan Bölgesindeki yatırımları arttırmak.
Irak’a askeri güç göndermemeye veya zorlayıcı diplomatik araçlar kullanmamaya bağlılık, mesela Habur sınır kapısını ya da Bakü-Ceyhan boru hattını kapatma gibi.
Birleşik Devletler Hükümetine
Kerkük ve diğer sorunlu bölgelerin statüsünün barışçıl çözümü için tam diplomatik ve mali destek vermek; bunu Irak’taki diplomatik önceliklerinden biri yapmak; Kerkük sorununa anlaşmalı bir çözüm bulmak için tüm Iraklı siyasi aktörleri ikna etmek:
Iraklı siyasi liderleri, müzakerelerde geniş bir grup hazırlayarak Kerkük’ün geleceği hakkında daha fazla müdahil ve şeffaf karar alma mekanizması geliştirmeleri için cesaretlendirmek.
BM Güvenlik Konseyine
Kerkük’e özel misyon atamak için Irak halkının rızasını almak; bunu yaparken de misyonun görevlerini belirleyen bir teklifi rapor şeklinde Güvenlik Konseyine sunmak..
Amman / Brüksel, 18 Temmuz 2006
Birçoğunun umutları ve korkularının aksine, Nisan 2003’te Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden beri Kerkük çok fazla şiddetli etnik çatışmaya sahne olmamıştır. Fakat yine de nispeten istikrarsız olmuştur. Kürtler, on yıllardır süren mücadelenin ardından zaferle çıkarak, Kürt bölgesinin bir parçası olduğunu düşündükleri ve petrolce zengin alanlar olan Kerkük’te ve kuzeydeki diğer karma nüfuslu alanlarda değişiklik için baskı yapmışlardır. Bağdat’taki yeni siyasi güçlerini kullanarak, Kürdistan Demokratik Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği liderleri yeni bir anayasal çerçeve hazırlamak için yardım etmişlerdir; bu sadece Araplaştırma politikasını tersine çevirmek için değil aynı zamanda bu alanları Kürdistan’a ilhak etme açısından da olanak sağlamaktadır. Bunun; önceki rejimin politikalarını geri getirmek için sahada yaptıklarıyla birlikte (yerlerinden edilmiş Kürtleri geri getirerek, siyasi, idari ve güvenlik araçları üzerinde kontrol sahibi olarak ve yeni gelen Arapları yerlerinden ederek), Kerkük’ün ve diğer karma nüfuslu alanların statülerini belirlemek için 2007 sonundan önce yapılacak yerel referandumu kazanmalarını sağlayacağına inanıyorlar.
Kerkük ve diğer sorunlu bölgelerdeki her an patlamaya hazır kriz önümüzdeki aylarda iki yoldan biri şeklinde baş gösterebilir. İlki, Kürtler bu alanları yasal yollarla veya güç kullanarak alma yollarını yoğunlaştırabilir; buna büyük ihtimalle diğer milliyetler tarafından itiraz edilecektir; hatta merkezi hükümet ve belki de bölgesel aktörler tarafından. Nihani sonuç iç savaş olur ve bu muhtemelen askeri müdahalenin dışında kalır.
İkincil olarak; Kerkük sorunu daha geniş milli siyasi süreçlerde sürüncemede kalan büyük bir engel olarak yükselir. Yeni anayasa bir vilayetin tek başına ya da diğer vilayetlere katılarak bir bölge oluşturmasıyla federal sisteme olanak tanıyor. Bu madde Şii toplumundan da olmak üzere birçok liderin tepkisini çekmiştir ve anayasa tadilat sürecinde üzerinde çalışılmalıdır. Fakat anayasayı değiştirmek için Kürtlerin de onay vermesi gerekmektedir ki tahmin edildiği üzere Kerkük ve diğer bölgeler üzerindeki iddiaları tatmin edilmezse ayak direyeceklerdir. Çünkü birçok Iraklı Arap için Kürtlerin Kerkük’ü ele geçirmesi kırmızı çizgidir, bu konu siyasi süreçte bir kırılmaya neden olarak anayasal bir çıkmazı hızlandıracaktır.
ÇATIŞAN İDDİALAR VE POZİSYONLAR
Kürdistan’ı Arap Irak’tan ayıran ve kuzeybatıda Sincar’dan Telafer, Musul, Kerkük ve Tuzhurmatu koluyla Hanekin’e ve Bağdat’ın doğusundaki Mendeli’ye kadar Arap, Kürt, Türkmen, Keldani-Asuri ve Şebek milliyetleri yüzyıllardır birlikte yaşamışlardır. Dini olarak, farklı ekollerden gelen Sünni ve Şii Müslümanlar, farklı mezheplerden Hristiyanlar ve (Zerdüşt) Yezidiler. Bu toplumlar kendi aralarında evlilikler yapmışlardır; fakat farklı kültür ve dillerini muhafaza etmişlerdir. Köylü veya şehirli, aşiretten veya değil, hep yan yana; ara sıra topluluklar arası çatışmalar olsa da genelde barış içinde yaşamışlardır. Kerkük’ün eski jenerasyonundan biri Kürtlerin ve Türkmenlerin çoğunlukla yaşadığı ve Hristiyan ve Yahudilerin de olduğu ilçede o günleri (monarşi dönemi) hatırlarken “Güzel ve barış dolu gerçek bir mozaikti”, demektedir.
Karma nüfuslu bölge de petrol ve doğal gaz açısından zengin olma yolundadır. Irak’ın en büyük petrol yataklarından biri, 13.5 milyar varil sabit rezerv ve toplam rezervlerin de % 12’sini temsilen; Kerkük’ün kuzeybatı yakasında bulunmaktadır. 1920’lerde rezervlerin keşfini takiben, Irak rejimleri, özellikle monarşi sonrası dönemde (1958 sonrası) demografik görünümü değiştirmek için bir seri Araplaştırma kampanyası başlatmışlardır. On binlerce Arap getirilmiş – birçoğu güneyden gelen fakir Şiilerdir – ve Arap olmayanlar yerlerinden edilmiş ya da “milliyet değiştirme” sürecine tabi tutulmuşlardır. Köylerden yapılan geniş nüfus transferleri ve 1988’deki soykırım benzeri Anfal kampanyası, Kerkük civarındaki köylülerin kitlelerce öldürülmesi olaylarıyla birlikte en fazla Kürtler etkilenmişlerdir.
Güvenilir hiçbir demografik veri yoktur. Iraklılar on yılda bir yapılan ve önceki rejimler tarafından manipüle edilen sayımlara güvenmiyorlar. Dahası, Kerkük gibi stratejik yerlerde yaşayan Arap olmayan nüfus etnisitelerini Arap olarak belirtmeye zorlanmışlardır. Kerkük’ün nüfusu bugün vilayette 1.5 milyona yakın, şehir ise 800.000 olarak tahmin edilmektedir. 1957’de, Araplaştırma politikasından önce, sayım sonuçları ki güvenilir kabul ediliyordu, Kerkük’ün vilayette çoğunlukta olduğunu öne sürerdi, fakat Türkmenlerin hakim unsur olduğu Kerkük şehrinde değil.
Onların tarihi (inşa etmiş oldukları gibi) ve yakın zamandaki tecrübeleri dört ana unsurun Kerkük’teki ve Kerkük üzerindeki hakları hususundaki görüşlerini renklendirir.
A. KÜRT TEZİ
Kürtler Kerkük’ün ve diğer üzerinde hak iddia ettikleri karma karakterini tanımaktadırlar (yeni anayasada “sorunlu bölgeler” olarak geçer); fakat kamuya hitap ederken Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olduğunda ısrar ederler. Bu şekilde davranarak, etnik kriterden çok coğrafi kriterlere müracaat etmektedirler: Kerkük bir Kürt şehri veya bölgesi değil; Kürdistan’ın içinde bir şehir veya bölgedir, derler. Kerkük’ün petrol geliri üzerinde birincil bir çıkarı rutin olarak inkar edip; bunun yerine tarihi bir Kürdistan varlığını vurgularlar. Onlara göre Kerkük, eski adı Şahrazor olan sonra Osmanlı döneminde adı Musul olan vilayetin başkenti değilse bile bir parçasıdır. Örneğin, Kerkük’ün yerlisi olan ve bu konuda çok yazılar yazan Dr. Nuri Talabani şöyle demektedir: “Kerkük bir Kürt şehri değildir, ama Kürdistan’ın bir parçasıdır. Kürdistan’ın sınırları çok nettir: Bu Osmanlı dönemindeki Şahrazor vilayetidir. Her zaman azınlıkları olmuştur; fakat her zaman bir Kürt vilayeti olarak bilinmiştir.”
Dahası, (1957 sayımına atıfta bulunarak) Kürtlerin Araplaştırma politikasından önce en azından Kerkük bölgesinde ( Kerkük şehrine nazaran) çoğunluğa sahip olduğunu söylerler. Buna ek olarak, Türkmenleri neredeyse son yıllarda gelmiş ve Osmanlı İmparatorluğunun ajanları olarak tanımlarken; “orijinal” (yerli) Arapları da göçebe aşiretler olarak algılayıp, sadece modern zamanlarda yerleşik hayata geçtiklerini söylerler. Her iki grubu da küçük Hıristiyan azınlıkla birlikte Kürdistan’da korunmaya muhtaç meşru yerleşik halk olarak kabul eder. Aksine, “yeni gelen Arapların” (el Arap el wafidin) “orijinal yerlerine” geri dönmelerini istemektedirler. Onlara göre, Ocak 2005 yerel seçimleri ve Ekim 2005’te yapılan anayasa referandumu açık bir şekilde göstermiştir ki bugün Kerkük’te, Kürtler çoğunluktadır.
Kürt iddialarına göre onlar Kerkük için çok savaşmış ve acı kayıplar vermiştir. Önceki rejimlerle müzakerelerinde iddialarını sıklıkla dile getirmiş ve ret cevabıyla karşılaşmışlardır, görüşmelerdeki kırılmanın hızlanması silahlı direnişe ve baskıya dönüşü sağlamıştır. Hiçbir şey, Kerkük’ün şehirden uzak bölgesi olan Germiyan’da ve diğer karma bölgelerdeki Anfal seferinde (harekatında) Kürtlerden arındırma çabaları sonucu, on binlerce adam, kadın ve çocuğun katledilip toplu mezarlara gömülmesi kadar, Kürtlerin Kerkük üzerindeki hakkının önemini belirtemez.
Yerleri değiştirilen Kerküklülerin, ( Kürtler ve diğerleri) sürgünde doğan çocukları da kapsayacak şekilde geri dönme haklarının olduğunu varsayarlar, ayrıca Kerkük’ten ayrılan ve komşu vilayetlere verilen Kürt ilçelerinin geri alınmasını isterler. Sonuç olarak, kendi federal Kürt bölgelerinin başkentinin Kerkük olmasını ve Araplaştırma politikasından muzdarip olan ve orijinal olarak kendilerinin olması gereken yerleri de istemektedirler.
Fakat, Kerkük politikasının olmaması maliyet ve zararlar doğurabilir. Bu bağlamda, Irak’ın bağımsızlığı bahanesi iki yönlüdür. ABD diplomatik, mali ve askeri olarak hazır ve nasır bulundu ve Mayıs 2006 Milli Birlik Hükümeti’nin kurulmasında anahtar rol oynadı. Bu en acil krize yani büyüyen mezhep çatışmasına çözen ilk kritik adımdı. Fakat bütün diğer konular arasında Kerkük, eğer çözümsüz kalırsa Irak’ın istikrarını engelleyebilir. Çeşitli Iraklı aktörler açıkça Kerkük’ün çözümü için ABD inisiyatifinin gerekli olduğunu ve bunun hemen başlaması gerektiğini açıkça ifade ettiler.
TÜRKMEN TEZİ
Türkmenlere göre, Musul vilayeti bir Türkmen şehridir; Kürt, Arap veya etnik açıdan karışık bir şehir değildir. Türkmenlerin göz önünde bulundurdukları tez, Kerkük ve diğer çok etnikli şehirlerin (Örneğin Kifri, Tuzhurmatu, Tazehurmatu, Altınköprü ve Telafer) aslen Türkmen şehri olduğu ve diğerlerinin de yaşadığı yer olduğudur. Türkmenlerin köylerinin birkaçı çok etniklilikle çevrilmiş olmasına rağmen (örneğin Beşir), Türkmenler Selçuklu ve Osmanlılar zamanında asker, yönetici ve zanaatkâr olarak bu bölgeye yerleştiklerini belirtiyorlar (bununla beraber bazen argümanları Kerkük’ün 1000 yıldır bir Türkmen kenti olduğuna kadar uzanıyor).
Türkmenler Kerkük’teki güçlü Kürt varlığının oluşmasının 1927’deki petrolün krizinin bir parçası olarak şehre yapılan göçe bağlıyorlar ve bunun sonucunda Araplaştırma politikasının asıl kurbanları olduklarını, eziyet çektiklerini, topraklarının kamulaştırıldığını ve iş ayırımı yapıldığını, bu politikalardan kaçmanın tek yolunun kütüklere kendilerini Arap yazdırmak olduğunu ifade ediyorlar. Türkmenler, Kürtlerin geçmiş rejinin tek kurbanı oldukları düşüncesiyle alay ediyorlar, Kürtlerin 1920’lerden sonraki her meşru hükümete karşı isyan ettiklerini ifade ediyorlar.
Türkmenler 2003 savaşının sonrasında, Kürtlerin Kerkük’e getirilmesine açıkça kızmış, tepki göstermişlerdir. Türkmenler, komşu ülkelerden gelen Kürtleri de kapsayacak şekilde ihraç edilenlerden çok daha fazla kişinin Kerkük’te yaşadığını iddia etmektedir. Türkmenler, Kürtleri “Türkmen topraklarına” el koymakla suçluyorlar ve Mart 2003’te Türkiye’nin, Amerikan güçlerinin topraklarından transit geçiş hakkını, reddetmesinin cezasını çektiklerini söylemektedir. Türkmenler Kürtlerin Kerkük petrollerinin tamamına el koyma taleplerini reddetmektedir. Türkmenler Kerkük’ün ne Kürdistan’ın bir şehri olmasını; çünkü hiçbir zaman Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olmadığını; ne de direk olarak merkezi hükümetin kontrolü altında olmasını istemek yerine, Kerkük vilayetinin özel statülü federal bir bölge olmasını tercih etmektedir.
