Warning: getimagesize(resimler/icerikler/span-style-font-family-century-gothic-sans-serif-font-size-9pt-mso-fareast-font-family-calibri-mso-fareast-theme-font-minor-latin-mso-bidi-font-family-arial-mso-bidi-theme-font-minor-bidi-mso-ansi-language-tr-mso-fareast-language-en-us-mso-bidi-language-a): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/detay.php on line 18
<SPAN style="FONT-FAMILY: 'Century Gothic','sans-serif'; FONT-SIZE: 9pt; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-ansi-language: TR; mso-fareast-language: EN-U

Warning: getimagesize(resimler/reklam/dasfa.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/reklam.php on line 16

banner1


  • Kategori: ANALİZLER
  • 01 Ocak 1970
  • By YDH
  • 14719 görüntülenme
  • img
    YDH

    YDH- İran’dan yayın yapan muhafazakar çizgideki internet sitelerinden Asriran’ın Başyazarı Cafer Muhammedi, aşağıdaki yazısında haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin oğlu Mehdi Haşimi ile Cumhurbaşkanı Başyardımcısı Muhammed Rıza Rahimi konusunda ortaya konan çifte standardı değerlendiriyor.

    YDH- İran’dan yayın yapan muhafazakar çizgideki internet sitelerinden Asriran’ın Başyazarı Cafer Muhammedi, aşağıdaki yazısında haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin oğlu Mehdi Haşimi ile Cumhurbaşkanı Başyardımcısı Muhammed Rıza Rahimi konusunda ortaya konan çifte standardı değerlendiriyor.

     

    Bugünlerde iki ünlü kişinin adı, Yargı Gücü’nün gündeminde bulunuyor: Mehdi Haşimi ve Muhammed Rıza Rahimi.

     

    İlki, Düzenin Yararını Belirleme Kurulu Başkanı’nın oğlu ve şu an yurt dışında bulunuyor ve babasının güçten düşmesinden dolayı artık eski özgüvenine sahip değil. İkincisi ise iktidar merkezinin odağında yer alıyor ve Cumhurbaşkanı Baş Yardımcısı sıfatıyla yürütme gücü makamında bulunuyor.

     

    Her ikisi siyasi açıdan da birbirinden ayrılıyor ve biri diğerini alt etmek için hiçbir çabadan geri durmuyor.

     

    Bu ikisini birbirinden ayıran en önemli farklardan biri ise haklarındaki dosyaların tanzim ediliş biçimi: İktidar atından düşmüş Mehdi Haşimi hakkında rahatça kalem oynattıktan ve her türlü suçlamada bulunduktan sonra başını yastığa huzurla koymak mümkün. Çünkü onun muhalifleri Haşimi karşıtlığından dolayı herhangi bir soruşturmaya uğramayacaklarından olduğu kadar, birtakım özel inayetlere mazhar olarak bu konuda teşvik edileceklerinden de eminler.

     

    Ama Muhammed Rıza Rahimi hakkında konuşmanın veya yazmanın büyük riskleri var. Nitekim Meclisteki muhafazakar milletvekillerinden İlyas Nadiran, ona ilişkin birtakım suçlamalar söz konusu ettikten hemen sonra hükümetin resmi şikayetine muhatap oldu ve şimdi yargılandığı mahkemede iddialarını ispat etmesi gerekecek.

     

    Halbuki ikisinin de ortak noktaları bulunuyor. Öncelikle hemen hiç kimse onlara yöneltilen suçlamanın ne olduğunu tam olarak bilmiyor. Onlar hakkında genel olarak “iktisadi yolsuzluk yapan”, “yiyen”, “malı götüren” vs. gibi laflar ediliyor. İkinci olarak her ikisi hakkındaki suçlamalar da henüz bir yargı sürecinde bulunmuyor. Kaldı ki bunlar olmuş olsa bile beraat-i zimmet kuralı gereğince onların her ikisi de mahkemece haklarında suçlu olduklarına dair herhangi bir hüküm verilmedikçe yasal açıdan suçsuz sayılırlar.

     

    Ancak incitici olan şey, mahiyet bakımından birbirine benzer olmasına rağmen bu konuda sergilenen çifte standarttır. Aslında bu meseleye biraz yakından bakınca insanın aklına “ölüm iyidir; ama komşu için” atasözü geliyor.

     

    Örneğin, Mehdi Haşimi’nin mahkemelik oluşu sürecini izleyen bazı basın kuruluşları, elbette haklı da olarak “bazı makamlara mensup olmak sorumlulukları ortadan kaldırmaz” veya “eğer Mehdi Haşimi suçsuzsa gelsin ve mahkemede suçsuzluğunu ispat etsin” diye yazıyorlar. Ama aynı basın, iş Muhammed Rıza Rahimi’ye gelince adaletten söz ediyor ve “suç mahkemede sabit olmadıkça insanlar suçlanamaz”, “bunlar nizamı zayıflatmak istiyorlar”, “hükümeti yıpratmak istiyorlar”, “asıl bu suçlamaları yapanların yargılanması lazım” diyor.

     

    Bu kesimin yetkililere ve yetkililerin yakınlarına yöneltilen suçlamalarla ilgili konularda ilksel bir tutum takınmaları gerekiyor. Bu konuda çifte standart sergilenemez. Suçlanan kişi karşı cenahtan olunca beytülmal için yürek paralamak ve suçlunun elinin kesilmesini istemek; söz konusu kişi sizden olunca ise suçlamada bulunanların dillerinin kesilmesini istemek olmaz.

     

    Örneğin, “…. eğer suçsuzsa gelsin mahkemede suçsuzluğunu ispat etsin” düşüncesine inanılıyorsa, oradaki bu “….”’yı boş bırakmayıp ya da sadece rakip kampın üyelerinin ismini yazmayıp her ismi oraya yazmak gerekiyor.  Bu konuda eşitlikçi davranmalı ve açıkça: “Eğer Mehdi Haşimi veya Muhammed Rıza Rahimi, suçsuzsa mahkemeye gelsin ve orada suçsuz olduğu ispat edilsin” denmelidir.

     

    Eğer “Mahkeme kararından önce insanları basın yoluyla suçlamak gerekir” sözü doğruysa o zaman buna Mehdi Haşimi ile ilgili olarak da Muhammed Rıza Rahimi ile ilgili olarak da diğerleri ile ilgili olarak da  riayet edilmelidir.   

     

    Bizim bu konudaki görüşümüz şudur: İnsanlar uluorta suçlanmamalıdır. Ancak bugün her ne sebeple olursa olsun bu iki şahsa yönelik suçlamalar söz konusu olmuştur. Eğer bunlarla ilgili olarak mahkeme açılmaz ve mesele zaman aşımına uğrarsa kamuoyu, dakik hukuki ölçülere göre değil, örfi önyargılara göre bu konuda hüküm verecek ve tahmin edilebileceği gibi şöyle diyecektir: “Birincisi babasının desteğinden dolayı adaletten kaçtı, ikincisi ise iktidarın merkezinde bulunduğu için ve cumhurbaşkanı tarafından desteklendiği için onun dosyası hiçbir zaman açılmayacak.”      

     

    Halbuki değil Haşimi’nin oğlu, Haşimi’nin bizzat kendisi bile suç işlemişse hiçbir müsamaha gösterilmeden hakkında yargı müdahalesinde bulunulmalıdır. Onun Devrime olan hizmetleri, hatalarının göz ardı edilmesine sebep teşkil edemez. Rahimi için de aynı şey geçerlidir. Ne cumhurbaşkanı yardımcılığı ne de hatta cumhurbaşkanlığı onun şahsıyla davranışları arasında bir duvar olamaz.

     

    Açıktır ki bu iki şahsın yargısal durumu belirlenmedikçe onlar muhtemel bir cezadan (suçun ispat olması halinde) kaçmış olacaklar; ancak onların yerine kamu güveni kurban edilmiş olacaktır.

     

    Ayrıca şunu belirtmek son derece zaruri ve hayatidir. Yıllar boyunca birçok yetkili, “eğer biz yetkililer suçlanır, mahkeme edilir ve mahkum olursak nizamın haysiyeti tehlikeye düşer; çünkü halk falan bakan, milletvekili veya vali, suçluymuş diye düşünür. Bu da nizam için iyi değildir. Bu, halkın nizama ve diğer yetkililere güveninin sarsılmasına yol açar” şeklinde bir siperin arkasına sığındı.    

     

    Halbuki gerçek bunun tam tersidir. Aksine eğer yetkililer mahkeme edilir ve eğer suçlu bulunmaları halinde cezalandırılırsa bunun şu faydaları olur:

     

    Öncelikle halkın adaletin uygulandığı yönündeki umudu artar.

    İkinci olarak kamuoyunun nizama olan güveni pekişir.

     

    Üçüncü olarak suçlu yetkililerin cezalandırılması sayesinde diğer yetkililer haklarında beslenen suizanlardan temizlenmiş olur; çünkü halk, eğer diğerleri de hatalı veya suçlu olsaydı cezalandırılırdı diye düşünür.

     

    Yasalara aykırı davranan yetkililerin cezalandırılması nizamın zayıflamasına sebep olmayacağı gibi tersine nizamın güçlenmesini ve devamlılığını sağlar.

     

    İnsafla bakalım, bizler İranlı olarak haberlerde falan Avrupa veya doğu Asya ülkesinde filan bakanın veya devlet başkanının mali yolsuzluktan dolayı mahkum edildiğini okuduğumuzda acaba kendi kendimize “zavallıların ne kötü bir ülkesi varmış, onların bakanları bile yolsuzluk yapıyormuş” mu diyoruz, yoksa “ülkelerine ne kadar adalet ve şeffaflık hakimmiş en yüksek makamlarda bulunan yetkililerini bile yargılayabiliyorlar” mı diyoruz.

     

    Açıktır ki her aklıselim sahibi ikincisini kabul edecektir. Fakat bazıları sırların ortaya çıkmasından korkuyor ve şu inancı genelleştirmeye çalışıyor: “Yetkililere yargısal müdahalede bulunmak ülkenin zararınadır. Yetkililerin suçları ve yolsuzlukları haddi aşsa ve tahammül edilemez bir noktaya ulaşsa bile, ondan en fazla istifa etmesini ve başka bir işle uğraşmasını istemeliyiz.”

     

    Bu söylem, geçmişte iktidar için bir strateji olarak kullanılabilirdi; ama bilincin ve dünyayı tanımanın temel alındığı bugünün toplumunda artık “yırtığın içinden yaması gözüken” bu hal ile halkın bilincini görmezden gelemeyiz ve gizlice üstümüze gülünmesini önleyemeyiz.

     

    Hasılıkelam şimdi bu meselede yargının nasıl davranacağını görmek için kamuoyu, gözlerini yargıya ve onun terazisine çevrilmiş durumda; yargı zorlu bir sınavla karşı karşıya.

     

    Çeviren: Alptekin Dursunoğlu

     

    http://www.asriran.com/fa/news/109462/??-????-?????-??-????-???-?????-?-?????????-??????-?????!

     

    

    Makaleler

    Güncel

    Hava Durumu