Peter GONÇAROF Rus Haber Ajansı RIA Novosti'nin siyasi yorumcusudur. Bu yazıyı, RIA Novosti'nin internet sitesindeki Farsça sayfasından Alptekin DURSUNOĞLU çevirdi.
Saint Petersburg’da temmuzda toplanacak G-8’in ana gündemi enerji güvenliği olacak. G-8’in birkaç gün önce Moskova’da yapılan “Küresel Güvenlik ve G–8” toplantısına katılanların çoğuna göre G-8‘in Saint Petersburg toplantısında da enerji güvenliğinin yanı sıra, İran’ın nükleer programının ayrılmaz bir parçası olan nükleer teknolojinin yayılmasının önlenmesi konusu ağırlıklı olarak ele alınacak.
Bugün Uluslar Arası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yöneticiler Kurulu, İran’ın nükleer programının NPT çerçevesinin dışında olup olmadığını kesin bir dille cevaplamıyor. İran’ın nükleer programının askeri bir yönünün bulunduğuna dair UAEA’nın elinde herhengi bir şey yok. Bununla birlikte İran’ın siyasi kaygılarla nükleer teknolojiyi kullanarak nükleer silah yapıp bundan kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmayacağının hiçbir garantisi bulunmuyor.
Nükleer İran sorununun (gelecekte sadece Tahran’ın da değil) tehlikesi de işte bundan ibarettir. Bu ise öyle bir paradokstur ki tahmin edilemeyecek sonuçlarıyla nükleer bir çatışmaya dönüşebilecek bir tehdide işaret etmektedir.
G–8 toplantısı, sorunun çözümü için hem NPT rejimince kabul edilebilecek hem de NPT’de öngörüldüğü şekliyle gelişmekte olan ülkelerin nükleer enerjiden barışçı bir şekilde yararlanmasını temin edebilecek bir formül üretebilir mi?
Uzmanlara göre bu sorunun en iyi çözümü, Vlademir Putin tarafından söz konusu edilen Rusya tasarısının yürürlüğe konmasıyla sağlanabilir. Bu tasarı nükleer yakıt çevrimi için uluslar arası özel merkezlerin kurulmasını öngörüyor. Böylesi merkezler, NPT’de yer alan aykırılıkları nükleer yakıt arzı konusunda tüketicilere garantiler vererek ortadan kaldırabilir. Nitekim böylesi garantilerin olmamasının ilk kurbanı İran oldu ve İran tahrik edilerek kendi yakıt çevrimini kurmak ve uranyum zenginleştirmesini başlatıp bunu da izah etmek durumunda kaldı.
ABD, İran’ın nükleer programının G-8’in ana gündemi kılınması görüşünü taşıyor. Washington, Rusya’nın planını geliştirerek, UAEA’nın denetiminde bir “ulusal zenginleştirilmiş uranyum stoku” kurulması planını öneriyor. Böylece nükleer yakıt arzı konusunda tüketici olan ülkelere başka bir garanti verilmiş olabileceğini düşünüyor. Herkesin bunu kabul etmesi durumunda İran’ın nükleer sorununun, ekonomik yaptırım veya askeri müdahale seçenekleri dile getirilmeksizin çözülebileceği görülüyor. Fakat talihsizlik şurada ki, Washington, İran’ın uranyum zenginleştirmesini geçici olarak durdurmasını kabul etmiyor, bunu tamamen ve belirsiz bir süreye kadar durdurmasını istiyor. Bunu ise İran kabul etmiyor. Peki bu çıkmaz aşılabilir mi?
Görüldüğü kadarıyla, Tahran ve Washington’un kendi tutumlarındaki ısrarından anlaşıldığı kadarıyla tarafların uzlaşabileceği bir çözüm yolunun bulunması kuruntudan öte geçmeyecektir. Tahran, hakkı olduğunu belirterek uranyum zenginleştirmeye devam etmektedir. Fakat şunu da çok iyi bilmektedir ki burada söz konusu olan hak değildir. Uluslar arası toplumun (ve Atom Enerjisi Ajansı’nın) güveninin ihya edilmesidir. Washington, BM Güvenlik Konseyi’nde İran’ı nükleer programını durdurmakla yükümlü kılacak bir metin taslağı hazırlamaya çalışıyor. ABD’nin BM daimi temsilcisi John Bulton, BM’nin İran’la ilgili “adım adım” karar alacağını söylüyor.
Elbette her şey, UAEA’nın 28 Nisan’da İran’ın nükleer programı konusunda BM’ye sunacağı rapora bağlıdır. Fakat gözüken o ki, Baradeî’nin bu raporunda da İran’ın nükleer programının askeri bir içeriğe sahip olduğuna da olmadığına da dair bir ispat yer almayacaktır.
Onun şahsen, UAEA Yöneticiler Kurulu toplantısında ayrıntılı bir inceleme yapılmaksızın İran’ın nükleer programıyla ilgili kesin hüküm verme sorumluluğu üstlenmesi uzak görünüyor. Büyük bir ihtimalle olağanüstü bir şekilde ve kısa bir zaman içinde rapor hazırlamakla görevlendirilen Baradeî, nihai belgenin UAEA Yöneticiler Kurulu’nun temmuz ayındaki toplantısında hazırlanmasını önerecektir. Böylece rapor, G-8 zirvesinin eşiğine gelmiş olacaktır.
Böylesi bir şey de İran’ın Rusya’nın, Çin’in, hatta İran’la müzakerelerde bulunan Avrupalıların (Almanya, İngiltere ve Fransa) beğenebilecekleri mümkün olan en iyi şey olacaktır. Washington’un ise bundan hoşlanmayacağı açıktır.