Türkmenler, Telafer gibi, tarihsel olarak Türkmen bölgelerinin Kürtlerin sahip çıkmalarını kabul etmemektedir. Celal Talabani’nin Türkmenlerden sorumlu danışmanı Muzaffer Arslan’ın iddiasına göre, Kürtler Telafer’in demografik yapısını değiştirerek, ticaret akışını, petrol ve maden kaynaklarını kontrol etmek ve Sincar’a doğru bir koridor oluşturarak Suriye’deki Kürt bölgesiyle komşu olmak istemektedir. Ayrıca Muzaffer Arslan, “Kürtlerin, Telafer gibi aynı nedenle Kerkük, Musul ve Tuzhurmatu’yu da istiyorlar. Kürtler bu büyük alanı kendi “Hayal Ülkelerine” (Türkmenlerin Kürt Bölgesine taktıkları isim). Kürtler sonunda bunu Bağdat’tan talep edecek, göreceğiz ki şimdiden onlar bu bölgelerin yöneticileri”, demektedir.
ARAP TEZİ
Arap Tezi, başlıca 3 göçebe aşiretten türemektedir. Obeid, Jbour ve Hadid. Çoğunlukla Kerkük vilayetinin batısındaki kırsal alanların yanında Kerkük şehir merkezinin batısında yaşayan Araplar (örneğin Hadidi mahallesi), Kürtler gibi yerleşmiş tarım temelli topluluklarla birlikte yaşmak için bu alanları paylaşmıştır. 1990’larda Kerkük’te soykırım tarzı Anfal olaylarında 10.000’den biraz daha fazla Kürt’ün yaşadıkları yerlerden çıkarılmış olmasını, Arapların birçoğu yalanlamaktadır. Mesela Arap toplumu liderlerinden Rahman Manşed El-Asi, “Saddam döneminde bölgeden çıkarılanların geri dönmelerine karşı olmadıklarını; ama 1991-2003 arasında sadece toplamda 11,856 Kürt’ün Kerkük’ten çıkarıldığını belirtmekte; ancak bu durumun Saddam rejimi düştükten sonra Kürtlerin Kerkük’e akın etmelerini haklı çıkarmayacağını” ifade etmektedir. Arapların görüşüne göre, Kerkük çok etnikli bir bölgedir, Kürdistan’a bırakılmamalıdır; ancak ya merkezi hükümetin direkt kontrolünde olmalı ya da özel statülü federal bir bölgeye dönüştürülmelidir. Rahman Manşed El-Asi, Kerkük nüfusunun mozaik yapısına vurgu yapmaktadır:
“Gruplar arasında birçok ilişki ve dostluklar bulunmaktadır. Bana bakın: Ben Sünni Arap’ım; çünkü babam Sünni Arap. Ama annem Şii Arap, eşim Türkmen ve beni emziren bir Kürt kadınıydı. Ben önce Iraklıyım. Eğer bir Kürt öldürürsem, dayımı öldürmüş olacağım. Eğer bir Şii öldürürsem, diğer dayımı öldürmüş olacağım. İşte bu Kerkük. Kerkük’te bugün gördüğünüz, bu farklılıklar, onlar Kerkük’te şimdi yabancılar: Bu siyasi bir fenomen olarak bir yıl içerisinde kaybolacak.”
Çoğunluğu Şii olan, eski rejimler tarafından Kerkük’e yerleştirilen Araplar, şu anda bölge sakini olarak adlandırılmaktadır; bir kısmı da tazminat aldıkları takdirde bölgeden ayrılacaklarını duyurdular (muhtemelen Kürt baskısı altında). Kürtlerin çoğu Arapların eski rejimin ajanları olduğunu, Araplaştırma politikasıyla kendilerini yerlerinden eden eski rejimin politikalarının kurbanı olduklarını belirtmektedir. Diğerleri Kerkük’e iş göçünün bir parçası olarak geldiklerini; çünkü rejimin kayda değer özendirici yardımları olsa bile fırsatların mevcut olduğunu söylemektedir. Özellikle yeni gelenlerin birçoğunun kafasındaki artık kendilerine ait bir bölgeye sahip olmadıkları söylerken, merkezi hükümetin kontrolünde geldikleri bölgelere geri dönebilecekleri ve Kerkük’te kalabileceklerini belirtmektedirler. Kerkük bölgesinin herkesin ağzını sulandırdığını söyleyen yerel bir Arap lider, “ama Kerkük sorunun çözümü basit bir şekilde önümüzde durmaktadır. Önce merkezi hükümet Kerkük’ün Irak’ın bir vilayeti olduğunun kesin kararını vermeli, sonra partilerin kötü niyetlerinin sesini kesecektir”, ifadesinde bulunmaktadır.
HIRİSTİYAN TEZİ
Asuri İmparatorluğundan beri Kerkük kökenli Süryanice konuşan topluluk olarak bilinen Asuri, Keldaniler ya da Süryanilere göre, Kerkükle bir ilgisi olmayan diğer bütün topluluklar her konuya karışmaktadırlar. Bununla birlikte Hıristiyanlar Kerkük nüfusunun küçük bir parçasını oluşturmakta (bir tahmine göre 2006’da 12 bin), onların talepleri dikkate alınmamakta ve Kürtler ile Arapların Kerkük’ü ve başka yerleri istimlâk etmeleri yüzünden acı çektiklerini ifade etmektedirler. Hıristiyanları ilgilendiren Süryanice’ye yeni iş imkanları ve haklar çıkarılmasını sağlamaktır. Bu durum kaos yaratır ve Selefi gruplar Hıristiyanlara (kafirlere) karşı giderek büyüdüğünü iddia eder ve kilise bombalama olaylarının arkasında olduklarını düşündürür. Hıristiyanlar Kerkük üzerindeki toplumsal mücadeleden dolayı gerilimin yükselmesinden korkmaktadır. Asuri ulusal lideri “Kerkük’ün kendileri için problem olmadığını, Kerkük’te üzerlerinde bir baskı olmağını” ifade etmektedir. Asuri siyasetçi “Ama bu konu bizi ilgilendirmektedir; çünkü Kerkük’te bir kriz ortaya çıkarsa, bunu hesabını herkes ödeyecek”, diyor ve uyarıyor:
“Biz kendimiz silahlandırıyoruz. Biz korkuyoruz. Kerkük’te sivil savaş konuşuluyor. Herşey başlayabilir. Celal Talabani, ‘Hiçbir zaman cerrahlık yapmayın, çok dikkatli olmalısınız; ama biz Kerkük’te beyin cerrahlığı yapmayı konuşuyoruz’, dedi. Bir Kürt erkek, bir Arap bayana dokunuyor ya da diğer yol, bunu kızıştırabilmek veya kışkırtmak, Kürt bayrağını Arap bölgelerinde dalgalandırmak. Şimdiye kadar bölgedeki insanlar sessizliği aşağıda tutmakta istekliydi. Bu insanların güce ihtiyaçları var; ama onların yok.”
III. IRAK’IN SİYASİ DEĞİŞİMİ VE KERKÜK
Yeni Kürt Gücünün Kullanımı
İki ana Kürt partisi KDP ve KYB, Baas rejimi sonrasında güçlü politik aktörler arasından çıktı. İyi organize olmuş ve her ikisinde hoşuna giden yaygın bir Kürt desteğini ve ABD’yi arkalarına alarak, en yetkili kadrolarla geçici kurumları işbaşına getirerek gündemi belirlediler. Mesut Barzani ve Celal Talabani, Geçici Yönetim Konseyindeki (2003 Temmuz’undan 2004 Haziran’ına kadar) 25 üyeleriyle pozisyonlarını koruyarak geçici anayasanın kabul edilmesini sağladılar, 2004’ün başlarında Geçici Yönetim Yasasındaki Araplaştırma politikası kararının iptal edilmesini içeren 58. madde ve 61. maddenin C fıkrası Kürtlere kalıcı anayasada veto etme yetkisini vermiştir.
Ocak 2005’teki genel seçimlere gelindiğinde, partilerin gücü geçiş sürecinden ayrı düşünülemez. Geçici hükümetin isteksizliğinin ana nedeni, ulusal bir boykot olabilir korkusuyla, Kerkük’ten çıkarılan Süleymaniye’de yaşayan Kürtlere son dakika kararıyla Kerkük il seçimlerinde oy kullanma hakkı tanınması olmuştur. Bu durumda Sünni Araplar seçimleri boykot etmiştir. Bu abartılmış ilave Kürt gücünün eliyle hem ulusal hem de il bazında Kerkük sorunu üzerinde büyük bir manivela elde edilmiştir.
Seçimlerden bir yıl önce Ocak 2004’te yapılan bir röportajda, KDP ve KYB’nin bazı yetkilileri Kürtlerin Kürt sorununu Irak devleti sınırları dahilinde çözmeyi ve Kerkük üzerinde bir anlaşma isteklerini çok itirazsız bir şekilde dile getirmişlerdir. 2005 seçimlerini müteakip Kerkük’teki pozisyonları daha güçlenmiştir.
Vilayet için özel bir statü sadece Irak’ın geçiş süreci için kabul edilir bir hal aldı ve daimi çözümün bir parçası olamadı. Dahası, 2004’te Kerkük için Belçika’da Brüksel benzeri bir statü taraftarı olan KYB lideri Celal Talabani’nin yardımcısı Neçirvan Emin, Mart 2005’te böyle bir statünün sadece Kürdistan bölgesi içinde olabileceğini söyledi. Başka bir deyişle, yeni olan şey, Kerkük’ün başkent olarak değil; tanımsız (sonradan müzakere edilecek) güç paylaşımı düzenlemesi olan ve kesinlikle Kürdistan bölgesi dışında özel bir statüsü ya da merkezi hükümetin doğrudan kontrolü altında olmayacak bir şekilde Kürdistan içine çekilmesi üstündeki ısrardı.
Kürt liderler seçmen gücünü baz alarak 15 Kasım’da referandumla kabul edilen yeni anayasanın şekillenmesinde etki etmeye çalıştılar. Hem siyaseten hem de anayasal olarak hedefleri, gelecekte bölgenin sınırlarını genişletip, gücünü artırıp kaynaklara erişimi sağlayarak barışçıl bir şekilde ayrılmak olmuştur. Bu stratejinin başarısı Kerkük’ün statüsü için bir zaman çizelgesi koyan 140. maddede en kuvvetli şekilde belli edilmiştir. Dahası, Kerkük’ün Bağdat’la beraber bir bölgeye katılmasını önleyen Geçici İdare Yasası’nın 53. maddesi yeni anayasada yoktur. Bu kasıtlı ihmal Kerkük’ün referandumla Kürt bölgesine dahil edilmesine imkan tanımaktadır.
Genel seçimlerden başarıyla çıkan Kürtler Kerkük’te belediye seçimlerini de kazanmış; böylece yerel siyasi yapıyı önemli ölçüde değiştirmişlerdir. Belediye meclisi seçimlerine oyların %59.19’uyla 41 sandalyenin 26’sını alarak çoğunluğu elde etmişlerdir. Ana Türkmen listesi ITC iki sandalye alarak ikinci olmuştur. Sünni Arap politikacıları karışımı olan Irak Cumhuriyetçi Topluluğu 5 sandalye kazanmıştır. Diğer iki sandalyeyi Türkmen İslam Birliği ve Irak Yurtseverler Topluluğu kazanmıştır. Etnik temelli olmayan hiçbir parti bir başarı gösterememiştir.
Kerkük’teki Kürt zaferi bir siyaseti yönlendirme yetisine değil; bir açmaza neden olmuştur. Meclis üyeleri ilk toplantısında toplumsal gerilim Kürt yığınından dolayı hafiflememiş, aksine şiddetlenmiştir. Kürtlerin tercüme yapılmadan Kürtçe konuşması diğer üyelerin toplantıyı terk etmelerine sebep olmuştur. Dahası, Kürtlerin bir vali atama hakkını kabul eden Arap ve Türkmen politikacılar toplantıları vali yardımcısı ve meclis başkanlığı mevkilerini alana kadar boykot edecekleri yönünde diretmişlerdir.
Kerkük çıkmazı 2006’da da devam etmektedir. Arap ve Türkmenler sadece vali yardımcısı olmaya muvaffak olabildiler; ama bunu kendi aralarında anlaşamadıkları için bu koltuğu dolduramadılar. Araplar ve Türkmenler meclisin oturumlarına katıldıklarında, oylamalar sırasında sonuçların meşru olmaması için oylamaya katılmadılar. Böylece Kürtler tek taraflı kararlarla almaya mecbur bırakılarak, etnik tansiyonu ve şiddetle beraber kendi komşu komşu mahalleleri dışında bu kararları uygulamakta zorluk çektiler.
Bu zaman zarfında, Kürt partileri kademeli olarak Kerkük şehrinin güvenlik güçlerini ele geçirdiler, ordu ile polis kuvvetlerinde baskın hale geldiler ve kendi istihbarat ve güvenlik servislerini faaliyete geçirdiler. Onlar hem sivil hizmetlerde baskın hale geldiler, hem de merkezde yerleşmiş bir yer elde ettiler ve görevlilerin maaşlarını Erbil ve Süleymaniye’deki Kürt Bölgesel hükümetinin bütçesinden ödeyebildiler. Böyle uygulamalar ciddi sürtüşmelere neden olmuş, bu durumda diğer gruplar, silahlı direniş grupları ve artan suç yüzünden alevlenmiştir.
