Warning: getimagesize(resimler/icerikler/span-style-font-family-century-gothic-sans-serif-font-size-9pt-mso-fareast-font-family-calibri-mso-fareast-theme-font-minor-latin-mso-bidi-font-family-arial-mso-bidi-theme-font-minor-bidi-mso-ansi-language-tr-mso-fareast-language-en-us-mso-bidi-language-a): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/detay.php on line 18
<SPAN style="FONT-FAMILY: 'Century Gothic','sans-serif'; FONT-SIZE: 9pt; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-ansi-language: TR; mso-fareast-language: EN-U

Warning: getimagesize(resimler/reklam/dasfa.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/reklam.php on line 16

banner1


  • Kategori: ANALİZLER
  • 01 Ocak 1970
  • By YDH
  • 14721 görüntülenme
  • img
    YDH

    YDH- İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesi yazarı Ofra Bengio, Türkiye İsrail ilişkilerinin bozulmasını “Ak Parti’nin Türkiye iç ve dış politikasında yaptığını söylediği ‘sessiz devrim’le izah ediyor.

    YDH- İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesi yazarı Ofra Bengio, Türkiye İsrail ilişkilerinin bozulmasını “Ak Parti’nin Türkiye iç ve dış politikasında yaptığını söylediği ‘sessiz devrim’le izah ediyor.

     

    İsrail’e karşı stratejisini Müslüman ve Arap dünyasına yaklaşarak değiştirmek her ne kadar Türkiye’nin seçimi olsa da, İsrail’in de onu o tarafa doğru daha da itecek birçok taktiksel hatalar yaptığı bir gerçek.

     

    Gazze filosuyla ateşlenen Türkiye-İsrail krizi, aslında iki ülkenin karşılıklı ilişkisinin son yıllardaki bir özetidir. İsrail’e karşı stratejisini Müslüman ve Arap dünyasına yaklaşarak yavaş yavaş değiştirmiş olan Türkiye olsa da, İsrail’in de onu o tarafa iten birçok taktik hataları olduğu da inkar edilemez.

     

    Ankara’nın stratejik dönüşü birkaç yıl önce, İsrail’in amansız düşmanları olan Hamas ve İran’la işbirliği yaptığında başlamıştı. Bu yeni ortaklıklar, Filistin’e karşı insanı yardım amaçlarıyla ya da İran tehlikesini sözleşmelerle durdurmaya çalışmak olarak açıklanamazdı.

     

    İran’ın ve Hamas’ın İsrail varlığının ezeli karşıtları olduğunu göz önünde bulundurursak, Türkiye’nin onlara olan desteği, İsrail’le olan işbirliğini otomatikman iptal etmesi demek oluyordu.

     

    İşin garibi, ne sıradan Türkiye vatandaşları ne de entelektüel kesimi Ankara’nın bu dönüşünün İsrail’e olan etkisini fark etmemişlerdi. Örnek verecek olursak, İsrail Türkiye’ye karşı Ermenistan’ı destekleseydi, Türkiye’nin vereceği tepki rahatlıkla tahmin edilebilirdi (bu İran’la olan işbirliğine karşı tam olarak bir misilleme bile olmazdı; çünkü şu bir gerçek ki Ermenistan ne nükleer silah bulunduruyor ne de Türkiye’nin var olma hakkına karşı çıkıyor.)

     

    Veya akıllara, İsrail Kürt direnişi PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ı ülkeye davet etseydi (AKP hükümeti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Hamas lideri Halid Meşal’i ağırlamıştı mesela), ya da İsrail Türkiye’deki Kürtlere yönelik bir yardım filosu düzenleseydi Türkiye bunu nasıl karşılardı şeklinde bir sorular gelebilir.

