Warning: getimagesize(resimler/icerikler/span-style-font-family-century-gothic-sans-serif-font-size-9pt-mso-fareast-font-family-calibri-mso-fareast-theme-font-minor-latin-mso-bidi-font-family-arial-mso-bidi-theme-font-minor-bidi-mso-ansi-language-tr-mso-fareast-language-en-us-mso-bidi-language-a): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/detay.php on line 18
<SPAN style="FONT-FAMILY: 'Century Gothic','sans-serif'; FONT-SIZE: 9pt; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-ansi-language: TR; mso-fareast-language: EN-U

Warning: getimagesize(resimler/reklam/dasfa.jpg): failed to open stream: No such file or directory in /home/haber100/domains/haber100.com/public_html/ydh/reklam.php on line 16

banner1


  • Kategori: ANALİZLER
  • 01 Ocak 1970
  • By YDH
  • 14727 görüntülenme
  • img
    YDH

    YDH- İsrail’de yayımlanan aşırı sağcı Jerusalem Post gazetesi, Pazar günü yayımladığı editoryal yazısında Mavi Marmara gemisindeki yardım gönüllülerini “gaddar bir vahşet” gerçekleştirmekle suçlayıp ilişkileri geliştirme konusunda Türkiye’yi samimiyetsizlikle suçluyor.

    YDH- İsrail’de yayımlanan aşırı sağcı Jerusalem Post gazetesi, editoryal yazısında Mavi Marmara gemisindeki yardım gönüllülerini “gaddar bir vahşet” gerçekleştirmekle suçlayıp ilişkileri geliştirme konusunda Türkiye’yi samimiyetsizlikle suçluyor.  

     

    ‘Mavi Marmara’ olayına adil bir çözüm bulmak iki ülkenin üst düzey diplomatlarının yeteneklerinin ötesinde bir şey değildir.

     

    Ankara, Kudüs’le diplomatik ilişkileri geliştirmenin koşulu olarak Mavi Marmara baskını için resmi özür ve tam bir ekonomik tazminattan aşağı kalır hiçbir şeyi kabul etmiyor. Hafta sonu Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından verilen mesaj buydu.

     

    Davutoğlu, “Hangi türden olursa olsun hiçbir dostluk, Türk vatandaşlarının öldürüldüğü gerçeğini gölgeleyemez” diyerek, ülkeler arasındaki diplomatik soğukluktan Kudüs’ün “çelişkili sinyalleri”ni suçladı.

     

    Dışişleri bakanının, meslektaşı Avigdor Lieberman’dan bu pazar günü ateşli ve dobra bir itiraz gören iddiaları samimiyetsiz.

     

    Eğer Türkiye, ülkeler arasında Mavi Marmara üzerinden devam eden tansiyonu yumuşatmayı gerçekten isteseydi, bunu bir karşılıklı saygı, hassasiyet ve güven atmosferinde yapabilirdi. Böyle yapacağına, Ankara, İsrail’in aşağılayıcı bir özür beyanında bulunmasında ve İsrail askerlerini uluslar arası yasal işleme maruz bırakabilecek bir şekilde tazminat ödemesinde ısrar etti.

     

    Ayrıca, yedi ay önce Gazze’ye yol alan Mavi Marmara gemisindeki sözde “barış aktivistleri” tarafından gerçekleştirilen gaddar vahşeti Türkler tanımış değil. Ankara, Hamas’ın kontrolündeki Gazze’deki deniz ablukasını icra etmek üzere gemiye binen İsrail askerlerinin dokuz Türk aktivistini, demir sopalara ve başka öldürücü aletlere karşı kendilerini korurken öldürdüğünü kabul etmeye razı değil.

     

    Türklerin talep ettiği çözüm, ulusların dostluğunun gerektirdiği türden şartlara uymuyor. Ve şimdiye dek hayati bir bölgesel ittifak olagelmiş ülkeyle ilişkileri iyileştirmek için İsrail’in bütün o samimi arzusunun bu şartları karşılaması kendi kendini engellemek olurdu. Görünüşe göre, Ankara’nın niyeti de bu.

     

    2011’de kararlaştırılmış ulusal seçimlere giderken, Türkiye’nin iktidardaki İslamcı partisi, AKP, seçmenlerinin büyük oranını oluşturan daha dindar taşra nüfusu arasında yaygın olan İsrail karşıtı duygudan faydalanmak niyetinde görünüyor.