Kerkük’te Kürtlerin amaçları çok yönlü stratejiyi içermektedir:
Ulusal düzeyde politik ve anayasal gücü kullanarak meşru ve idari bir kararla Kerkük’ü Kürt bölgesine katmayı amaçlamaktadır. Kürt politikacılar en yüksek düzeyde ulusal hükümet tarafında bir önermeyle anayasal bir komisyon kurarak, geçici yönetim yasası gibi meşru enstrümanlarla pazarlık yapmak, 58. madde benzeri yeni yasalar çıkartarak Kerkük için avantaj sağlamayı amaçlamaktadır. Aynı şekilde Kürtler 2007 yılının sonundan önce 140. maddeyi kullanarak Kerkük’te ve diğer bölgelerde sayım ve referandum yapmayı amaçlamaktadır.
Müzakerelerin başlangıcında nihai tavizleri engellemek için en son talepleri dile getirmek. Anayasa şunları içermektedir: Kendi bölgeleri üzerindeki gaz ve petrol kaynaklarının diğer bölgelere ihraç haklarını da içeren tam Kürt hakimiyeti, gelir dağılımı daha sonrasında müzakere edilmek üzere bırakılabilir; Irak bütçesinin belli bir oranı (% 25), bölgesel mali politikalar üzerinde kontrol, valiler ve emniyet müdürlerininki gibi önemli atamalar, bölgenin sınırlarını belli Kürt nüfuslarla birleştirmek için ayarlama yapmak, silahlı kuvvetlerini alı koyma (peşmerge), ayrıca bölgelerine Irak güçlerinin girmesi hususunda veto hakkına sahip olmak.
Vilayet için özel bir statü sadece Irak’ın geçiş süreci için kabul edilir bir hal aldı ve daimi çözümün bir parçası olamadı. Dahası, 2004’te Kerkük için Belçika’da Brüksel benzeri bir statü taraftarı olan KYB lideri Celal Talabani’nin yardımcısı Neçirvan Emin, Mart 2005’te böyle bir statünün sadece Kürdistan bölgesi içinde olabileceğini söyledi. Başka bir deyişle, yeni olan şey, Kerkük’ün başkent olarak değil; tanımsız (sonradan müzakere edilecek) güç paylaşımı düzenlemesi olan ve kesinlikle Kürdistan bölgesi dışında özel bir statüsü ya da merkezi hükümetin doğrudan kontrolü altında olmayacak bir şekilde Kürdistan içine çekilmesi üstündeki ısrardı.
Kürt liderler seçmen gücünü baz alarak 15 Kasım’da referandumla kabul edilen yeni anayasanın şekillenmesinde etki etmeye çalıştılar. Hem siyaseten hem de anayasal olarak hedefleri, gelecekte bölgenin sınırlarını genişletip, gücünü artırıp kaynaklara erişimi sağlayarak barışçıl bir şekilde ayrılmak olmuştur. Bu stratejinin başarısı Kerkük’ün statüsü için bir zaman çizelgesi koyan 140. maddede en kuvvetli şekilde belli edilmiştir. Dahası, Kerkük’ün Bağdat’la beraber bir bölgeye katılmasını önleyen Geçici İdare Yasası’nın 53. maddesi yeni anayasada yoktur. Bu kasıtlı ihmal Kerkük’ün referandumla Kürt bölgesine dahil edilmesine imkan tanımaktadır.
Genel seçimlerden başarıyla çıkan Kürtler Kerkük’te belediye seçimlerini de kazanmış; böylece yerel siyasi yapıyı önemli ölçüde değiştirmişlerdir. Belediye meclisi seçimlerine oyların %59.19’unu alarak 41 sandalyenin 26’sını alarak çoğunluğu elde etmişlerdir. Ana Türkmen listesi ITC iki sandalye alarak ikinci olmuştur. Sünni Arap politikacıları karışımı olan Irak Cumhuriyetçi Topluluğu 5 sandalye kazanmıştır. Diğer iki sandalyeyi Türkmen İslam Birliği ve Irak Yurtseverler Topluluğu kazanmıştır. Etnik temelli olmayan hiçbir parti bir başarı gösterememiştir.
Kerkük’teki Kürt zaferi bir siyaseti yönlendirme yetisine değil; bir açmaza neden olmuştur. Meclis üyeleri ilk toplantısında toplumsal gerilim Kürt yığınından dolayı hafiflememiş, aksine şiddetlenmiştir. Kürtlerin tercüme yapılmadan Kürtçe konuşması diğer üyelerin toplantıyı terk etmelerine sebep olmuştur. Dahası, Kürtlerin bir vali atama hakkını kabul eden Arap ve Türkmen politikacılar toplantıları vali yardımcısı ve meclis başkanlığı mevkilerini alana kadar boykot edecekleri yönünde diretmişlerdir.
Bazı talepler yerine getirilmişti: petrol ve gaz kaynakları üzerindeki hâkimiyet, peşmerge güçlerinin tayin edilmesi ve bulundurulması. Bazı talepler de düzeltilmiş veya yapılmasından vazgeçilmişti: ayarlanmış bütçe hissesi %17’de tutulup federal hükümet kontrolü elinde bulundurdu ve bölgenin asker girişini veto gücü konusu kararsız bırakıldı. Talep edilen sınır düzenlemesi ertelendi; fakat 140. maddeye bir düzen ve zaman çizelgesi dahil edildi.
Kürt talepleri karşılanmadığı takdirde Kürt nüfusu liderleri kadar faydacı davranmayıp bağımsızlık için baskıda bulunabilir. Kürt liderler referandum sürecinin varlığını bu riskin kanıtı olarak gösteriyor. Kürt ileri gelenlerinden Azad Şehani referandum sürecinin KDP ve KYB tarafından, federal bir Kürt bölgesini güvence altına almaya çalışan ve 100 dolar istiyorsanız, karşınızdakinden 200 isteyiniz felsefesi üzerinde oluşturulmuş bir süreç olduğunu belirtti. Aynı kişi, Arapların Kürtlerce tanımlandığı gibi bir federalizmi kabul etmediklerini ve bu bağlamda bağımsızlık için bir referandumun gerçekleştirilme tehdidinin var olması gerektiğini söyledi.
KDP ve KYB barışı, kendilerinin ortak vizyonu olan federal bir Irak içinde Kürdistan bölgesi ve Erbil ve Süleymaniye’deki paralel bölgesel hükümetleri entegre etmeye yönelik adımların atılmasının tekrarlanması anlamına gelmektedir. Anayasa müzakerelerinde, Kürt liderler ortak bir cephenin federalizm için bir anlaşmaya varılmasında ve Kerkük’ün dahil edilmesinde gerekli bir yapıtaşı olduğunu fark ettiler. İki Kürt yönetiminin entegre olmasındaki gecikmeler KDP ve KYP arasındaki çekişmenin Kürtlerin kendi bölgelerini yönetmesinde yetersiz kaldığının kanıtı olduğunu söyleyen Kürt olmayan liderlerin eline bir anlamda taze cephane vermiş oldu. Mayıs 2006’da Kürt bölgesel hükümetinin birleşmesi sadece kısmi bir durumdu; ancak anayasa müzakereleri esnasında ortak KDP-KYB tutumu ve sıkı disiplini, büyük oranda kendi çıkarlarına yönelik bir belgeyi garanti etti.
ABD ve İngiltere ile yakın ittifakı devam ettirip sadakatin mükâfatlandırılacağını dikkate alıp ve direnişçileri, Kerkük dâhil, ABD ile ortak hedef alarak Washington yönetimini sadece Kürtlerin etkin bir şekilde bölgede barışı koruyabileceği yönünde ikna edeceklerdir.
Kürt liderler Kerkük’ün diğer topluluklarına federalizmin daha fazla güvelik sağlayacağını söylüyor. Azad Şehani Türkmenleri Kürt hâkimiyeti altında Arap hâkimiyetinden daha rahat edecekleri yönünde ikna edebilirlerse bir çözümün mümkün olduğunu söyledi. Kerküklü bir Avukat olan ve KYB için çalışan Perot Talabani, bunun çok çaba gerektirdiğini ve diğer toplulukların Kürt hâkimiyetine alışmasının zamanla gerçekleşeceğini söyledi.
Son olarak, Kerkük’ün 2007’deki nüfus sayımı ve referandumumdan önce eski haline getirmek için bütün enerjiyi o doğrultuda kullanmak.
“NORMALLEŞTİRMEME’’ ADIMI
Kürtlerin stratejisinin ana bileşeni normalleştirme olarak adlandırdıkları, kendi görüşleriyle Kerkük’ün ve diğer bölgelerin geri kazanılması amaçlı, barışçıl ilhak aslında Araplaştırma politikasının tersine çevrilmesidir. Bu kavram şu öğeleri içeren Geçici İdare Yasası’nın 58. maddesinde tertip edilmiştir:
Yerlerinden edilmiş kişilerin kayıplarının geri verilmesi veya tazmin edilmesiyle beraber geri dönmesi;
Eski rejim tarafından bu bölgelere yerleştirilmiş kişiler yeniden yerleştirilebilir, devletten tazminat alabilir, yaşadıkları vilayete yakın yerlerden yeni toprak alabilir ya da bu bölgelere taşınmanın maliyetini tazmin edebilirler;
İş ayrımından zarar görmüş kişilere yardım amaçlı iş olanaklarının oluşturulması;
Kerkük’te eskiden yürürlükte olan ve Kürtlerin toprak almak, hizmetlerden yararlanmak, devlet hizmetinde çalışmak ya da petrol sektöründe çalışmak için kendilerini Arap ilan etmeye zorlayan milliyet ıslah yasasının iptali;
Başkanlık Konseyi’nden eski yönetimin idari sınırları ihlal etmesinin geriye çevrilmesi amaçlı tavsiye talebinde bulunmak;
İhtilaflı bölgeler daimi kararının daimi anayasanın onaylanmasına kadar ertelenmesi.
Kasım 2005’te onaylanan anayasa bu öğeleri içeriyordu; fakat detaylandırmadan bu bölgelerin statüsünün belirlenmesini de şart koşuyordu. Anayasanın 140. maddesinin 2. bendine göre:
“GİY’in 58. maddesinde yer alan ve Geçiş Hükümeti’nin sorumluluğunda uygulanan hususlar, bu anayasaya uygun olarak seçilecek yürütme organı tamamı yerine getirilene değin sürdürülür. Bu çalışmalar, normalleştirme, nüfus sayımı ve sakinlerinin iradesini tespit için Kerkük’te ve diğer anlaşmazlık bölgelerinde en geç 31.12.2007 tarihinde referandum düzenlenmesine kadar tamamlanmalıdır.’’
140. madde referanduma ilişkin bir detay ya da hangi vatandaşların bu konuda irade beyanında bulunması gerektiği bilgisini içermemesine rağmen, bu kısım Kerkük dahil ihtilaflı bölgeler üzerinde alınacak daimi kararın adalet ilkesiyle uyumlu olmalı ve bölgede yaşayan insanların iradesi dikkate alınarak yapılmalıdır diyen 58.(C) maddeyle beraber okunmalıdır. Burada ima edilen, ihtilaflı bölgenin sakinleri geleceğin federal Irak’ında bölgenin statüsü için oy kullanma fırsatına sahip olmalarıdır.
Kürtler Kerkük’te ve başka yerlerde normalleştirmemenin ilerletilmesi için siyasi ortaklarına 58. ve 140. maddeleri kullanarak baskıda bulunmuşlardır. 58. maddede ısrar ediyorlar; çünkü geleneksel olarak Kürt gördükleri bölgelerde demografik çoğunluğu elde etmeye ve 140. madde dahilinde referandumla salt çoğunluk sağlayacakları bölgeleri ilhak etmeye çalışıyorlar. KDP üyesi Hasib Rojbayani, ilçeler yeniden bağlandığında Kürtlerin Kerkük’te çoğunluğu oluşturduğunun açıkça görüleceğini; bundan sonra Kerkük halkının Kürdistan’a bağlanacağını ve merkezi hükümetinde bu kararlarını kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.
Kürtlerin çabaları Kerkük’teki Araplar ve Türkmenler tarafından olduğu gibi Irak’ın genelinde Araplar ve merkezi hükümetteki etkin unsurlar tarafından sert bir direnişle karşılandı. Kürtlerin İbrahim Caferi’nin 2006’da başbakanlık adaylığını reddetmesinin önemli bir sebebi 2005’te geçici hükümet döneminde hem, kendi görüşlerince, sadece bir şey yapmamış olması değil; aynı zamanda normalleştirmeyi engellemek için çok şey yapmış olmasıdır.
Uygulamadan ziyade, 58. maddenin büyük bir kısmı gereklilikleri yorulmada da önemli karışıklıklara neden olmaktadır. Örneğin, Araplaştırma döneminde yerinden edilenlerin geri dönüş hakkı fikrine düşük oranda muhalefet olduğu görülüyor; fakat Baas döneminde ne kadar Kürt’ün ve daha dar bir kapsamda Türkmenlerin, yerinden edildiği konusunda şiddetli anlaşmazlık vardır. Arap ve Türkmen politikacılar Kürt rakamları üzerinde şiddetle tartışmaktadır. Seçilmiş vilayet meclisinin üyesi Ali Mehdi Sadık’ın sözleri:
Kerkük’ten kovulan Kürtlerin geri dönme hakkı vardır; fakat bunların dışında da birçok Kürt gelmektedir. 2003 yılında Kerkük vilayetinin nüfusu 850,000 iken bugün 1.150.000’dir. Fazladan 300,000 kişi nereden geldi? Diyelim ki, bu sayı 50,000 aileye eşittir. Eski rejim altında Kerkük’ten sadece 10,000 aile kovulmuştu. Bu fazladan 40,000 aile nereden geliyor?
Eski rejimin 1980lerde on binlerce Kürt’ü Kerkük kırsalından kovduğu ya da öldürdüğü savları sağır kulaklarca duyulma eğilimi gösteriyor. Bu durum, kısmen, kırsalın büyük bir kısmının Araplaştırma dahilinde komşu vilayetlere bağlı olmasına ve bu yüzden Kerkük’e resmi olarak bulunmadığından ve kısmen geçmişteki seçici yorumlamadan kaynaklanıyor.