     

    Olayı tarihsel yönünden ele alacak olursak, bunun Türkiye’nin İsrail aleyhine Arap dünyasıyla ilk yakınlaşması olmadığını görebiliriz. Yine de, şimdiki durum bundan öncekilerden birkaç önemli noktada ayrılıyor. Öncekilerde, Türkiye’nin Arap ülkeleriyle yakınlık kurma isteği Arapların doğrudan Türkiye çıkarlarına zarar verecek hamlelerde bulunma gücünü ellerinde tutmalarıydı, Ekim 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra Arapların Türkiye’ye petrol satmama tehdidi gibi.

     

    Fakat bunun aksine, son olayda, Türkiye’nin davranışı son derece aktifti, tamamen kendi girişimleriyle oluşturduğu bir durumdu. Ayrıca, geçmişteki Türkiye liderleri de İsrail’e karşı sert bir üslup takınmış olsa da, söylemleri hiç Erdoğan’ın geçen yıl Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le karşı karşıya gelmesiyle başlattığı zamanki kadar aşırı, kışkırtıcı ve sürekli olmamıştı.

     

    Erdoğan’ın davranışları ilk defa bir Türkiye başbakanının İsrail zulmüne maruz kalan Filistinlilerin baş koruyuculuğuna soyunduğunu gösteriyor. Aynı şekilde, Türkiye’nin İsrail’e karşı yaklaşımı öncesinde reel politikanın gerektirdiklerini yansıtmaktayken, Mısırlı Cemal Abdül Nasr’ın 1950 ve 60’lar boyunca takındığı tavrına ürkütücü bir şekilde benzeyen Erdoğan’ın hareketleri, onun bu konuya yarı Mesihsel bir şekilde yaklaştığını ortaya koyuyor.

     

    Son olarak, Türkiyelilerin Filistinlilere sempatisi ne kadar uzun soluklu olmuş olsa da, filo krizinin sonrasında olduğu kadar derinden ve yaygın olmamıştı.

     

    Türkiye’nin bu değişen tavrına sebepler bir değil birkaç yönlü. Önemli bir sebebi AKP hükümetinin hem iç hem de dış politika da gerçekleştirmiş olduğu sessiz devrimdir denebilir. Ne tuhaftır ki, AKP’nin yeni İslami ideolojik-politik yaklaşımları, devleti İran’la İslami, Filistinci ve İsrail karşıtı yaklaşımlarda dostça bir yarış içine soktu.

     

    Bu, AKP’nin Türk ordusunun sesini bastırmasındaki başarısıyla perçinlenerek, hükümete İsrail’le işbirliğine sert bir darbe indirme olanağı verdi. Dahası, Arap ve Müslüman dünyası uğruna İsrail’le işbirliğini feda etme durumu, genel olarak Türkiye’de ciddi bölünmeler yarattı. Son hamleleriyle Erdoğan Türkiye’nin Ortadoğu’nun uyanan kaplanı olarak olayların merkezinde olmasına sebep olarak, kendisini de bir İslam ve Filistin fedaisi yerine koyduğunu göstermiş oldu. Bu başarıların ilerde bu yönde daha iddialı hamlelere sebep olması çok muhtemel görünüyor.

     

    İsrail’in kendi büyük hataları Türkiye’de sokaktaki insanın ona karşı nefretini beslerken, Türk hükümetinin de bu noktada elini kuvvetlendirmiş oldu. Türk- İsrail ilişkilerinin bozulması İsrail’in 2008 kışı ve 2009 arası süren Gazze krizi için kuvvet toplaması sırasında baş gösterdi.

     

    İsrail, Mısır’a saldırı niyetini haber vermişken, Ankara’ya bu konuda bir haber yollamamıştı. İsrail’in bu konuda niyetlerini bir kenara bırakırsak; Türkiye’nin Mısır ile rekabeti, Ankara’nın Filistinci duyguları ve Erdoğan’ın açıkça incinen gururu, Ocak’taki Davos buluşmasında baş gösteren bu olumsuz dönüşün önemli sebeplerini teşkil ediyor.