     

    AKP’yi eleştiren laik bir gazete olan Hürriyet, ülkeyi gittikçe artan şekilde İran’la Suriye ve onların uzantıları Hamas’la Hizbullah’ın yörüngesine sokan Türk dış politikasındaki bu değişimin ağıtını yakıyor.

     

    Bu durum hep böyle değildi. AKP’nin 2002’de iktidara gelmesinden sonra, Türkiye ilkin, Oslo Anlaşmaları’nın imzalanmasından sonra 1993’te İsrail’le geliştirdiği nispeten iyi ilişkilerini sürdürmeye çalışmıştı.

     

    Türkiye ve İsrail’in ittifak için ortak bir zemini var. Bölgenin iki yegâne demokrasisidirler ve güçlü laik siyasi birer iskelete sahipler. İki ülkenin de savunma kuvvetleri, etraflarında hâkim Arap devletlerinden gelen ortak askeri tehditlerin algısı ile harekete geçiyor. Türkiye; İsrail’le Suriye arasındaki dolaylı görüşmeler için uzlaştırıcı bile olmuştur.

     

    Ama daha yakın zamanda, değişim keskin oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Hamas’la bağlarını güçlendirdi; Hamas lideri Halid Meşal’in Şubat 2006’da Ankara’yı ziyareti, İsrail’le ilişkilere ilk kayda değer darbe oldu. Buna paralel olarak, Türkiye Suriye’yle bağlarını geliştirdi, bu da Ekim 2009’da iki ülke arasındaki vize uygulamasının kaldırılmasıyla sembolleştirildi.

     

    Ocak 2009’da Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu toplantısında, Erdoğan kendi ülkesiyle bizimki arasına resmen mesafe koymak için büyük çaba gösterdi.

     

    Dökme Kurşun Operasyonu’nun bitişine denk gelmiş olan toplantıda Cumhurbaşkanı Shimon Peres’le birlikte bulunmayı, teatral bir kin gösterisiyle sahnede esip gürleyerek, İsrail’i “barbarca saldırılar”la ve Gazze’de “insanlığa karşı suç işleme” sorumluluğuyla suçlamak için kullandı.

     

    Türk hükümetinin Gazze filosuna sözde sponsorluğu ve Mavi Marmara’nın alıkonmasının kalıntıları, Ankara’nın İsrail’den uzaklaşırken İran ve Suriye’yle daha yakın ve sıkı bağlar kurma yolunda devam eden politikasının üzücü bir doğrulamasını adeta damgalıyor.

     

    Türkiye’nin bu ay Carmel yangınıyla mücadeleye yardım etmek için itfaiye uçakları göndermedeki hevesi bir ışın demeti olmuştu. Fakat önce Erdoğan bu yardımın Türklerin Mavi Marmara meselesini yeniden ayarlamaları şeklinde yanlış anlaşılmaması gerektiğini dobra dobra açıklığa kavuşturduğu ve yine bu hafta sonu Davutoğlu gülünç bir şekilde İsrail olsa aynısını Türkiye için yapmayacağını iddia ettiği zaman bu ışık söndürülmüş oldu.

     

    Geçenlerde Cenevre’de buluşan üst düzey İsrailli ve Türk yetkililerin uzlaşmacı bir anlaşmaya ulaşamamasına şaşmamalı. Mavi Marmara olayına adil bir çözüm bulmak iki ülkenin üst düzey diplomatlarının yeteneklerinin ötesinde bir şey değildir, fakat ortak samimi iyi niyeti zorunlu kılar.

     

    Maalesef, Türkiye’nin –zaten, iktidara şiddet aracılığıyla gelen ve Gazze’yi korku aracılığıyla yöneten Hamas hükümetiyle dayanışma politikasının genişletilmesi olan- meseleye bütün yaklaşımı iyi niyetten başka her şeyin göstergesi.

     

    Davutoğlu’nun bize inandırmaya çalıştığının aksine, diplomatik tansiyonu çözme başarısızlığının Kudüs’ten gelen “çelişkili sinyaller”le hiçbir alakası yoktur; bütünüyle, Ankara’dan yayılan açık ve gaddar sinyallerle ilgisi vardır.

    Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu

     

    

    Makaleler

    Güncel

    Hava Durumu