58. maddenin Arapların Kerkük’e ve diğer karma bölgelere yerleştiği söylevi eşit derecede tartışmalıdır. KYB üyesi Neşirvan Emin Kriz Grubu’na yeni gelen Arapların kendi bölgelerine geri dönmesi gerektiğini; bunun Geçici İdare Yasası’nın 58. madde’de açıkça belirtildiğini söyledi. Kerkük’ü Kürdistan’ın bir parçası olarak ve Kerkük sınırlarını Kürt milli kimliği altında kabul edenlerin kalabileceğini de ekledi. Fakat bazı Kürt liderleri de itirazlara rağmen, 58. maddenin yeni gelen Arapların Kerkük’ten gitmesini zorunlu kılmadığını iddia ediyorlar. Kerkük’teki Kürt politikacı Ahmed El-Askeri, Geçici İdare Yasası’nın yeni gelen Arapları Kerkük’ten gitmeye zorlamadığını onayladı. Askeri, Arapların kaldıkları takdirde sorunun değişmeden kalacağını ve bu yüzden onları gitmeye teşvik ettiklerini söyledi.
Asıl söz konusu olan Şii Araplar Baas rejimi döneminde geniş devlet arazisi edindiler. Bunlar daima fakir, petrol sektöründe işçilikte yüksek sayılarda ve eski rejimin güvenlik kurumlarında düşük seviyeli memur olarak görev yapıyorlardı. Bu Kerkük’te, eski evlerine geri dönmeleri gerektiğini düşünen Kürt olamayanlar arasında bile rağbet görmemelerine sebep olmaktadır. Örneğin, Kürt listesinde olan Kerkük yerlisi bir Arap olan İsmail Hadidi düzenli bir şekilde Şiilerin bölgeden ayrılmasını ve evelerin ve yeni iş olanaklarının açılmasını savunuyor. Yine de, gitmek istemeyenlerin, Kuzey Petrol Şirketi çalışanları dâhil, kalmasına izin verilmesi gerektiğini düşünüyor, her ne kadar boşalacak şirket mevkilerine Kürtlerin ıslah esilmesi ihtimali olsa da.
Kerkük’teki Arap ve Türkmen partileri, ülkedeki diğer partilerin çoğu gibi, karşılaştırıldıklarında, Kerkük’teki Kürt çoğunluktan çekiniyor ve yeni gelen Arapların kalma hakkı olduğu yönünde ısrar ediyorlar. Bir Arap politikacı Kürtlerin Kerkük’ün son statüsünü belirleyecek referandumdan önce Kürt olmayanların nüfusunu azaltmak için Şii Araplardan kurtulmak istediklerini söyledi.
Bu konu aynı zamanda tartışmalıdır; çünkü birçok yeni gelen Arap’ın dönecekleri esas bölgesi olmayabilir. Çoğu Kerkük’te bir kuşak ya da daha fazla bir süredir yaşıyorlar ve çocukları da başka bölgeler hakkında ne bilgisi, ne de o bölgelerle bir bağı yok. Dahası, birçok fakir Arap’ın Kerkük’e petrol sektörünün sunduğu iş imkânları yüzünden geldiği gerçeği göz ardı ediliyor. Bu iş göçü herhangi bir ekonomik düzen altında da gerçekleşebilirdi. Daha iyi şartlar arayanlar olumsuz bir suçluları değil; rejimin rehineleriydi. İşte bu yüzden 58. madde yeni gelen Arapların, petrol sektöründe bile işlerinin ellerinden alınmasını içermiyor; fakat hükümetin Kerkük’te yeni iş imkânları yaratmasını talep ediyor.
58. maddedeki bir başka problem Başkanlık Konseyi’nin eski yönetimin idari sınırları ihlal etmesinin geriye çevrilmesi amaçlı tavsiyelerde bulunmasına yöneliktir. Celal Talabani’nin Araplaştırma politikasını tersine çevirmek amaçlı Aralık 2005 seçimlerinde 4 yıllık bir dönem için devlet başkanlığına seçilmesinden beri Kerkük sınır sorununu çözmeye yönelik hiçbir adım atılmamıştır. Bir Kürt yetkilinin gözlemlerine göre bu bir arı kovanıdır: eski yönetim tarafından ihlal esilen sadece Kerkük’ün sınırları değildir; Sünni Arap çoğunluğa sahip olan Anbar eyaletinin bile sınır sorunları mevcuttur. Kerkük sorununu bu şekilde gündeme getirmek diğerlerini de gündeme getirip kaosa sebep olacaktır. Dahası, başka bir Kürt politikacı kimin Kerkük’ün esas bölgelerini restore eden bir anlaşmaya imza atacağını sordu ve temsilciler meclisinin kesinlikle yapmayacağını; işlerin bu kadar kolay olsaydı hükümeti kurmanın bu kadar uzun sürmeyeceğini söyledi.
Araplaştırma politikasını tersine çeviren bir mekanizmanın yetersizliği Kürtleri bilhassa sinirlendiren bir konudur. Nisan 2005’te Kürt ve Şii listelerinin arasında varılan anlaşma, geçici hükümetin kuruluşundan sonraki bir aylık süre içerisinde 58. maddenin dâhilindeki prosedürleri uygulamaya başlaması taahhüt etmişti; fakat Başbakan İbrahim Caferi’nin hükümeti bunun için finansman sağlamadı ve o zamandan beri hiçbir şey yapılmadı. Bir siyasi lider, Kerkük’ün Normalleştirme Üst Kurulu’nun (aynı zamanda 58. Madde Kurulu olarak da bilinmektedir) neredeyse donmuş durumda olduğunu, hiçbir şey yapmadığını ve yapamayacağını söyledi. Kurul başkanı Hamid Mecid Musa, gerilimi azaltmak için önceliğin iş yaratmada ve ekonomik fırsatlarda olmasını gerektiğini; bunun yakın zamanda gerçekleşmesine şüpheyle baktığını söyledi. Yine de, Mayıs 2006’da görevlendirilen hükümetin himayesinde kurulun canlanması için umut vardır.
Musa, Kürtler ve birçok bağımsız gözlemci Ocak 2004’te el konulmuş malların asıl sahiplerine geri verilmesini amaçlayan ve çatışan iddialar hakkında karar veren Koalisyon Geçici Yönetimi tarafından kurulan Irak Mülk Hakları Komisyonu’nun yavaş işleyişi yüzünden üzüntü duymaktadır. 2006’nın ilk çeyreğinde kurul bunların ülke genelinde 131,000’inden yalnızca 21,000’ii ve Kerkük vilayetinden 21,000’inin yalnızca 4,000’i hakkında karar vermiştir. Mart 2006’da kurul, Mülk Sorunlarının Çözümlenmesi Kurulu olarak isim değiştirmiştir. Fakat bu kurul da yapısal sorunlar yaşamaktadır: çelişkili liderlik, finansman eksiği, kanuni eksiklikler, aşırı bürokrasi ve ekipman eksikliği. Kürtler, bundan asıl faydayı sağlayacağı düşünülenler, kurulu bertaraf etmişlerdir.
KYB’nin ABD temsilcisi ve Celal Talabani’nin oğlu Kubad Talabani, bir sürecin eksikliğinin her şeyi söndürdüğünü, güvenilirliklerini olumsuz yönde etkilediğini ve şimdi geri dönüş sürecini yeniden meşrulaştırmak durumunda olduklarını; fakat bunun da adı geçen kurul gibi ne parası ne de personeli olan bir yapının emrinde yapılmayacağını söyledi.
Dahası, Kürtlerin asıl sorunu el konulan mülkiyetin yenilenmesi değil; yıkılmış olan evlere yerlerinde edilen kişilerin geri dönmesidir. Bu sorun adli bir durum değil; siyasi ve ekonomik bir sorundur ve kurulun emri altında değildir. Kurulun, Kerkük’ün çoğunda geçerli olan bir durum olan evleri yok olan kişilere tazminat verme yetkisi yoktur. 58. madde Kurulu da can çekişmektedir.
Mevcut kurumlar yoluyla bir ilerleme sağlanamayacağından; Kürtler Geçici İdare Yasası ve anayasanın hiçbir maddesini ihlal etmiyor gibi gözükerek değişimi etkilemeye çalışıyorlar. Köy ıslahı için destekte bulunan yabancı hükümetlerin de yardımıyla, kırsalda yaşayan yerlerinden edilmiş Kerkük Kürtlerini yeniden yerleştirmek için finansmana ve kapasiteye sahipler. Kubad Talabani, gayrı resmi olarak Kürtlerin Kerkük’e geri dönmelerini teşvik ettiklerini; düzenli bir şekilde geri dönüş için yeterli finansmanın sağlandığı ve ulaşım masraflarının karşılandığını; fakat geri dönüş hakkını uygulayacak güvenilir bir mekanizmanın olmadığı ve buna ihtiyaç duyduklarını söyledi.
Kerkük’e gelen yerlerinden edilmiş kişiler geçici olarak iki noktaya yerleştirilmişlerdir: 1. Ordu Karargâhı ve Kerkük doğusunda Germiyan bölgesine giden yolun üstüne bulunan Penc Ali. Kürt partiler, bu kişileri kullanarak uluslar arası toplumun yerlerinden edilen kişilerin geri dönüşünde yardımcı olup hizmetler ve altyapı oluşturulması için sefalet içindeki yaşayan köylüleri kullanıyor. Kerkük’te kısmen bu kişilerin varlığından dolayı, yavaş ilerleyen yeniden yapılandırma ve artan gerilim, politikacılar, en uygun çözümün bu kişilerin şehre yerleşmektense kırsala geri dönmeye ikna etme olduğunu düşünüyor.
Musa’ya göre bu, 1992’de üç Kürt vilayetinde olduğu gibi, federal hükümetin kırsalı yeniden yapılandırması gerekmektedir. Meclis üyesi bir Türkmen de bu fikri, köylerden kovulanların geri dönmesi ve köylerin yeniden inşa edilmesi gerektiğini; taşra Kürtlerinin Kerkük’e geldikten sonra işsizlik sorununa, kargaşaya ve suça olumsuz etki ettiklerini, bundan dolayı hükümetin yeni iş olanakları yaratması gerektiğini söyledi.
IV. Fırsatlar ve Kısıtlamalar
Kürtler
Siyasi ve askeri açıdan güçlü, iç barışlarını sağlamış ve ABD’yle iyi ilişkiler geliştirmiş olan Kürtler hem hukuken hem de fiili olarak Kerkük’ü kendi federal bölgelerine katmak için ciddi yol almışlardır. Kürt liderler çelik bir irade göstererek stratejilerinin başarılı olacağı konusunda kararlılıklarını göstermişler ve yandaşlarına başarının hemen köşe başında, 2007’in sonunda gerçekleşeceğine ikna etmişlerdir. Bu yüzden Kürtlerin karşılaşabilecekleri kısıtlamaları aşmaları kolay gözükmektedir.
İlk olarak; merkezi hükümete bağlı olarak Kürtler siyasi bir güçtür; ancak bu uzun sürmeyebilir. Irak istikrara kavuşabilir ve merkezi hükümet yeniden oluşturulabilir. Eğer Kürtler birleşmiş olarak kalırsa uygun yasamanın yürütülmesi konusunda zorluklar çıkabilir. Bu durumun hassaslığı, Bağdat’taki birçok yandaşlarının sabırlarının test edilmesi ve bu durumun maksimum pozisyonda kalmaları süresince devam edecek olmasıdır. Dahası Kürtler yeni Arap yerleşimcileri engelleme konusunda karşılarında sadece Arap yetkililer ve Iraklı Araplarla değil, bir vatandaşın Kerkük dahil olmak üzere Irak’ta istediği yerde yaşama hakkı konusunu gündeme getirebilecek olan uluslar arası toplum gibi güçlü karşıtlar bulabilir.
İkinci olarak; Kürtlerin askeri güçleri de kısıtlıdır. Zor şartlardaki azimli savaşçılar, şehir merkezleriyle özellikle Kerkük gibi nüfusun karışık olduğu bölgelerle beraber alçak araziyi kontrol etmede zayıf olduklarını tarihsel olarak göstermişlerdir. Her ne kadar Kürtler konvansiyonel güçler oluştursalar da, canlanan bir Irak devleti Kürtlerin Kerkük ve diğer bölgelerdeki kazanımlarını geri alabilir. Kürtlerin başka bir deyişle Kerkük’ü kazanmak için stratejileri olabilir, ancak bu strateji nasıl sağlanacaktır?
Üçüncü olarak; Kürtler ABD patronluğunun dönek olduğunu acı tecrübelerle öğrenmişlerdir. Washington geçmişteki bölgesel oyunlarda Kürtleri kullanmıştır. Türkiye’yle ABD arasındaki ilişki ABD’nin Irak’ta güçlü bir merkezi devlet kurulmasını destekleyebilir ve Kürt taslaklarına karşı çıkabilir. Konuyla ilgili liderlerle yakın bağlantıları olan Türk gazeteci İlknur Çevik’e göre, Kürt liderler işin sonuna gelindiğinde ABD’nin kendilerini satacağını tamamen anlamıştır.
Dördüncü olarak; 90’ların ortasında KDP ve KYB arasındaki kanlı çatışma Kürtlerin Irak’taki yerleri hakkında bölünmüş bir imaj oluşturmuştur. Son üç yılda göze batan birlikleri Bağdat’taki siyasi başarılarının sebebini göstermektedir. Ancak; şu anki paralel hükümetlerin birleştirilmesi –sivil savaşın mirasıdır- çalışmaları, karşılıklı güvenin azalması ve geçmişteki çatışmaların yaralarının halen açığa çıkıyor olmasına benzer şekilde yavaş ilerlemektedir. İki parti merkezle çalışmaları konusunda da farklılıklar göstermektedir: Mesut Barzani, Kürt Bölgesi Hükümetinin Başkanı KDP’nin siyasi ağırlığını Kürdistan’a yerleştirirken, Celal Talabani, Irak Başkanı ve KYB lideri partisinin ve bölgesinin kaderini Bağdat ve Irak’ın önemine bağlamıştır.
Yeni mücadele ve çatışmalar mevcutken - Kerkük’te siyasi hâkimiyet ve petrole erişim- Kürt liderler sadece KDP-KYB arasındaki stratejik bir ittifakın kendi bölgelerinde kontrolü tekrar sağlayabilecek olması fikrine ikna olacaklar mıdır? Özel görüşmelerde ve basın toplantılarında Talabani Kerkük’te uzlaşma –güç paylaşımı- olabileceğini tekrar etmiştir. Talabani’nin ikilemi Kerkük konusundaki uzlaşmacı tutumların Barzani’yi güçlendirebileceği ve KYB’den destek çalabileceği ve bu liderler tarafından Kürtlere verilen, yakın gelecekte Kerkük’ün kucaklarına düşeceği düşüncesidir. Bu bağlamda Kerkük konusundaki barışçıl bir çözüm KDP ve KYB arasındaki devam eden çekişmeye rehin olmaktadır.
Beşinci olarak; Kürtler, Irak güçlerinin 1991’den itibaren Kürdistan’dan çekilmiş olmasından memnundurlar. Bu durum üzerinde, Kürtlerin Irak ve diğer ülkelerle ekonomik ve altyapı ilişkileri çerçevesinde seyrek olarak uzlaşılmıştır. Kürtler örnek vermek gerekirse ulusal bütçenin %17’sini almaktadır, Irak dinarını para birimi olarak kullanarak ve elektrik ihtiyaçlarının büyük bir kısmını ulusal güç şebekesinden temin etmektedirler. Kürtler, Kerkük petrolü üzerinde kontrol kazansalar bile, şu anki gerçeklere göre bu petrol Sünni Arap stratejik merkezi olan Baiji’de rafine edilecek ve Türkiye’de Akdeniz limanı Ceyhan üzerinden yeni hidrokarbon süpermarkete sunulacaktır. Son dönemlerdeki olaylar boru hatlarına ve tankerlere yapılan saldırıların kolaylığını göstermiştir.
Altıncı olarak, Kürt Bölgesi’nin denize çıkışı yoktur ve bölge komşularının iyi niyetine bağımlıdır ki, bu noktada bu komşulardan hiç biri Kerkük’ün Kürt hâkimiyetine göz yummamaktadır. Bu durum değişecek gibi durmamakla beraber Kürt çıkarlarına ciddi şekilde zarar vermektedir. Gerçekten de Kürt Bölgesi’nin belirsiz statüsü ve ek toprak konusundaki Kürt agresifliği büyük yabancı yatırımı engellemektedir.
Yedinci olarak, 140. maddenin (Kerkük dışında bütün toprakların Kürtler tarafından istenmesi) gerçekleşmesi zordur ve bu maddeyi tıpkı TAL’ın 58. maddesi gibi kabul etmeyebilecek olan merkezi hükümetle ortak çalışmayı gerektirmektedir. Kim Kerkük referandumunda oy verecek ve kim referandumun yapılacağı toprakları tam olarak belirleyecektir? Bu gibi kuralları taslak haline getirecek siyasi istek eksikliği olabilir. Bunun yanı sıra daha önce belirtildiği gibi 1968 öncesi idari sınırların restorasyonu Kürt Bölgesi’nin ötesindeki, hareketi ve Kerkük’e yerleşmeyi engelleyen düzenlemeleriyle bir belaydı. Son olarak Kerkük’te yapılacak referandum ve nüfus sayımı demografik kötülüğü ortaya çıkarmaktadır: Partiler kendi topluluklarından, sayılmak üzere dışarıdan üye getirebilirler, tıpkı Kürtlerin yaptığı ve Arapların tehdit ettiği gibi. Nüfus sayımı yapmak referandum boykotunu teşvik edebilir, bir yada daha fazla topluluk kaybedebilecekleri sonucuna ulaşabilirler. Her iki durumda da referandumun meşruluğu önemli derecede azalmaktadır.
Son olarak, Kürt partilerin 2003 Nisan’ında Kerkük’e girmelerinden beri aldıkları ya da almadıkları kararlar, herhangi bir barışçıl durumun kırılmasıyla beraber kendilerine karşı çalışmaktadır. Son üç yıldaki röportajlarda Kerküklüler en çok toplumlararası uyumu mükâfatlandırdıklarını söylemişlerdir. Topluluklarını, sadece isim olarak temsil eden dışarıdaki gruplar için yapılan şikâyetler ve yapılan provokasyonlar barışı tehdit etmektedir. Bu durum aksi takdirde, Kürdistan’la birleşmek için çağrıda bulunan Kürt grupları destekleyen Kerküklü Kürtler için bile geçerlidir. Örnek vermek gerekirse bazıları Kürt grupların bölgeye gelmelerinden beri çok büyük oranda ılımlılık gösterdiklerini –toplumlararası uyuma uygun-, daha iyi bir şekilde kabul edildiklerini ve belki de Kerkük’ü kendi kontrolleri altına alacaklarını tartışmaktadırlar. Söz konusu kişiler bu gruplarla gelişim programları konularındaki başarısızlıkları nedeniyle de alay etmektedirler. Yakın bir zamanda ziyaret için dönmüş olan bir Kerkük Kürdü “Kerkük artık hiçbir şey” demiştir: “Çok kötü. Hiçbir hizmet yok. Burası ihmal edilmiş bir şehir. Kürt gruplar durumu düzeltmek için hiçbir şey yapmıyorlar ve merkezi hükümet yardım için bütçe oluşturmuyor.”
Bugün bu fırsat doğmuşsa bile yok olmuştur. Kürtler Kerkük’ü sahiplenirken Arap ve Türkmenleri topluluklar arası yeniden inşa ve herkese eşit hizmet gibi örnekler ikna etmek yerine Kerkük için bahsedilen başlığı yenilemektedirler. Sonuç olarak Kerkük Arapları ve Türkmenleri için Kerkük’ün Kürt Bölgesiyle birleşmesi net bir şekilde değişmez bir kırmızı çizgidir. Bazıları şiddete başvuracaklarını söylemektedirler. Bu grupların Kürtlerin gücüne karşılık silahlı bir güçleri bulunmazken, yabancı sponsorlar desteğiyle Kerkük’teki Kürk hâkimiyetini sabote edebilir ve orada yaşayan Kürtlerin hayatlarını tatsız bir durumu sokarak yersiz Kürtlerin dönüşleri için vazgeçirici bir neden yaratabilirler. Dahası Bağdat’taki büyük Kürt topluluğu Kürtlerin Kerkük ve diğer karışık bölgelerdeki faaliyetleri yüzünden acı çekebilir. İşitilen tehditler Kerkük’ten gönderilen her Arap aile için Bağdat’ta bir Kürt ailenin sürülmesini etkileyecektir.
Bu faktörler birleştirildiğinde Kerkük’ü anayasa yoluyla ya da güç kullanarak Kürtlerin almasının bazı Kürtlerin tahmin ettiği gibi kolay olmayacağı görülmektedir.
Türkmenler
Kerkük şehrinde çoğunluk (en azından Nisan 2003’e kadar) ancak; yönetimde azınlık olan Türkmenler yerleşmeyecek olsalar bile Ocak ve Aralık 2005 seçimlerinde ve 2005 Ekim anayasa referandumunda oy vermek için 10 binlerce Kürt’ün Kerkük’e gelmesini ıstırapla seyretmiştir. Yükselen Kürt mevcudiyet Türkmenlere göre sulanmaktadır ve şehrin Türkmen karakteri, Türkmenlerin Irak genelinde az sayıda bulunmalarına rağmen yaşanan bir gerçektir.
Bu yüzden Türkmenler isteklerini kazanmak için dışarıdan sponsorlar aramıştır. Türkmenler bunu iki değişik kaynakta bulmuştur. Milliyetçi Türkmenler, Türkiye’yle yavaş yavaş ilerleyerek yakın temas sağlamıştır. Bu bağı en çok öne çıkaran organizasyon Türkmen partilerin zayıf bir koalisyonu olan ve 1990’ların ortalarında Türk güvenlik güçleri tarafından kurulan Irak Türkmen Cephesi’dir. ITC Ocak 2005 seçimlerinde 3 sandalye kazanmış; ancak Aralık 2005 seçimlerinde sadece bir sandalye kazanabilmiştir. Üyelerinin çoğu Sünni’dir, ancak ITC laik Şiileri de içermektedir. Bu Türkmenler gibi bir çok Türkmen’in eski rejimin güvenlik birimlerinde kıdemli pozisyonlarda hizmet vermiş olduğu için bu gibi bazı öğeler ve direniş arasındaki bağ çoğu zaman tahmin edilmektedir.
Bu durumun tersi olarak önceki rejime karşı olan İslamcı Şiiler Türkmen İslam Birliği ya da El-Dava ve Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (SCIRI) gibi Irak Şii partilerine yönelmişlerdir. Türkmen İslam Birliği 2004 sonunda Birleşik Irak İttifakı’nı oluşturmak için El-Dava, SCIRI ve diğer Şii partilere katılmıştır. Birleşik Irak İttifakı Aralık 2005 seçimlerinden sonra Türkmenlere 4 sandalye vermiş ve bunlar Birleşik Irak İttifakı’nın seçmenlere ait gücünü (İran’ın bu gücün arkasında durmasını düşünerek) kullanarak Irak’ın genelindeki ve özellikle Kerkük’teki Türkmen çıkarlarını korumuştur.
Çeşitli sebepler Türkmenlerin Kürt hamlesine karşı koyabilme kapasitesini zorlamaktadır. İlk olarak Sunni-Şii ayrılması ve Türkmen partilerinin çoğalması pozisyonlarının zayıflamasına neden olmuştur. Kürt partiler Kerkük’teki Türkmen topluluğunun üyelerini toplamış ve kendi koalisyonları olan Kerkük Kardeşlik Listesi’ne dahil etmiştir. Kerkük’ün kontrolünde Kürtler barışçıl genişlemeyi seçerlerse Türkmenlerle ilgili konulara daha hassas yaklaşarak ve bütün Kerküklülere sağlam faydalar getirerek Kürtler Türkmen topluluğundan daha büyük parçalar koparabilir. Türkmenlerin partilerini tekrar bir araya getirme ya da geniş çatılı bir parti kurma çabaları bölünmeler nedeniyle boşaltılmıştır.
İkinci olarak Şii Türkmenlerin Birleşik Irak İttifakı’na bağlılıkları sonucu kabul ettikleri Kerkük konusu hakkındaki şartları reddedilen yeni anayasa konusunda sözlerini geri almaları gerekmektedir. 140.maddenin ertelenmesi ve zorlaştırılması için Birleşik Irak İttifakı’nın yeteneğine ve isteğine dayanmaları gerekmektedir.
Üçüncü olarak 2005’teki seçimler, Türkmenlerin iddia ettikleri gibi 2 ya da 3 milyondan uzak olarak 1 milyondan fazla nüfusa sahip olmadıklarını göstermektedir. Türkmenler hile yapıldığını feryat ederken Türkiye bunu dikkate almış ve Irak’taki soydaşlarına olan tutumunu yenilemiştir. ITC’yi az kalsın terk etmiş ve bunun yerine Kürdistan’daki gelişmelere birbirine girmiş ekonomik bağlarla tesir etmek için çabaları iki katına çıkarmış ve Kürt liderlerle sıcak ilişkiler kurmuştur. Kürtler zafer ilan etmiştir ve KYB’den Kubat Talabani ” Seçimler açıkça belli etmiştir ki Türkmenler Kerkük’te çoğunluk değildir. Aslında, sayıları Kürtlerle eşit bile değildir. Bu gerçek Türkiye için bir aşağılamadır.” demiştir.
Son olarak, Türkmenler, Kerkük’teki hakları ne olursa olsun hiçbir Iraklının ya da bölgesel sponsorun birlikte savaşa gitmek isteyeceği, göreceli olarak küçük bir azınlıktır. Örneğin SCIRI Kerkük için diğer Şii partilerden daha az ilgi göstermiştir. Bunun nedeni SCIRI’nin güneyde bir Şii bölgesi oluşturarak güneydeki petrol kaynaklarının büyük kısmını kontrol etmek istemesidir. SCIRI Kerkük’ü gözden çıkararak Irak’ın fiili çözülümü için Kürtlerle anlaşabilir. Türkmen üyeleri olan diğer Şii partiler içeride bölünmüş, askeri açıdan güçsüz ya da Şii koalisyonundan Kerkük Türkmenleri adına savaşmak için ayrılıkta isteksiz olabilirler.
Araplar
Kerkük Araplarının en büyük varlıkları Arap ulusuna bağlı olmalarıdır. Bu yüzden Irak’ta ve ötesinde sponsor sıkıntısı yaşamamaktadırlar. Kürtlerin ayrılma hakkını tanıyan bazı Araplar bile Kerkük’ün bağımsız Kürdistan’a bağlanmasını kabul etmemektedir. Kerkük sorunu henüz Irak dışındaki Arap dünyası için bir konu olmamıştır ancak bazı Araplar arası bağlantılar görülmektedir. Örneğin Kerkük’teki direnişçilerin Suriye’yle bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Suriye’nin Irak’taki Kürt isteklerine mani olması, Suriye’nin Kürt nüfusu düşünülerek anlaşılabilir.
Sadrcı hareketin lideri Mukteda Sadr yeni gelen Arapları korumuş ve Kerkük’te kalma haklarını ileri sürmüş ve onları organize etmeye çalışmıştır. Çoğu bölgeyi terk etmiştir, ancak Kerkük yerleşimci kartlarını ellerinde bulundurarak teorik olarak oy verebilirler. Dahası 2006 Nisan raporları Sadr kuvvetleri Arap sayısını arttırmak ve Kürtlere, Kerkük’e el koymalarına izin vermeyecekleri mesajını vermek için Kerkük’e gelmiştir. Bu savaşçıların bahsedilen sayılara ulaşabildiğine dair bir kanıt yoktur ancak tehdit açıktır: Kürtlerin Kerkük’e yerleşmelerine Araplar karşı çıkacaktır.
Bu, Kürtlerin Caferi’nin başbakanlık adaylığına karşı çıkmalarının bir diğer sebebidir: Caferi Sadrcı oylar sayesinde aday olmuştur. Caferi geri çekilmeye zorlansa da halefi Nuri El-Maliki’de aynı destekle gelmiştir. Bu Kürtlerin sadece Kerkük’te normalleşmesi çabalarına yardımcı olmak için Irak liderliği için değil, yeni Arap yerleşimcileri engellemek için direnişin organizasyonu içinde bekleyecekleri anlamına gelebilir.
Bu durum Kerkük il Meclisinde görülmektedir. İki grubun 15 üyesi etkin ve saf bir iş birliği yürütmektedirler. Arap-Türkmen cephesinde birçok iç ihtilafın bulunmasına rağmen, Irak’ın diğer bölgelerinde yükselen mezhep çatışmasının ağır baskılarına karşı durabildiler. Bir liderlerinin görüşüne göre Türkmenler kilit rol oynamakta ve “ Türkmenler Araplarla birlikte devam etme kararı alsa, birleşik bir Irak olacaktır. Fakat, Kürtlerle birlikte olsalar Irak parçalanır.”
Ülkedeki çokluklarına ve Kerkük’te Türkmenlerle işbirliklerine rağmen Arapların Kerkük’teki pozisyonu bazı nedenlerden dolayı pek güçlü sayılmaz. Kerkük Arapları Ocak 2005 vilayet seçimlerinden büyük ölçüde uzak kaldılar, Sünniler vilayet meclisinde sadece 6 sandalye alabildiler, Şiiler ise sandalye kazanamadılar. Bu durum, örneğin memur atamalarında, meclisin dışında politika üretme veya Kürt uygulamalarına direnme güçlerini iyice zayıflattı.
İkinci sebep, iç farklılıkların derin olması: Bir tarafta çoğu Sünni olan aslen Kerküklü Araplar, diğer tarafta ise çoğu Şii olan sonradan getirilmiş Araplar. 2003’ten beri Kürt ilerlemesi olmasaydı Kerküklü yerli Arapların birçoğu yeni gelenlerin geri dönmelerine sevinecekti ve yararlı müttefikler bulacaklardı.
Üçüncü olarak, Araplar şehir(Kerkük) dışında özellikle batıya doğru Havice bölgesinde çok güçlüdürler. Arap probleminden kurtulmak için Kürtler, Havice’ de diğer Arap yoğunluğu olan diğer bölgelerin Kerkük‘ten koparılıp Nina’ya veya Selahaddin‘e bağlanması hususunda anlaşabilirler. En azından bir Kürt lideri böyle bir ihtimali ortaya atmıştır. Araplar, bunun gibi tek taraflı bir Kürt atağını hazmetmekte güçlük çekebilirler.
Dördüncü olarak, yeni gelen Arapların kalma istekleri zayıf görünmektedir. Çoğu merkezi hükümetin ayırabileceği fondan yararlanmak ve tazminatı kabul ederek, kendilerini düşman olarak telakki eden Kürtlerin gittikçe hâkimiyetinin arttığı bir şehirde yaşamayı tercih etmeyebilirler. Çıkan Arap sayısı arttıkça “Arap’tan Arındırma” eylemi hız kazanarak, kalmak isteyenleri de zorlayabilir.
Son olarak, Kürtlere karşı oluşan Arap-Türkmen birliği hissinden bağımsız olarak, Arap ve Türkmen liderler, Ocak 2005 seçimlerinden sonra Kürtlerin onlara bıraktıkları tek üst düzey koltuğu olan Vali yardımcılığı ( bu pozisyonu geçici olarak bir Kürt doldurmuştur) üzerinde bile anlaşamamaktadırlar. Türkmen lideri Riyaz Sarıkahya’ya göre, “ Türkmen, Arap ve Kürt liderleri birbirine güvenmiyorlar. Bizim Araplarla iyi ilişkilerimiz var, fakat bu ilişkilerin geçici olduğuna inanıyoruz ve güvenemiyoruz. Türkmenler ve Araplar bile birbirine güvenmiyor.” Kürtler ne kadar çıkarlarını güç yoluyla değil politika ile geliştirmeye çalışırlarsa, iki toplum arasındaki ihtilafları daha da ortaya çıkarabilirler.
D. Hıristiyanlar
Kerkük’te Asuri, Keldani, Süryani, Ermeni ve diğer Hıristiyan toplulukları o kadar az ki ülke bazında sayıları ve siyasi güçlerine paralel olarak sadece marjinal siyasi etkileri olabiliyor. Tek hatırı sayılır Hıristiyan partisi Asuri Demokratik Hareketi Ocak 2005 vilayet seçimlerinde bir koltuk bile kazanamadı(Aralık2005 genel seçimlerde sadece bir koltuk alabildi). Kerkük vilayet Meclisindeki tek Hıristiyan Kürt listesinden girebildi. Yurt dışında (mesela ABD’de) yaşayan Keldanilerin ve Asurilerin Irak’taki hemşerileri için yaptıkları gürültüler Irak’ta yaşayan Hıristiyanlar tarafından kızgınlıkla karşılanmakta ve çok fazla dikkat çekmeyi tercih etmemektedirler. Fidye için kaçırılmak veya ABD güçleri ile yardımlaştıkları için öldürülmek korkusundan birçok profesyonel Hıristiyan Bağdat, Musul ve hatta Kerkük’ten yurt dışına veya Kürt bölgesine kaçtı.
Küçük bir azınlık olarak Hıristiyanlar Kürtlere karşı gelecek pozisyonda olmadıkları gibi Kürt karşıtı güçlere katılmaları takdirde ölüm tehlikesinden korkuyorlar. Aslında, geleneksel olarak, onlara istikrara ve temel haklar veren tarafla ittifak eder veya yardım alırlar. Kerkük’te Kürt bölgesel Hükümeti altında bunu sağlayabilirler.
V. Bölgesel ve Uluslar arası Faktörler
İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı –sonrası devlet kurma ve sınır manipülasyonlarını kurbanı Kürtler, kendilerini azınlık statüsünde buldukları dört ülkede (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) bağımsızlık için olmasa bile daha geniş özgürlük için savaştılar. Bu bağlamda Kürtler baskı uygulayan merkez hükümetler, komşu devletler ve Kürdistan’ın parçalarındaki Kürt hareketleriyle taktik pazarlıklara girdiler. Doğal sınırlar Kürt istekleri önünde doğal engel teşkil etti.
Bu dört ülkeyi ayıran birçok şey olmasına rağmen, en azından bir konu üzerine anlaşabilmişlerdir: Kürtlerin önünü kesmek. Bu durum değişik iç politikalara yol açarken, hepsi sınırlar aşırı emelleri olan ve başarısının diğer bölümleri etkileyecek bir Kürt hareketinin doğmasına şüpheyle bakmalarına neden oldu. Özellikle tehlike gördükleri 1991’de kurulan ve Kürtlere fiili bağımsız hayat veren Güvenli Bölge ve Kürtlere hem kendi bölgelerinde hem de başkentte eşi görülmemiş güç veren 2003’te Saddam’ın rejiminin yıkılışı.
1991’de bu ülkelerin acil tepkileri Irak Kürt tecrübesini ihtiva etmek(kontrol altına almak) ve mümkünse çökertme stratejilerini tartışmak oldu. Ancak karşılarında Kürtleri Bağdat rejimine karşı maşa olarak kullanan bir de facto müttefik olan ABD’yi buldular. Oysa ki, kararlarında özerk fakat diğer konularda zayıf ve kesinlikle önemli ihtiyaçlarında diğerlerine muhtaç olan bir Kürt oluşumu istiyorlardı. Dolayısıyla 1990’lar Irak Kürdistanı’na muntazam yardım akışı, köylerin imarı sağlanırken, Kürt bağımsızlığına götürebilecek hiçbir şey yaşanmadı.
Kürtlerin amacı, tersine, siyasi özerkliklerinin genişlemesi ve ekonomik bağımsızlıklarının artması noktasına kilitlenmişti. Bu stratejinin kilit noktası enerji kaynaklarının araştırılması ve geliştirilmesi idi. 1990’larda tek sınır kapısı olan Habur üzerinden mal girişini kontrol eden Türkiye’ye neredeyse tamamen bağımlılık bu çabalarını köstekledi. 2003 savaşı yeni fırsatlar sunarak, sadece petrol ve doğalgaz araştırmalarında yatırımları çekmeyi değil, Kerkük petrol yatakları üzerinde de kontrolü sağladı.
A.Türkiye
Açık söylemleri ne olursa olsun Kürtler, komşu ülkeler nazarında bağımsızlık arayışından vazgeçmemişlerdir. Bu ülkeler Kürtlerin Nisan 2003’ten beri Kerkük’e ilerlemelerini ve kontrol etmelerini Örnek A olarak göstermektedirler. Esas hedefleri Kürtleri bunun gibi bir işgalden alıkoymaktı fakat değişik yollara başvurdular.
İran ve Suriye Türkiye’nin bu ağır yükün altına girmesinden memnun idiler. Lübnan’ın eski başbakanı Hariri suikastından sonra uluslar arası baskı ve izolasyona maruz kalan Suriye gelişmelerde etkin olacak durumda değildi. Kerkük’teki yegâne varlığı tansiyonu yükseltebilecek eylemcilerinin bulunmasıdır. İran’ın stratejisi ise 2003’ten önceden başlayarak bölgedeki İslamcı grupları destekleyerek ve ajanlarını ekerek Kürt liderlerini savunma durumuna sokmaktı.
Güvenlik ordusu Pasdaran (İslam devrimi muhafızları) Kuzey Irak’ta yayılmış, Ramazan Karargâhı Süleymaniye’de bir bürosu vardı. Keza İran istihbaratı-İttilaat. İranlı ajanlar Kürt liderlerine suikast eylemlerini finanse etmekle veya kolaylaştırmakla suçlanıyorlardı. Ve daha önemlisi, şu anda Bağdat’ta mevcut olan Şii hükümetle İran Kürt emellerini engellemeyi düşünüyor.
Böylece Türkiye Kerkük konusunda ana aktör gibi görünmektedir. Ankara her ne kadar Irak topraklarında talep iddia etmiyorsa da, Kürt bölgesinin de bulunduğu Musul Vilayeti Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası idi ve Türkiye bölgedeki Türkmen nüfusu bir akraba olarak korumalıdır. 1990’larda Türkiye’nin Habur sınır kapısı üzerinden Kürt milliyetçiliğini kontrol etme çabaları hafif tepkiyle karşılandı. Ancak Irak rejiminin değişmesi denklemi dramatik olarak değiştirdi. Türkiye için Irak’ın kuzeyinde güçlü bir Kürt varlığından daha tehlikeli bir senaryo Irak’ın parçalanmasıdır. Çünkü Irak İran’a karşı kritik bir denge oluşturmaktadır, parçalanması komşuların müdahalesine yol açar ve asırlarca istikrarsız bir bölge teşkil eder.
Bir Türk üst düzey yetkilisi “Irak tek parça kalmalı. Irak parçalanırsa bölgedeki tüm sınırlar yeniden çizilir çünkü hepsi sunidir ve duvar gibidir. Bir tuğlasını aldığınızda duvar çöker.” demiştir. Böyle bir senaryoda güçlü bir Irak Kürdistanı Türkiye’yle kaos bölgesi arasında tampon teşkil eder düşüncesini başka bir üst düzey Türk yetkilisi şu şekilde ifade etmektedir; “bir Kürt varlığının oluşması tehlikesi bölgedeki felakete göre hafif kalır”. Irak’ın parçalanması eski öfkeleri diriltir.
Güneydoğu sınırlarında beklenmedik istikrarsızlığı önlemek amacıyla Türkiye Kürt liderlerine yakınlaşarak Kürt bölgesinde Türk yatırımı ve ticaretini geliştirdi.net rakamlar bulunmamasına rağmen yıllık ticaretin 2 ile 3 milyar dolar arasında olduğu bilinmektedir. Bölgeyi Türkiye’ye seyreklikle bağlayan Erbil ve Süleymaniye’deki yeni hava alanları Türk firmaları tarafından inşa edildi. Türkiye ikinci sınır kapısı üzerinde çalışıyor ve petrol ve doğalgaz boru hatlarının Sünni Arap bölgesinin dışında direkt olarak Kürdistan’dan Türkiye‘ye geçişi ile ilgili planlar var. Petrol çıkarmadan pazarlamaya kadar Kürt petrol endüstrisinin bir yeni Türk kamu şirketi üzerinden yapılması bile tartışılıyor. Bu açıdan Türkiye Irak’ın parçalanmasına karşı güçlü bir Kürt tamponu istiyorsa, doğuşunu hızlandıracak bir ebe gibi davranmalıdır. Bu şeklide daha iyi yönlendirebilir. Bu durum Türkiye’de Kürt bölgelerinde eylem yapmak için Irak Kürdistanı’nı üs olarak kullanan PKK problemini de çözebilir.
Her şeye rağmen Türkiye –şimdilik- Kürt varlığının Kerkük Petrolleri üzerine hakim olmasını istemez. Avrupa Birliği üyeliği isteği tükenmediği sürece-ki bu yıllar sürecek- Türkiye kendi Kürt nüfusunun, AB getirilerinden fazla sınır ötesindeki kardeşlerinden etkilenecekler ve destek alacaklar endişesini taşımaktadır. Türkiye, Kerkük konusunda taviz vermeyen ve ateşli konuşmalar yapan ve PKK’yı desteklediğinden şüphe edilen Mesut Barzani başta olmak üzere Kürt liderliğine güvenmez. Dolayısıyla, Kürtlerin ister yasal yollarla ister güç veya başka vesilelerle Kerkük’e el koymaları Türkiye için kırmızı çizgi olarak devam edecektir.
Ankara Kürt arayışlarını diplomasi ile engellemeye çalıştı. Hep “daha kötüsünü önlemek için”, şimdi ABD askerinin Irak’ta kalmasını “ülkeyi bir arada tutan yapıştırıcı olarak” istiyor; içeriği ile ilgili endişelerine rağmen anayasal süreci ve ondan doğan taslakları ve yeni hükümeti destekledi. Fakat ABD amaçlarına güvenmemek, geçen 3 yıl içerisinde Washington’un yaptığı hatalar ve Türkiye’nin Kerkük’te olup bitenlerle ilgili büyük ilgisinden dolayı Türkiye güçlü bir rol oynayabilir.
Dahası, Türk milliyetçileri daha zorlayıcı tedbirlerin alınmasını istiyor. Politikacı Ümit Özdağ’a göre;
“2 milyar dolarlık ticaret Türkiye için küçük bir lokmadır fakat Kürtler için kocamandır. Bizim kullanmadığımız bir jeopolitik avantajımız vardır. Sınırı kapatabilir ve boru hatlarını kesebiliriz. Türk şirketleri Taktak petrol yatakları ile ilgilenmemelidirler. Bu şekilde Kürtler ahmakça politikalarını sürdüremezler.
Türkiye Türkmen kartını oynar ve şiddeti kışkırtırsa Kerkük’te Kürt çıkarlarına önemli zararlar verebilir. Bir emekli asker subayına göre sonuç “Kürtlerin geleceği yoktur”. Yabancı güçlerin Irak’tan çıkmasıyla birlikte Kürtler korunmak için önceden yaptıkları gibi Türkiye’ye sığınacaklar.” Irak Kürtlerine dost olan Türkler bile bu görüştedir ve Kürt liderlerinin böyle davranacaklarını tahmin ediyorlar. İlnur Çevik “ABD çekildiğinde, Kürt liderleri Türkiye’ye muhtaç olacaklarının farkındalar” diyor.
Bu sebepten dolayı, Türkiye, Kürtlerin Kerkük’e akışları karşısında sükûnetini korumuş olabilir. Görünen şudur: Kürtler emellerinde ve güçlerinde sınıra ulaştılar.
Ayrıca, bazı kesimler, Bush yönetiminin Ankara’ya Kerkük sorununu çözecekleri ve tek taraflı Kürt hareketlerine izin vermeyecekleri yönünde garantiler teklif ettiğini ifade etmektedir. Washington’un Türk partneri ile, Türk parlamentosunun Mart 2003’te Amerikan askerlerinin geçişini reddetmesi üzerine mesafeli bir düzlemde seyreden ilişkisi, iki tarafın da Irak’taki istikrarsızlık ve İran’ın nükleer amaçları karşısında birbirlerine ihtiyaçları olduğu konusundaki ortak kabulleri neticesinde düzelmeye başlamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Temmuz 2006’da Washington’da, bir “Vizyon Belgesi” imzalayarak, iki ülke arasındaki güçlü bir ilişki olduğuna işaret etmişlerdir.
B. BİRLEŞİK DEVLETLER
ABD, daha çok güneydeki gelişmelerle meşgul olarak, Kerkük sorunu konusunda büyük ölçüde tarafız kalmıştır. Bu konuyu Irak güçlerine, anayasal ve hukuki sürece bıraktığını ima etmiştir. Bu politika, Ekim 2005’te gerçekleştirilen referandum öncesi, Araplaştırılmış bölgelerde yaşayanlar üzerinde güç kullanmadan Araplaştırma faaliyetlerini engellemek ve Kerkük’ün yönetiminde tüm grupları ihtiva eden bir yapıyı desteklemek anlamına gelmektedir. Aynı zamanda, bazı ABD’li yetkililer, tehlikeli sonuçlar doğurma olasılığı olan referanduma ihtiyaç olmaksızın, bir güç paylaşımı anlaşması ile Kerkük’ün geçici bir özel statü kazanmasını tercih ettiklerini ortaya koymuşlardır. Bu anayasada yer almamıştır ve ABD şu an, sayım ve referandumu içeren anayasanın 140. maddesini desteklemektedir. Bir ABD yetkilisi “Kerkük konusunda belirli bir politikamız yok, tutumumuz Irak hükümetinin kararlarını desteklemek şeklindedir” ifadesini kullanmaktadır.
ABD, bugün, Kerkük’ün hızla Kürtleştirilmesi karşısında sessiz kalmakta, Kürtlerin şehre gelmesi ile artan tansiyonu azaltmaya çalışmakta ve ülkede geniş çaplı bir rehabilitasyon programı uygulamaktadır. Buna ek olarak, Irak Mülkiyet İddiaları Komisyonu’na dolaylı yoldan mali anlamda destek olmaktadır. Kerkük’ün Kürtleştirilmesine destek olduğu iddiaları karşısında, yetkililer, diğer grupların da şehre kendi insanlarını getirmeleri konusunda serbest olduklarını ifade etmişlerdir.
Direniş kuvvetlerinin iki tarafa yönelik saldırıları, ABD- Kürt güvenlik ittifakını kuvvetlendirmiş ve gözaltında bulunan şüphelilerin Kürt bölgesine gönderilmesi Kerkük’te yaşayan Araplar ve Türkmenler arasında kızgınlığa yol açmıştır. Ancak, ABD’nin Türkiye’yi kendisinden uzaklaştırmasına neden olacak derecede Kürtleri destekleyip desteklemeyeceği tartışma konusudur. ABD, Irak’ın istikrara kavuşacağı beklentileri olduğu müddetçe, Kerkük’te, Kürtler, Türkiye ve Bağdat’ın temel kaygılarını eşit derecede göz önünde bulunduracak şekilde Kerkük’te barışçıl bir çözümün peşinde olacaktır. Kürtlerin Kerkük’ü ele geçirmesi sonucunda ortaya çıkan kaos, ABD’nin Irak’ı yeniden yapılandırma çabalarını baltalayacağı için, ABD barışçıl çözümden yanadır. Washington’tan bir analizci; “Bu ABD için öncelikli bir konu değil. Onlar sadece şiddetin artmadığından emin olmak istiyorlar böylece Sünni Arap bölgelerinden kuvvetlerini kaydırmalarına gerek olmuyor” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.
Irak bölünürse, Washington’un Kerkük konusundaki bakış açısının nasıl şekilleneceği kesinlik arz etmemektedir.
KÜRTLERİN TEMEL ENDİŞELERİNİ ÇÖZMEK
Şu anda Kürtler Kerkük’teki baskın aktörlerdir ve Bağdat üzerinde benzeri görülmemiş etkileri vardır. Kürtlerin Kerkük’ü Kürt bölgesine bağlamak adına çeşitli yollar izlemek için yeterli gücü vardır. Burada soru bu yolların, senaryoların onların temel çıkarlarına hizmet edip edemeyeceğidir.
DEVRALMA SENARYOLARI
Kürtlerin kontrollerini Kerkük’e kadar genişletme ve bu devir işlemlerini önümüzdeki iki yılsonunda yasallaştırana kadar 3 rotadan birini izleyebilirler.
Anayasa ile, Kürtlerin Bağdat’taki politik süreç üzerindeki etkileriyle mümkün olan bu senaryoyu liderler açıkça tercih ediyorlar. Normalleşme yani Kerkük’ten gönderilen Kürtlerin geri dönmesi, sonradan gelen Arapların geri gönderilmesi ve Kürt ağırlıklı bölgelerin Kürt valilerin yönetimine verilmesi 31 Mart 2007’e kadar tamamlanmak zorunda. Bundan sonra, Kerkük ve Kürtler tarafından talep edilen diğer sorunlu bölgelerle ilgili ortak bir görüş en geç 31 Temmuz’a kadar sağlanmak zorunda ki bu süreç bu bölgelerdeki en geç 30 Kasım’da yapılacak referandum veya referandumlarla takip edilecek. Alışıldığı üzere, referandum basit çoğunluk sistemine dayanıyor ve Kürtler, 1968 öncesi Kerkük valiliği sınırlarına dönüldüğü takdirde bir zafer bekliyorlar. Bu zafer Kerkük ve diğer bölgelerin kaçınılmaz olarak Kürt bölgesine bağlanması demek. Kürtlerin de anlayacağı gibi, Kerkük’e bu şekilde barışçı ve demokratik yollardan sahip olabilirler.
Bu planla ilgili problem, Kerkük’ün diğer halklarının yani Türkmenler ve Arapların bu planı reddetmesi ve merkezi hükümet tarafından yarı gönüllü olarak benimsenmesi. Kerküklü Arap ve Türkmenler anayasada tarif edilen sürecin demokratik olmadığını çünkü anayasa tasarılarına katılmadıklarını ve bunun Kürtler lehine istif edildiğini iddia ediyorlar. Bu cemaat liderleri bir referandum durumunda – her ne kadar bu sürecin merkezi hükümet tarafından bloke edileceğini umsalar da- adaletsiz olduğu için referandumu boykot edebilir ve ya sonuçların taraflı olduğunu söyleyerek reddedebilirler. Bahsedildiği gibi, bu topluluklardan bazıları Kürtler’in Kerkük’ü referandum ile ele geçirme ihtimaline karşı savaşmaya hazır olduklarını ilan ettiler.
Kerkük’te anayasanın uygulanmasının bir iç savaşı tahrik edeceği tahmin edilemezken; Kerkük’ün diğer toplulukların icazeti olmadan Kürtler tarafından ilhak edilmesi girişimleri aktif bir muhalefete yol açabilir. Bunun olması durumunda Kürtler ikinci seçenekleri yürürlüğe koyabilir,
Zor kullanarak. Kürt liderler bastırıldığı zaman Kerkük’ün kendilerinin kırmızı çizgisi olduğunu ve bir direniş veya işbirliğinin reddi durumu Kürtleri güç kullanmaya zorlayabilir şeklinde açıklamalar yapıyorlar. KDP milletvekili Nasih Ghafour Ramadan; eğer iş şiddete dökülürse her şey olduktan sonra bizim kırmızı çizgimiz olan Kerkük üzerinde pazarlık yapmayız fakat umuyorum ki böyle bir şey olmaz, diye uyardı.
Anayasadaki maddelerin uygulanması, reddedilmesi ya da hiç uygulanmaması durumunda ( merkezi otoritenin muhalefeti ya da iç savaş korkusundan dolayı) Kürtler Kerkük’ün kendilerine ait olduğunu ilan edebilir ve Havice yi dışarıda bırakan tek taraflı sınırlar çizip bölgeye koruma gücü gönderebilir. Bu en kötü senaryoda Bağdat’ta yaşayan Kürt nüfus buradan göç etmeye zorlanabilir. Oluşacak bu mülteci krizini ise Kürt yönetimi Kerkük’te kalan Arapları göç ettirerek ve onların evlerini göçe zorlanan Bağdatlı Kürtlere vererek çözebilir.
Kürtlerin Kerkük’teki askeri üstünlüğü ve ABD’nin Kürtlere veto uygulamayacağı göz önünde tutulduğunda Kürtler Arap bölgeleri hariç Kerkük’ün tüm kontrolünü ele geçirebilirler ve Sincar; Telafer, Musul’un doğusu, Makhmour, Tuzhurmatu, Kifri, Hanekin ve Mendeli bölgelerini de talep edebilir.
Bu Kürtleri ihtiyaçları olan daimi meşruiyet ve uluslar arası tanınmışlıktan mahrum olma problemiyle karşı karşıya bırakabilir. Şu anda Kerkük’teki öğeler çok güçlü bir askeri direniş gösteremese de sabotaj ve siyasi şiddet uygulayarak hayatı daha da zor bir hale getirebilirler. Şu anda birçok göçebe Kürt Kerkük’e dönmeyi reddediyor. Bunun sebebi önü alınamayan suç, siyasi şiddet, kaos ve eğitim sağlık ve diğer hizmetlerin yetersizliği. Ve Türkiye kuvvetlerini ülkenin sınırında tutuyor ve milliyetçi Türkmen lobisini destekliyor ve Kerkük’teki Kürtlere karşı direnmeleri için cesaretlendiriyor. Kürtlerin kendi iktidarları sırasında uzak durması gereken uzun vadeli bir istikrarsızlık ve şiddet ortaya çıkabilir;
Varsayım ile. Kerkük’ün Kürtlere tahakkuku güç ve hukuk seçenekleri arasına düşen 3. bir seçenek şeklinde olabilir. Bu senaryoyla, Kürtler şu anki politikalarını devam ettirebilir ve Kerkük valiliği ve diğer bölgeler üzerindeki kontrolünü tedrici olarak siyasi, kurumsal ve askeri bakımdan genişletebilir ve bir oldubitti yapabilir. Becerikli davranarak ve muhaliflerini bölerek ve nötralize ederek mesela etkin bir güç bölüşümü üzerinde anlaşarak şiddet tehdidi bertaraf edilebilir. KDP’li Ramadan’ın da belirttiği gibi: “Seçimleri onlar için kazanamam. Fakat onlara yönetimde bazı pozisyonlar verebilirim. Onların bize muhalefet etmesi bizim çıkarımıza değil. İstisnai bir durum söz konusu.”
Bu Kürtlerin Kerkük’ü en az risk ve maliyetle etkin bir şekilde kontrol etmesi için en uygun yol gibi görünmektedir. Fakat bu durum niteliği gereği istikrarsız sonuçlar doğurabilir, Kerkük’ün statüsünü çözümsüz bırakabilir ve Kerkük üzerindeki güçlerin rekabetini kızıştırabilir. Özellikle, yerel anlamda Kürt liderler Kerkük’ü ilhak etmek için tek taraflı adımlar atabilirler.
B) KÜRT MENFAATLERİNİ KORUMAK
Eğer Kerkük sorunu barışçıl yollardan çözümlenecek ise Kürt liderler maximalist taleplerinden vazgeçmek zorundadırlar. Bu onların temel çıkarlarına uygun olduğu için bunu yapabileceklerine bizi inandıran bir zemin var.
