Radikal- İran ve Rusya üzerinde baskı kurmaya çalışan ABD, böylece İran'ın Hizbullah ve Hamas
Radikal-İran ve Rusya üzerinde baskı kurmaya çalışan ABD, böylece İran'ın Hizbullah ve Hamas üzerindeki ağırlığı sayesinde gündemin İsrail-Filistin-Lübnan cephesine dönüşüne tanık oldu
ABD'nin Ortadoğu politikası gittikçe daha zor bir döneme giriyor. Bush yönetimi bugün hızla yayılan üç büyük krizle karşı karşıya. Her geçen hafta bundan daha kötüsü olamaz derken "beterin beteri var" sözü doğrulanıyor ve bu şiddet sarmalı içinde Washington manevra kabiliyetini gittikçe kaybediyor. Tarihinde belki de ilk kez ABD büyük oranda kendisinin yaratmış olduğu bir bölgesel kaos ile karşı karşıya. Bush yönetimi kendi ektiği sorunları biçmek zorunda.
Ortadoğu'da Washington'un karşı karşıya olduğu üç krize göz atalım. Irak'taki feci durum ortada. Washington'da tartışma Irak'ın kaostan nasıl kurtulacağı değil, ABD'nin Irak'tan nasıl kurtulacağı üzerine. Hemen hemen herkes gidişatın kitlesel bir iç savaş yönünde olduğunu kabul ediyor. Durum böyle olunca Washington için öncelik 130 bin Amerikalı askerin nasıl ve ne zaman geri çekileceği. Irak önümüzdeki dönemde kaosa mahkûm gözüküyor.
ABD açısından ikinci en önemli kriz İran. Burada da ABD köşeye sıkışmış durumda. Tahran'ın nükleer güç haline gelme konusundaki ısrarı ortada. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Türkiye gibi bölgesel güçler devrede olmasına rağmen, İran'ın eli son derece güçlü. Petrol varil fiyatları neredeyse 80 dolar seviyesinde ve İran'a karşı ABD baskısı arttıkça petrol fiyatları daha da artacak. Bu durumda ABD için İran krizi konusunda ehven-i şer sayılacak tek bir politika var: Ekonomik ve siyasi yaptırımlar. Ancak bu tercih bile petrol fiyatlarını oldukça artıracaktır. Üstelik Türkiye, Rusya, Çin gibi bölgesel güçler İran'a karşı ekonomik veya siyasi yaptırım konusunda isteksiz. Dolaysıyla zaman İran lehine işliyor. Aylar geçtikçe Tahran nükleer güç haline gelme konusundaki amacına daha da yaklaşıyor.
Hep aynı senaryo
Gelelim üçüncü krize. Irak ve İran krizleri yetmezmiş gibi şimdi bir de İsrail-Filistin-Lübnan cephesi patladı. Savaş boyutuna ulaşan bu son kriz İsrail'in hem güneyinde -Gazze'de- hem de kuzeyinde -Lübnan'da- iki cephede birden cereyan ediyor. İki hafta arayla cereyan eden iki olayın senaryosu aynı: Gazze'de Hamas'a yakın militanlar bir İsrail askerini ele geçiriyor ve karşılığında İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların salıverilmesini istiyor. Buna karşılık İsrail onbaşıyı kurtarmak ve Hamas'ın belini kırmak için Gazze'ye karşı amansız ve orantısız bir saldırı başlatıyor. Kriz büyüdükçe İsrail'in hedefi Hamas sivil hükümeti haline geliyor.
Geçen hafta aynı senaryo bu sefer Lübnan ile tekrarlandı. Lübnan'ın güneyinde üslenen Hizbullah, iki İsrail askerini kaçırdı. İsrail güçleri de bu iki askeri kurtarmak ve Hizbullah militanlarını saf dışı etmek için bu kez Lübnan'a girdi. Hedef sadece militanlar değil, Hizbullah'ın sivil kanadı ve Lübnan Parlamentosundaki üyeleri.
