Warning: getimagesize(resimler/icerikler/span-style-font-size-9pt-font-family-verdana-sans-serif-mso-fareast-font-family-calibri-mso-fareast-theme-font-minor-latin-mso-bidi-font-family-arial-mso-bidi-theme-font-minor-bidi-mso-ansi-language-tr-mso-fareast-language-en-us-mso-bidi-language-ar-sa-os): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/detay.php on line 18
<SPAN style="FONT-SIZE: 9pt; FONT-FAMILY: 'Verdana','sans-serif'; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-ansi-language: TR; mso-fareast-language: EN-US; mso-

Warning: getimagesize(resimler/reklam/dasfa.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/reklam.php on line 16

banner1


  • Kategori: ANALİZLER
  • 01 Ocak 1970
  • By YDH
  • 14721 görüntülenme
  • img
    YDH

    YDH-Londra’da yayınlanan el-Hayat gazetesi yazarlarından Mustafa el-Faki, aşağıdaki yazısında modern Türkiye Cumhuriyeti ile Arap dünyası arasındaki ilişkileri analiz ediyor.

    YDH-Londra’da yayınlanan el-Hayat gazetesi yazarlarından Mustafa el-Faki, aşağıdaki yazısında modern Türkiye Cumhuriyeti ile Arap dünyası arasındaki ilişkileri analiz ediyor.

     

    NATO üyesi, Avrupa Birliği üyeliği için çalışan ve kendine özgü özellikleri olan bir ülke Türkiye… Bir ucu Bizans'a dayanan bir Akdeniz ülkesi diğer tarafı Müslüman bir Ortadoğu ülkesi.

     

    Türkiye biz Araplara İsrail'le olan tarihi savaşında yardım etmemesi, Irak işgalindeki tutumu ve İran meselesindeki tavrı nedeniyle pek sevimli görünmemiştir. Osmanlı devleti, savaşlar, fetihler, sultanlar ve saraylar Arap toplumunun ortak hafızasında kötü bir imaj oluşturmuştur, bu da modern Türk devleti ile Araplar arasında engeller yaratmıştır.

     

    Ben uzun süre “Arapların yeni bir Atatürk'e ihtiyacı var mı” başlığı altında yazılar yazdım. Bu başlıktan kastım Arap ve İslam alemi arasındaki din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması idi. Biz modern Türkiye devletinin doğuşunu, soyu hakkında bir sürü soru işareti olan Selanik asıllı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün eliyle Osmanlı hilafetinin kaldırılışı olarak kabul ediyoruz.

     

    Mustafa Kemal bir İslam imparatorluğundan Avrupa yolunda modern bir devlet çıkartmıştır. Bu balgamda Arap harflerinin yerine Latin harfleri ikame edilmiş. Osmanlı fesi yasaklanıp yerine Batı şapkası giyme zorunluluğu getirilmiştir. Mustafa Kemal sadece devletin imajını değiştirmekle kalmadı Batı Asya'dan, Kuzey Afrika'ya Kuzey Afrika'dan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyanın itibar ettiği halifeliği ilga etti.

    Modern Türkiye projesini ve onun Araplarla olan ilişkisini aşağıdaki maddelerde özetlemek mümkün.

     

    1. Batıda ve daha birçok yerde sayısı bir hayli kabarık, Osmanlı saltanatının ve İslam hilafetinin düşmesine ağlayan kitaplar mevcut. Bu kitaplarda dillendirildiğine göre Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde “Hasta adam” olarak nitelendirilse de, hali ne kadar kötü olsa da, İslam'ın ve Müslümanların koruyucusu idi.

     

    Hilafetin kaldırılması, ulusal kavgaların, etnik çatışmaların ve terörizmin başlamasına neden oldu. Buna ek olarak Osmanlı İslam hilafetinin varlığı büyük İslam ailesinin ve Müslüman halkların yeniden düzenlenip yapılandırılması için yeterli bir güçtü. Bu nedenle Batı, Osmanlı hilafetinin düşmesini alkışlarken Laik Türkiye'nin doğuşuna destek vermiştir.

     

    Şimdi bunun kötü sonuçları ortaya çıkmıştır. Zira hilafet, İslam âlemi içerisindeki sorunları ve çatışmaları örten bir perde idi. Aynı şekilde hilafet, Batı medeniyetinin ve ona ait fikirlerin ve Batı siyasetinin İslam dünyasına şiddetli baskısı ve Batının radikal yönelmelerine karşı İslam Dünyası’nın koruyan bir merci idi.

     

    2. Birçok tarihçi ve siyaset bilimci, hilafetin düşmesinin hemen ardından başlayan hilafeti ihya etme çabalarının tesadüf olmadığı kanısında. Bu düzlemde Şerif Hüseyin'in Mısır’da tahta oturup halife olma çabalarını, Kral 1. Fuad ve Kral Muvahhit Abdülaziz bin Suud'un girişimlerini değerlendirmek mümkün.

     

    Aynı şekilde hilafetin düşüşüne ağlayan ve yeniden ihyası için çabalayan, Hindistan’da başlayan Kahire'den geçen ve İngiltere'nin başkentine uzanan konferanslar dizisini burada zikretmek mümkün. Yine aynı düzlemde Şehit Hasan el-Benna'nın “İhvanı Müslimin'in” kuruluşunu İsmailiye kentinde 1928’de ilan etmesi tesadüf olarak değerlendirilemez. Çünkü 1928 de Osmanlı İmparatorluğu çökmüştü ve

    Mustafa Kemal modern Türkiye'yi kurmuş, dağlar arasında bir kenti başkent yaparak, dünyaya Osmanlı bitmiştir başkenti de değişmiştir diyordu. Şüphesiz İhavan-ı Müslimin'in kurulması hilafetin düşmesine toplumsal bir tepki ve Müslümanların koruyucusu olan Hilafeti ihya çabası idi.