Kürtler bu noktada temel bir soruyla karşı karşıyalar; Irak’ın bir parçası olarak kalmayı istiyorlar mı? Eğer cevap evet ise Kerkük sorununun önem derecesi otomatik olarak düşecektir ve uzlaşma yoluyla bu sorun çözülecektir. Kürtler halen daha Kerkük’ün doğal kaynaklarını elde etmek, Kerkük Kürtlerinin hakları ve korunmaları için garantilere sahip olmak ve bunun için yeni bir politik süreç, yeniden düzenlenmiş bir anayasa ve uluslar arası garantiler isteyebilir. Ne var ki, Kürtler Kerkük’ün kendi bölgeleriyle bütünleşmesine bu derece önem atfederek Kürtler kaçınılmaz olarak evet derken aslında hayır demeyi düşündüklerinin ya da şimdilik evet ama aslında hayır dediklerinin şüphesini uyandırır.
Eğer Kürtler dedikleri gibi Kerkük’ü sadece tarihi olarak yaşadıkları mekân olduğu için ve vilayet içinde çoğunluğa sahip oldukları için istiyorlarsa diğer toplulukların daha az değerli olmayan itirazlarını düşünürler. Eğer Kürtler Kerkük’ü geçmiş mezalimlerin tekrarından korumak istiyorlarsa, … İki sonuç ortaya çıkmaktadır; ilk olarak, etnisite, dil ve kültür aynı zamanda mücadele ve acılar üzerine yükselen Kürt bağımsızlık talepleri Kerkük üzerinde tek hâkim güç olma tezini sunma da ve kabul ettirme de başarısız olmuştur. İkincisi, Kürtlerin Kerkük için bu kadar ısrarcı olmaları Kürtlerin bağımsızlık arzularıyla açıklanabilir.
Elbette ki Kürtler şu andaki sınırları içerisinde Kerkük olmadan bağımsızlıklarını ilan edebilirler ve bu şekilde birçok Iraklının desteğini alabilirler, fakat Kürtlere göre bu bağımsızlık hiçbir anlam ifade etmez çünkü bu şekilde ekonomileri dış baskılara dayanamayacak kadar zayıf kalır.
Bütün göstergeler Kürtlerin Kerkük’ü yerel istikrarsızlığa uzun vadeli direnişleri tetiklemeden hukuki ve askeri yollarla alamayacağına işaret ediyor. Kürtler kalplerinde ne isterlerse istesinler ve neyi hak ettiklerini düşünürlerse düşünsünler; bir yanda hayati ekonomik menfaatler öte yanda da Irak, bölge ve uluslar arası kamı oyunun desteği arasında sıkışıp kalmış Kürtler için bağımsızlık için çalışmak ne kadar gerçekçi sorusunun sorulması gerekiyor.
VII. BİR ALTERNATİF; GEÇİCİ ÖZEL FEDERAL STATÜ VE GÜÇ BÖLÜŞÜMÜ
Eğer Kerkük’ün statüsü konusunda bir çözüm Kürtlerin şu andaki zihniyetiyle getirilemiyorsa alternatifler keşfedilmelidir. Bütün sorunlu bölgeleri ilgilendiren 140. madde tavsiye edilebilir. Hükümet, hem yasama hem de yürütme organları, Kerkük’teki topluluklar ve Kürdistan bölgesel hükümetinin temsilcileri şu noktalarda uzlaşmalılardır
Bölgesel Statü. Anayasaya göre ( 119. madde) bir veya daha fazla vilayet bölge kurma hakkına ve anayasaya ( 120. madde) ve anayasa ve gelecekteki düzenlemelerde tarif edilen yetkilere ( 121. madde ve diğer maddeler) sahip olabilir. Kerkük’teki toplumların kırmızı çizgilerine basmadan onların temel endişelerini karşılamak için Kerkük vilayetine bölge statüsü verilebilir. Böylece Kerkük vilayeti bir Arap ve Türkmen kırmızı çizgisi olan Kürt hakimiyetine bırakılmayacak ve bir Kürt kırmızı çizgisi olan Kerkük’ün Bağdat’taki federal hükümetine bağlanmayacak.
Yasayla Onaylanma. Kerkük konusunda, Irak temsilciler meclisi referandum fikrini bir tarafa bırakmalı ve vilayetin bölge statüsünü garantiye alacak bir yasa tasarlamalıdır. Temsilciler meclisi 118. Maddeyle beraber çok güçlendirilmiştir. Bu maddeye göre; Temsilciler meclisi ilk döneminin ilk 6 ayı içinde mevcut bulunan iyelerin çoğunluğuna göre bölge oluşturmayla ilgili özel uygulamaları yasallaştırabilirler. Meclisin ilk döneminin ne zaman başlayacağı üzerinde bazı çelişkiler olsa da; bu yasa 140. maddedeki referandumun yerini almalıdır.
Geçici Bir Süre için. Bir çözümü Kürtler için kabul edilir kılmak için Kerkük’ün federal bölge olmasını öngören çözüm geçici olmak zorundadır. Bu dönem içerisinde gelecekteki seçeneklerden doğacak hukuki haklar ilga edilmemelidir. Geçici süre eğer iyi yönetilebilirse, Kerkük’teki toplumlar temel haklarının korunduğunu, menfaatlerinin muhafaza edildiğini ve böylece geleceklerinin güvende olduğu konusunda inançlarını yeniden kazanabilirler. Bu temel korkuların ortadan kaybolmasına, toplumsal gerginliğin düşmesine ve umut edilen ortak uyumun yapılanmasına yardımcı olabilir. Kerkük’ü bölge ilan eden yasa hem bir zaman limiti, mesela 10 yıl, hem de kalıcı statüye işaret eden bir mekanizma öngörmeli
Bir Güç Paylaşımı Anlaşmasıyla. Kerkük vilayetine sadece bölgesel bir statü tanımak yeterli olmayacaktır. Aynı geçiş dönemi içerisinde güç temel dört topluluk arasında paylaştırılmalıdır. Bazı kesimler, her gruba şehrin yasama meclisinde çeyrek pay verilmesini önermektedir. Bu durum, Mayıs 2003 ve Ocak 2005 il meclisi seçim dönemleri arasında işleyen sistemin ve anlaşmanın benzeridir. Diğerleri, üç büyük topluluğa, azınlık konumunda bulunan Hıristiyanlardan- belki yüzde 30- 30-30-10 şeklinde bir dağıtımla- daha az pay verilmesi fikrini ortaya atmaktadır. Gerçi, zamanla, Kerkük, etnik temele dayanan bir güç anlaşmasından uzaklaşacaktır.
Uluslar arası Anlaşma Yoluyla. BM Güvenlik Konseyi, Kerkük’e uluslar arası toplumun destekleyeceği bir özel temsilci atamalı, bu temsilci, federal Kerkük bölgesinin oluşturulmasına yardımcı olmalı ve tartışmalı diğer bölgelerdeki sorunları çözmelidir. Temsilcinin üzerinde durması gereken temel konular: Kerkük’ün geçici statüsü konusundaki tartışmaları kolaylaştırmak; Kerkük’te yaşayan tüm toplulukların adil temsilini sağlayan bir güç paylaşımı anlaşmasının oluşturulmasına yardımcı olmak; Kerkük bölgesel hükümeti ve Kuzey Petrol Şirketi’ndeki( Kerkük’ün en büyük paya sahip olduğu devlete ait petrol şirketi) önemli pozisyonlara atamanın objektif kriterlere ve hiçbir grubun aleyhinde/lehinde olmayacak şekilde düzenlenmesini temin edecek bir mekanizmanın oluşturulmasını sağlamak; Kerkük’ün rehabilitasyonu için ayrılan fonları arttırmak ve bunların etnisiteye göre değil, ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılmasını temin etmek; anlaşmalara uygunluğu denetlemek ve düzenli olarak Güvenlik Konseyi’ne rapor vermek olmalıdır. BM ayrıca uluslar arası toplumun deneyimlerine danışmak amacıyla Kerkük konusunda bir uluslar arası konferans düzenleyebilir.
Karara Varılacak Modeller Yoluyla. Böyle bir anlaşmanın şekli, merkezi hükümet ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile koordineli bir şekilde, Kerküklüler tarafından ortaya konmalıdır. Karar alma süreci geniş kapsamlı ve şeffaf olmalı:
Geçmişte Yapılan Suiistimallerin Tersine Çevrilmesi: Geçiş dönemi boyunca, bir önceki rejim tarafından zorla göç ettirilenlerin dönüşü sağlanmalı, gönüllü bir şekilde eski rejimle bağlarını koparanlara kolaylıklar tanınmalı, oluşturulacak bir mekanizma ile mülkiyet sorunları çözülmeli, Kerkük’ün eski ilçelerinin Kerkük vilayetine bağlanmasını veya şu an bulundukları konumda kalmalarını sağlayacak bir sürecin başlatılması ile geçmişte yapılan suiistimallerin tersine çevrilmesi sağlanmalıdır.
Anayasanın Değiştirilmesi: Anayasa tadilatı sürecinde, kanun yapıcılar 140. maddeyi, geçmişteki suiistimalleri tersine çevirme ilkesini muhafaza ederek ve Kerkük’ün geçici olarak ayrı bir federal bölge olarak kabul edilmesini kabul ederek yeni bir madde ile değiştirmelidir.
Buradan çıkan çözüm, son iki yıl içerisinde dört toplumda yapılmış röportajlar sonucunda ortaya konmaktadır. Görüşülen kişilerden hiç birisi herhangi bir çözüm önerisi ortaya atmamıştır ancak kendi toplumları için neyin kabul edilebilir olup, neyin olmadığını ortaya koymuşlardır. Diğer bir ifadeyle, bu hiçbir grubun talebini yansıtmamaktadır ancak hepsinin temel kaygılarına, kırmızı çizgilerini aşmadan cevap vermeyi amaçlamaktadır.
VIII. SONUÇ
140. maddenin yazılması ile Kürt liderler, Kerkük’ü ele geçirmeyi garanti altına aldıklarını düşünmüşlerdir. Ancak, anayasanın Kürtler ve tek bir Şii partisi (SCIRI) arasında son derece hızlı bir süreç sonucunda sağlanan bir siyasi antlaşma ile hazırlandığı ve diğer siyasi grupların, toplulukların, azınlıkların, sivil toplum kuruluşlarının ve kamuoyunun sürecin dışında tutulduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu durum herkesin üzerinde mutabakat sağladığı bir anlaşmadan ziyade, Kürtlerin Kerkük için dayattıkları bir modeli yansıtmaktadır. Bunun sonucu olarak, Kerkük’e dair bir referandum olmayabilir, bunun Aralık 2007’de gerçekleşmeyeceği açıktır ve böylece Kürtlerin emelleri boşa çıkacaktır.
Kürtler açısından ortaya konan bu tarih kendi kazdıkları kuyuya düşme tehlikesini barındırmaktadır. Beklentileri artan ve halkını Kerkük konusundaki hedeflerin birkaç yıl sonra gerçekleşeceğine ikna eden Kürt liderler, 2007 sonunda ya emellerine ulaşacak ya da büyük bir öfke seline kapılacaklardır. Bir Kürt yetkili bu durumu şu şekilde ortaya koymaktadır: “Kerkük konusuna çok konsantre olduk, eğer duruşumuzu değiştirirsek küçük düşmüş oluruz. Problem işte bu”.
Kürtlerin Kerkük’ü adil ve de anayasal prosedürlere uygun olarak yönetmemesi şiddet, iç savaş ve muhtemelen (doğrudan veya dolaylı) yabancı işgale neden olacağından bu durum sadece Kürtlerin değil tüm Iraklıların sorunudur.
2007 sonunda artık her şey için çok geç olacağından, bu tehlikeyi önlemenin zamanı gelmiştir. Bu, savaş sonrası en dinamik aktör olan Kürt liderliğinin geri adım atmasını ve temel çıkarlarına, fırsatlarına ve sınırlamalarına dair bir hesap yapmasını gerekli kılmaktadır. Irak’ı istikrarlı hale getirmek ise uluslar arası topluma düşmektedir. Temel uluslar arası aktörler, ABD, İngiltere ve BM, yukarıda ifade edilen Kerkük sorununda işleyebilir ve de sürdürülebilir çözüm çerçevesinde Irak’taki siyasi liderleri biraya getirmeli ve bir anlaşmaya varmalarını sağlamalıdır.
Ne yazık ki, bu yönde herhangi bir adım yoktur. Siyasi liderler kazanımlarını maksimize etme ve diğerlerinin amaçlarını ulaşmasını engelleme konusuna o kadar odaklanmışlardır ki, çözüme ilişkin bir alternatife dair detaylar üzerinde düşünmedikleri gibi, buna ihtiyaçları olduğunu bile tasarlamamaktadırlar. Bazıları Kerkük’ün ABD’nin sorumluluğunda olduğunu ifade etmekte ve Amerikan müdahalesini beklemektedir. ABD, şu ana kadar direnişle mücadele etmekle ve zayıf hükümeti desteklemekle meşgul olmuştur ancak bundan sonra Kerkük’ü göz ardı etmesi mümkün olmayacaktır.
Aşağıda sunulan adımlar tansiyonu azaltmaya ve bir çözüme ulaşmaya yardımcı olacaktır: Soruna taraf tüm kesimler amaçlarının bir anlaşmaya varmak olduğunu ortaya koymalı, takipçilerine anlaşmanın barışçıl bir çözüm için olduğunu anlatmalı ve maksimum kazanımlar elde etmeye dair iddialardan ve Kerkük konusunda tahrik edici ifadelerden kaçınmalı;
ABD, BM’nin öncülüğünde Kerkük konusunda bir siyasi uzlaşmada ağırlığını koymak isteğine dair bir niyet ortaya koymalı;
Irak hükümeti, Kerkük halkının ve Kürdistan bölgesel hükümetinden temsilcilerinin yanında BM’yi Kerkük’e özel temsilci atamak üzere davet etmeli ve en azından geçici bir dönem için statüsünü belirlemeye dair müzakerelere başlamalı ve
Güvenlik Konseyi, Kerkük’ün statüsü konusunda yürütülecek müzakerelere yardımcı olmak üzere bir özel temsilci atamalıdır (bu madde diğer tartışmalı bölgeler için de uygulanmalıdır).
Kaynak: GSE