Kitap Değerlendirmesi - Veblen’de Aylak Sınıfın Teorisi

Eser, vahşi gruplar ile başlattığı çizgiyi, barbar toplumları (yağmacı toplumlar), yarı barışçıl sanayi dönemi ve bu gelişmeye dayalı olarak modern dünyaya geçişi ve bu süreçte ortaya çıkan faktörlerin günlük yaşamda nasıl şekillendiğini ele alırken, geçmiş insanlığın gelişim evresinden günümüz modern insanın seçimlerine kadar oluşan süreci anlamak için kendi döneminde oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir.

Kitap Değerlendirmesi - Veblen’de Aylak Sınıfın Teorisi

Eser, vahşi gruplar ile başlattığı çizgiyi, barbar toplumları (yağmacı toplumlar), yarı barışçıl sanayi dönemi ve bu gelişmeye dayalı olarak modern dünyaya geçişi ve bu süreçte ortaya çıkan faktörlerin günlük yaşamda nasıl şekillendiğini ele alırken, geçmiş insanlığın gelişim evresinden günümüz modern insanın seçimlerine kadar oluşan süreci anlamak için kendi döneminde oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir.

Kur'an'i Hayat Dergisi

Thorstein Bunde Veblen (1857-1929). Amerikalı iktisatçı ve sosyologdur. ‘Kurumsal İktisat Teorisi’nin kurucusudur. Kapitalizme dair getirmiş olduğu eleştirilere kendi bilimsel yöntemi ile cevap vermiştir. İnsan doğasını tanımlaması ile sosyolojiye katkı sağlamış, neo-klasik iktisatçıların bireylerin ussal tercihleri temelinde yapılanması fikrine karşı insanın bir hesap makinesi gibi çalışmadığı, yeniliğe açık ve kendisini geliştirmeye müsait olduğu görüşünü savunmuştur. Bocock’un ifadesiyle; “Amerika İç Savaşı’ında (1861-1865) güneyde yerleşmiş olan eski toprak ve köle sahipleri sınıfını yenen Kuzey Doğu Amerikalı endüstri ve ticaret burjuvazisi için tüketimin oynadığı rol Veblen’in inceleme sahası olmuştur”.[1] Dolayısıyla eserde ele alınan Amerikan burjuvazisi, modern kapitalizmin tüketmek için yaşayan ilk sınıfını oluşturmaktadır.

İktisatçı olarak anılmasına rağmen çalışmaları ile sosyoloji alanına da farklı katkılar sunmuş olan Thorstein Veblen’in 1899’da kaleme aldığı “Aylak Sınıfın Teorisi” adlı eserinde ele alacağımız konu, insan davranışları ve bu davranışların altında yatan sebeplerin ekonomik, iktisadi ve sosyolojik analizlerinden oluşmaktadır. 1880-1890 yılları arasında, Amerika’nın Batı Avrupa’nın idolü haline gelmesinin sebebi olan zenginlerin günlük yaşamlarındaki değişimleri ele almıştır. Kurumsal yapılardaki küçük çaplı değişimlerin iktisadi çalışmaları nasıl etkilediğini açıklamaya çalışmıştır. Çalışmada ilkel toplumların yönetici grubundan başlayıp feodal toplumlardaki sermaye sahiplerinin, çalışmadıkları halde mevcut statülerine kullanarak çalışan ve üretim yapanların ortaya çıkardığı ürünlere nasıl el koydukları, aylaklık ederek onlardan nasıl daha fazla gelir elde ettikleri ve kendilerinden aşağıda gördükleri sınıfı nasıl sömürdükleri ele alınmıştır.