     

    3. Türk ordusu, sürekli tetikte olarak anayasal laik cumhuriyetin üzerine şiddetle titremekte. Bu yeni cumhuriyet modern dönemde yeni bir şey deniyor, Müslümanlığını inkâr etmeden onu siyasetten ve günlük hayattan uzak tutmaya çalışıyor.

     

    Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir olgudur. İstanbul'a yaptığım son ziyarete bu makale etrafında dönen konuşmalar yaptım (Mısır kültür merkezinde). Bu süreçte şu dikkatimi çekti, devlet ne kadar laik olsa da halk hala Müslüman ve geçmişle irtibatını kopartmamış.

     

    4.Osmanlı devletine olan bu şiddetli düşmanlık, Osmanlı’nın sadece olumsuz yönleri olan bir devlet olduğunu iddia etmekte ısrar edemez; çünkü bu doğru değildir. Ve eğer Türkleri geçmişi kabullenmemekle ve yeni olandan başkasını zikretmemekle suçlayacaksak, bu doğru olmaz çünkü onlar doğru olarak bunu görmüşlerdir.

     

    Ortadoğu'nun birincisi olmaktansa, Batı’nın sonuncusu olmayı hayırlı görmüşlerdir. Tabi bu nispi bir görüştür ve Türkler bunu kabullenmektedir ve yine kendi içlerinde Osmanlı devletinin bakiyesi ve Laik Türkiye devleti arasında çatışma yaşamaktadırlar.

     

    5.Şunu da itiraf etmeliyiz ki bizler son dönemde Türklerle istenilen şekilde alaka kurmadık. İsrail'in stratejik ortağı, askeri sanayi ortağı, NATO ve ABD'nin Ortadoğu ayağı dedik. Hatta Mısır'ın eski Başkanı Abdunnasır, 1952 Temmuz devrimini takip eden yıllarda Türk elçisini resmi tören sırasında “Ziraat ıslah kanununu” eleştirdiği için Dar ul Abura'dan kovmuştu.

     

    Fakat komşu Türkiye'yi çok farklı değerlendirmek de mümkün. Mesela Türkler, Arapların yabancılarla olan savaşında, özellikle İsrail'le olan tarihi savaşında bir arabulucu ve çözüm üretici olarak görülebilir. Zira Türkiye her halükarda kendi başına karar alabilen özgür bir devlettir.

     

    ABD'nin Irak harekâtı sırasında Türkiye bütün taraflarla arasını bozmayacak çok zeki bir siyaset takip etmişti. Ya da Türkiye'nin bir Kürt devletinin oluşumuna karşı çıkması direkt olarak, kabul edilen federalizme bir itirazdı. Bütün bunlar Türkiye'nin özgürce karar aldığının örnekleridir.

     

    6. 1998 de neler olduğu halen hepimizin aklında. Türk askeri birlikleri Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK'yı himaye ettiği gerekçesiyle Suriye sınırlarına dayanmıştı. Bu sırada Mısır Başkanı Hüsnü Mübarek, silah arkadaşı Hafız Esed ile Süleyman Demirel ve Türk hükümeti arasına girdi. Ve Türkler delice ve hesapsız bir iş yapmaktan vazgeçtiler. Eğer bundan vazgeçmesiydiler bir Türk –Arap savaşına stratejik müttefikleri olması nedeniyle Arap-İsrail savaşına neden olacaklardı.

     

    7. İsrail ve Suriye arasında Türkiye aracılığı ile başlayan dolaylı görüşmeler, bence Türkiye'nin diplomatik araçlarını kullanarak Ortadoğu'nun zor ve karmaşık denklemimde bütün tarafların maslahatına bir sonuç elde etme çabasıdır ve bu dolaylı gelişmeler zaman içerisinde doğrudan görüşmelere dönüşecektir.

     

    Bu Türkiye'nin olumlu rolüne işarettir. Şam ve Ankara arasındaki ilişki ise önemli bir mesafe kat etmiştir ve çok iyi bir duruma gelmiştir. Arapların komşularıyla olumlu ilişkiler kurmaları onların maslahatına olacaktır. Bizim Türkiye ve İran ile olumlu ilişkiler kurulmasının gerekliliğini ve bu ilişkilerin önümüzde yeni yollar açacağını söylemekten sesimiz kısıldı.

     

    Bu yedi nokta İstanbul'da iken zihnimizde oluşmuş ve dillendirdiğimiz şeyler. Ben başta da söyledim Türkiye ile iyi ilişkiler kurmalıyız ve korkuyla ve şüpheyle yaklaşmaktan vazgeçmeliyiz. Bu bütün komşularımız için gerekli.

     

    Bu gerçeği kabullenmek Arap halkları ve Türkler arasındaki tarihi ilişkiye de saygı duymak demektir. Türk dış politikasındaki bu artış ve nispi değişim Türkiye ile kurulacak ilişkinin geleceği acısından hayırlı görünüyor. Özellikle Türk halkının büyük bir çoğunluğu geleneğine saygı duyan ve dindar insanlardan oluşmakta. Türk yönetimi ise farklı olarak Laiklik ve İslam arasında denge kurmaya çalışıyor.

     

    Şimdi başka bir soru ise: Biz Araplar bütün bunların neresinde duruyoruz?

     

    El Hayat’tan çeviren: Emrah Kekilli

     

    http://www.alhayat.com/opinion/07-2008/Item-20080714-22860428-c0a8-10ed-0007-ae6d29a764e2/story.html

    

    Makaleler

    Güncel

    Hava Durumu