SAAF - "Müslüman Âlimler Birliği"nin yayın organı olan "el-Basair" dergisinde yayımlanan Dr. Ziya Hüseyin imzalı makalede Irak’ın bugünü ve bölgenin geleceği değerlendirildi.
SAAF - "Müslüman Âlimler Birliği"nin yayın organı olan "el-Basair" dergisinde yayımlanan Dr. Ziya Hüseyin imzalı makalede Irak’ın bugünü ve bölgenin geleceği değerlendirildi.
Irak’ın hâlihazırdaki durumuna ve bölgenin geleceğine ilişkin endişelerin dile getirildiği yazıda Arap dünyası ve komşu ülkeler de uyarılıyor. Müslüman Alimler Birliği’nin Irak konusundaki perspektifini yansıtması bakımından örgütün yayın organı olan el-Besair’de yayımlanan yazının çevirisini okuyucularımızla paylaşmayı uygun gördük. Söz konusu makaleyi arkadaşımız Furkan TORLAK çevirdi.
Irak, ABD ve İran’ın İşgali Altındadır
Irak’ın 21 yüzyılın işgalcileri olan Amerika ve İngiltere eliyle işgal edilmesi yüzünden, Müslüman Irak üç zorlu yıl geçirdi. Yeryüzünde fesadı, perişanlığı ve ölümleri yaydıktan sonra, dünyada benzerine rastlanmayacak bir şekilde ülkelerdeki askeri birimleri ve emniyet güçlerini de etkisiz hale getirdiler. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bu eylemler birçok sivil kuruma da sıçramıştır.
Adamlarının daha sonra taktik hatası olarak değerlendirdiği yalanlarıyla geçen bu sürede Irak, iç ve dış güvenliğini koruyamayan zayıf bir devlet konumuna getirilmiştir.
Bugün Irak casusların, işbirlikçilerin ve başka başka devletlerin Irak halkının kanları üzerinden hesaplaştığı bir toprak olmuştur. İşgalin üçüncü yılında gerçekler daha da belirginleşmeye başladı. Gerçi işin iç yüzü ilk andan beri olayları dikkatle takip eden kimseler için gayet açıktı.
Birçok Iraklı grup ve partinin uyarılarına rağmen İran’ın Irak’a müdahalesi, artık sessiz kalınamayacak bir hale geldi. Mesele öyle bir hal almıştı ki Suudi Arabistan dışişleri bakanı, Suud el-Faysal Washington’da bu gerçeği herkesin gözü önünde ilan etti. Tabi ki İran’la irtibatlı olan gruplar bu müdahaleyi reddetti. Onlar, bu haberlerin yalan olduğuna, İran’ın komşu ve dost ülke olduğuna ve Irak’ın bağımsızlığı için çaba gösterdiğine ilişkin açıklamalarda bulundular.
Çok geçmeden önceleri medya aracılığıyla şimdi ise aleni olarak eski ve yeni hükümetin oluşumunda yer alan ana siyasi grubun başkanı, sanki Irak’ta adam kalmamışçasına, Irak’ta kendi işini görebilen bir halk yokmuşçasına ve sanki Irak İran’a bağlı bir toprak parçasıymış da dilediğine hibe edebilir, dilediğine işgalinde yardımcı olabilirmişçesine Amerika’yı, Irak konusunda İran’la görüşmeye davet etti!
Geçen üç sene sonrası Amerika, Irak’ta maddi, insani, ahlaki, tarihi vb. açıdan kaybedenin kendisi olduğunu, bu işgalden stratejik, askeri ve ekonomik olarak en çok yararlananın ise İran olduğunu iyice anladı. Amerika Irak’ta insan öldürüyor, kan akıtıyor; ama sonuçta İran kazanıyordu.
İşgal öyle bir merhaleye ulaştı ki neredeyse siyaset dünyasının önde gelen tüm yorumcuları Irak’ta bulunan Amerikan işgal güçlerinin İran’ın elinde rehin olduğunu, İran’ın istediği anda irtibatlı olduğu gruplar aracılığıyla Amerikan işgal güçlerine büyük zararlar verebileceğini söylemeye başladı.
Amerika, işgalin ilk günlerinde İran’a bağlı siyasi oluşumlar aracılığıyla İran’ı kullanabileceğini düşündü. Böylelikle Irak’ın güneyine etki etmeyi, direnişin önüne geçmeyi tasarlıyordu bu noktada büyük ölçüde başarılı da oldu.
Ancak bu başarının sonucu ne oldu? Irak’lılara verdiği zararın çok daha ötesinde beklemediği bir durumla karşılaştı ve İran, bugün Irak’ta mutlak olarak siyaset alanında en fazla etkiye sahip güç haline geldi. Öyle oldu ki işin sonucunda İran, Irak’ta Amerika’yı kullandı ve kendisiyle ilişkileri olan siyasi güçleri silahlandırdı.
Seçim kampanyalarında kullanmak üzere bu guruplara maddi yardımlarda bulundu. Sonunda “Irak Demokratik Seçimlerinin Sonucu” adı altında zaferini ilan etti. Üst düzey İranlı bir diplomat şöyle diyordu: “İran, kendisine bağlı gruplar dolayısıyla bugün Irak’taki son seçimlerde kazananların başında yer almaktadır!”
İran’a bağlı yönetimin verdiği istihbarat bilgileriyle askerlerini yönlendiren Amerika daha yeni yeni “eski emniyet güçleri ve terör üçlüsü tarafından öldürülen masum insanlar” diye eline tutuşturulan verilerin yalan olduğunu keşfetti.
Bugün İran bölgedeki nüfuzu Irak’la kalmadı, Körfez ülkelerinin hepsini tehdit etmeye başladı. Bugün Irak emniyet güçleri Irak topraklarında adam öldürmekte, aynı vatanın evlatları arasında fitne çıkarmaktadır ki gerçekleşen olaylar da bu söylediğimizin en açık kanıtıdır.
Örneğin İran’ın nükleer programı “Birleşmiş Milletler”e sevk edildiğinde İran, Irak’taki harareti güvenlik açısından yükseltmiş; tansiyonu yükseltme uğruna kendisine bağlı milis güçler aracılığıyla Iraklıların kanını dökmekten hiç çekinmemiştir.
Bugün Irak, Amerikanın himayesinde İran işgali altındadır ve İran, Irak aracılığıyla Amerika’yı istediği gibi yönlendirmeye başlamıştır. Irak’ta bugün yaşananlar İran’ın müdahalesi dolayısıyladır. Aynı tecrübenin Irak’a komşu olan tüm ülkelerde gerçekleşmesi mümkündür ki çok geçmeden İran bölgede tek başına otorite sahibi olacaktır.
Acaba Araplar Irak’taki bu tehlikeli durumun farkında mıdırlar? Allah izin vermesin, eğer İran, siyasi ve istihbarat olarak Irak’ta ipleri eline alsa Arap Körfezi stratejik ve güvenlik açısından düşecektir!