     

    İsrail’in ilişkilerin bozulmasına diğer ‘‘katkıları’’ arasında, bazı İsrailli yetkililerin demeçlerinde Suriye ve Filistin anlaşmazlığında Türkiye’nin arabuluculuk üstlenmesine karşı çıkmaları da yer alıyor. İsrail için özellikle küçük düşürücü ve aşırı şekilde utandırıcı olan ise, geçtiğimiz Ocak’ta İsrail dış işleri bakanı yardımcısının Türkiye’nin İsrail büyükelçisine gözden kaçmayacak şekilde aşağılayıcı davranışı.

     

    Yani, filo olayının ipini çektiği krizin olması için zemin çok sağlam hazırlanmıştı. İsrail, AKP’nin şu ya da bu şekilde, filo olayının arkasındaki önemli insan Bülent Yıldırım’ın lideri olduğu, İHH örgütüyle bir ilişkisi olduğunu hâlihazırda biliyordu. İsrail’in hatası iki beladan en kötüsünü seçmiş olmasıydı. Marmara’yla karşı karşıya gelerek ve dokuz Türk’ün ölümüne sebep olarak İsrail, hem Türkiye halkının hem de yönetici elitlerin Kudüs’e lanetlerini çekmiş oldu. Sokaklardaki büyük protestolar, Erdoğan’a İsrail’e karşı olan aşırı söylemini daha da keskinleştirme şansı verdi ve bu da karşılığında halkı daha da kışkırtmış oldu.

     

    İş bu noktaya gelinceye kadar, Türkiye ve İsrail ikili ilişkilerinde gerçek anlamda hiçbir problem yoktu. Tartışmaları başka meselelerden, daha çok da Filistin meselesine karşı farklı bakış açılarından kaynaklanmaktaydı. Ama şimdi, Türk vatandaşlarının ölümüyle, İsrail ve Türkiye halkı ilişkileri ciddi bir krize girdi. Hükümetler gelir ve yerine yenisi gelir; fakat halklar arasında gelişen kin duyguları, hele ki iki ülke artık daha dikkatli ve sağduyulu yaklaşımlar izlemezse, öyle kolay kolay iyileşemez.

     

    Türkiye ve İsrail ilişkilerinin orantısız durumu, İsrail’i ilişkilerin bozulmasından en fazla zararlı çıkan taraf yapıyor. Yine de, Türkiye de bu durumdan zarar göreceğe benziyor. Gittikçe artan bir şekilde İran’a benzeyen aşırı tutumunu güçlendirdikçe, Ankara’nın bölgede uzlaştırıcı bir kuvvet olduğuna dair güvenoyunu kaybetmesi ihtimali çok yüksek görünüyor.

     

    İkincisi, Ankara, yeni aktif dış politikasının mimarları tarafından önem verilen bir rol olan, Suriye ve İsrail için bir arabuluculuk rolü için şansını da büyük oranda kaybetti. Son olarak, AKP’nin artan popülaritesi, – bunu Erdoğan’ın kışkırtıcı sözleriyle sokaklara dökülen anti- İsrail protestocularından rahatlıkla anlayabiliriz- bir bumerang etkisi yaratarak uzun vadede kendisini olumsuz etkileyecek.

     

    Şimdi bile, eş zamanlı olarak düzenlenen İsrail karşıtı protestoların arasında, Kürtler tarafından organize edilen büyük çapta AKP düşmanlığı içeren protestolar yer alıyor. Son kertede, İsrail Türk hükümetinin içteki ve dıştaki sorunlarının önemli bir ayağını teşkil etmekten kaçamayacak.

     

    Çeviren: Gözde Nur Donat

    http://www.haaretz.com/opinion/ofra-bengio-turkey-s-strategic-u-turn-israel-s-tactical-mistakes-1.295578

     

    

    Makaleler

    Güncel

    Hava Durumu