Bütün bu tırmanma içinde asıl tehlikeli olan, krizin bölgenin diğer aktörlerini de içine çekecek şekilde daha da yayılması. İsrail'in Lübnan topraklarındaki harekâtı devam ettiği takdirde, Hizbullah'ın arkasındaki Suriye'nin ve İran'ın da bu çatışmalara bulaşma olasılığı bölgeyi topyekûn savaş durumuna sokacaktır. Gazze cephesindeki kanlı olayları durdurmayan Washington'un bu kez Lübnan'da ikinci cephenin açılmasından sonra, krizi çözme şansı daha da zayıflıyor.
Amerika bocalıyor
Bush yönetimi bu üç kriz konusunda kendini suçlamalı. Neden mi? Irak'tan başlayalım. Saddam'dan kurtulmanın faydaları konusunda fikriniz ne olursa olsun şurası kesin: Washington bu işe amatörce soyundu. Saddam sonrası dinamikleri yanlış hesaplayan Bush yönetimi, Irak'ta düzeni kurmak için ne yeterince asker kullandı ne de uluslararası diplomasiyi arkasına aldı. Sonuçta, Irak meselesi eskisinden daha büyük bir tehdit ve sorun haline geldi.
Gelelim ikinci krize. İran konusunda Bush yönetimi Irak'takine benzer ciddi bir miyopluk sergiliyor. Hatırlarsanız İran'ın Ahmedinecad yönetimi öncesinde yapıcı ve filozof bir devlet başkanı vardı. Hatemi döneminde İran ABD ile diyalog kurmaya çalıştı. 11 Eylül sonrasında Hatemi Washington'a bir 'genel pazarlık' önerdi. Tahran, Washington ile Afganistan, Irak, El Kaide, İsrail-Filistin meselesi ve nükleer enerji konularında geniş kapsamlı bir müzakere başlatmak istiyordu. Fakat kendine çok güvenen Bush yönetimi Hatemi'nin teklifini kaale bile almadı. Sonuç ortada. Bugün panik halinde olan Washington İran ile temas kurmak için can atıyor.
Üçüncü krizdeyse Amerika'nın kabahati gene büyük. İsrail-Filistin meselesinde Bush yönetimi göreve geldiğinden bu yana doğru bir politika saptayamadı. Irak ve İran nedeniyle mesele ikinci plana itildi. Bush yönetimi, Şaron'un tek taraflı duvar politikasına ve Mahmud Abbas'ın güçsüz bırakılıp marjinalize edilmesine hep göz yumdu. Washington hep demokrasi diye tutturdu. Demokratik seçimler sonucunda Hamas iktidara gelince de isyan etti. Evet, sonuçta Bush'un başarısızlığı açıkça ortada.
Bu üç krizin ortak paydası İran. Tahran yönetimi Suriye, Hamas, Hizbullah ve Irak'taki bütün Şii gruplar ile ABD aleyhine dayanışma halinde. İran bölgedeki satranç tahtasında bütün hamleleri doğru oynuyor. Amerika bu durumun farkında ama elinden bir şey gelmiyor. Bu hafta sonu Petersburg'da yapılan G-8 zirvesi buna açık bir örnek. İran'ı köşeye sıkıştırmak için Rusya ve AB ile ittifak içinde olmaya çalışan ABD, İran yerine İsrail gündemli bir G-8 zirvesi yaşadı. Bu durum İran kadar Rusya'nın da işine geldi.
İran ve Rusya üzerinde baskı kurmaya çalışan ABD böylece İran'ın Hizbullah ve Hamas üzerindeki ağırlığı sayesinde gündemin İsrail-Filistin-Lübnan cephesine dönüşüne tanık oldu. Ne de olsa satranç oyunu Persler tarafından keşfedildi. ABD'nin bu oyunu İran ve Rusya kadar iyi oynaması için daha bir fırın ekmek yemesi gerek. Zamanında dünyayı yöneten İngiltere gibi bir imparatorluk geleneği olmayan Amerika bugün tek küresel süper güç durumunda. Fakat maalesef bu gelmiş geçmiş en büyük askeri güç diplomasi ve siyaset konusunda feci halde bocalıyor.
Dr. Ömer Taşpınar: Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü