YDH- Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi yazarı Sati Nureddin, nükleer silahlarda çalışmalarda sınırlamalara gidilmesini öngören BM Güvenlik Konseyi’nin 1887 sayılı kararının sebeplerini ve sonuçlarını değerlendiriyor.
YDH- Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi yazarı Sati Nureddin, nükleer silahlarda çalışmalarda sınırlamalara gidilmesini öngören BM Güvenlik Konseyi’nin 1887 sayılı kararının sebeplerini ve sonuçlarını değerlendiriyor.
Güvenlik Konseyi Daimi üyesi beş ülke ile birlikte geri kalan on üye ülke temsilcileri de ellerini kaldırarak 1887 sayılı karara destek verdiklerinde, insanlık tarihi açısından önemli bir mesele şiirsel bir varlık düzeyinde dünya tarihine yazılmaktaydı.
Zira bu kararla yerküreyi tehdit eden bir olgu, her ne kadar sonsuza dek ortadan kaldırılmasa da ve her ne kadar post- nükleer döneme geçilmese de yakın bir gelecek için izale ediliyordu; ancak söz konusu beklentilerin gerçekleşmesi çoğunun inancına göre yakındı.
Bu karar, gerçekleşmesi gereken en güzel kararlardan biri idi ve unutulmaması ve ihmal edilmemesi gerekecek kadar da önemli bir karar idi. Birçok iyi niyetin yanında, zayıf iradeleri de yansınmakta idi.
Dünya barışının korunmasında bir katkısı olmadığını biliyoruz; ancak şu anda daha önce olmadığı kadar kuvvetli etkenler var bu konuda. Tabi her ne kadar herkesin gerçekleşmesini istediği halde sadece gidilen yolda ihtilaf etmekte olduğu “erdemliler şehri” tahakkuk etmeyecek de olsa!
Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, nükleer tesislerini küçültme kararı aldılar. Dünya sathında nükleer enerji geliştirme konusunda yoğun kısıtlamalar getirdiler. Bu ülkelerin bu konudaki girişimleri Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında giderek hızlanmıştı.
Bu gelinen noktada nükleer silahların hata, para ya da güç gibi unsurlar vasıtasıyla terörist gurupların eline geçmesinden ise büyük bir korku var.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra açılan nükleer konvansiyona üye sayısı ise gittikçe arttı. Kurulduğunda bir olan üye sayısı yirmiye yükseldi.
Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin kendi motivasyonları açısından sembolik önem taşıyan nükleer tesislerindeki kısıtlamaları, azaltmaları büyük hata olur; zira böyle bir davranış ancak cehaletten kaynaklanabilir. Çünkü bu ülkelerin ihtiyacının çok üzerinde bir kapasitede olan bu tesislerin mevcudiyeti uluslar arası kuvvetini artırmasına hizmet etmez.
Çünkü nükleer silah geliştirmek için ayrılan büyük bütçeler ile bu günün savaşlarında kullanılması daha kabul edilebilir nitelikteki silahlar üretilebilir. Ya da günümüz savaşlarında kullanmak için yeni sistemler üretilebilir. Örneğin Amerika’nın yakın bir gelecekte sonuca ulaşması muhtemel olan uzay silahları üretme çabaları gibi.
Nükleer silahların terörist gurupların eline geçmesi şeklinde bir korku ise Batılı devletler açısından mizah bile olmayacak bir gerçekliğe sahip.
Bu, İslam dünyasının kamuoyunun bile nefret etmek için fazla bir gerekçeye ihtiyaç duymadığı terör örgütlerini kıstırmak için ancak bir taktik olabilir.
El Kaide örgütü tarafından Pakistan’ın nükleer tesislerine iki saldırı girişimi oldu. Herhangi bir savaş sırasında nükleer silah kullanmaktan çekinmeyeceği bilinen Pakistan ve Hindistan arasında savaş çıkarmak için birçok girişimde bulunuldu. Kuzey Kore kardeş ülkesi Güney Kore’yi vurmakla defalarca tehdit etti.
Buna karşın her ne kadar İran’ın nükleer gücü konusunda bu kadar gürültü çıkartılsa da, İran söz konusu ülkeler sınıfında zikredilemez. Çünkü bu beş ülke İran’da nükleer silaha fetva verilmediği için İran’ın nükleer silah üretemeyeceğini biliyor, bunun için İran’a karşı verilen savaş nükleer savaşı değil siyasi bir savaştır.
Tabi bir de işin İsrail tarafı var…
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1348&ChannelId=31198&ArticleId=2780&Author=ساطع نور الدين