  1. Aylak Sınıfının Oluşumu 

Veblen, insanlık tarihini ilerlemeci ve evrimci bir perspektiften ele alarak bu süreci vahşi yaşam grupları ile günümüz tüketim olgularından yola çıkan “gösterişçi tüketim” toplumunun insan figürü ile tanımlamıştır. Bu bağlamda toplumsal değişimin boyutlarını teknoloji merkezli bir bakışla işlerken bireylerin tüketim alışkanlıklarının da bu süreçle birlikte yeniden şekillendiğini kendi teorisi üzerinden ifade etmiştir. Veblen, bireylerin tüketim odaklı davranışlarının merkezinde yatan sebebi, karar verme mekanizmaları ve bu mekanizmayı etkileyen faktörler olarak görmüştür. Veblen’e göre aylak sınıfın kendisini gösterdiği alanlar barbar kültürünün oldukça yoğun yaşandığı ve sınıf ayrımının katı olduğu toplumlardır.

Eserinde iki kurumsal yaklaşımı konu alan Veblen’e göre bunların ilki şaşalı tüketim yani “aylak sınıfın” tüketimidir. Bu teze göre tüketimde bir malın fiyatı artarsa ona olan talep de artar, yani talep malın fiyatıyla doğru orantılıdır. Ancak bazı malların tüketimi ona ihtiyaç olmadığı halde sırf gösteriş için tüketilir ki buna da aylak sınıfların toplumsal itibarlarını arttırmak ve bir konum elde etmek için tercih ettiği “gösterişçi tüketim” denir. İkinci yaklaşım ise yığınların otorite ve rol model olarak gördüğü aylak sınıflara öykünen alt sınıf üyeleridir. Bu grup toplumda seçkinler olarak anılan diğer gruplara özenen ve nihai hedefi onlar gibi giyinmek, yemek-içmek, gezmek ve onlar gibi harcama yapmak olan üyelerden oluşur.

Veblen’e göre örgütlenmiş bir sanayi toplumunda saygınlık ve itibar parasal güçle doğru orantılıdır. Bu gücü sergilemenin aracı ise aylaklık ve gösteriş amaçlı tüketim yapmaktır.  Esere göre bu yüce görev ise kadınlara ve çocuklara düşmektedir. Veblen ilkel toplumların aktivitelerini işletme ve gayret/çalışkanlık olarak ikiye ayırır (s. 37).[2] Cesaret, kuvvet ve saldırganlık gerektiren görevler erkeğe, güç sergilenmesi gerekmeyen diğer işler ise kadına yakıştırılmıştır. Bireysel mülkiyetin henüz ortaya çıkmadığı bu toplumlarda bireylerin statüleri bulunduğu gruba ne kadar fayda sağlayıp sağlamadıkları ile doğru orantılı olarak gelişmiştir.

Bu anlamda eser, vahşi gruplar ile başlattığı çizgiyi, barbar toplumları (yağmacı toplumlar), yarı barışçıl sanayi dönemi ve bu gelişmeye dayalı olarak modern dünyaya geçişi ve bu süreçte ortaya çıkan faktörlerin günlük yaşamda nasıl şekillendiğini ele alırken, geçmiş insanlığın gelişim evresinden günümüz modern insanın seçimlerine kadar oluşan süreci anlamak için kendi döneminde oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir. XIX. yüzyılın sonlarında Amerika’da kapitalizmin geçirdiği değişimler Veblen’in eserini anlamak açısından eserle birlikte dönemsel bir okumanın da gerekli olduğunu göstermektedir. Zira bu dönem (1890-1940) şirketlerin kurumsallaştığı, iktisadi yaşamın şekillendiği, kültürel değerlerin değiştiği ve zengin fakat yararsız bir “aylak sınıf”ın ortaya çıktığı bir dönemdir. Veblen’in zihinsel gelişimi ve eleştirel yaklaşımı bu dönemde ortaya çıkan karamsarlık duygusunun bir sonucudur.[3]

  1. Veblen’de Toplumsal Sınıflar

Veblen eserde toplumları barışçıl toplumlar, barbar/yağmacı toplumlar ve parasal toplumlar olarak üç evreye ayırır. Bir toplum bu üç evreden geçerek bugünkü şeklini almıştır. Ona göre aylaklık, zamanın bir tüketim unsuru hatta harcanılması gereken bir nesne olarak görülmesidir. Ortaya attığı temel tez, aylaklığın nasıl ortaya çıktığı ve çalışmadan yaşayan bu sınıfı oluşturan sebeplerin toplumlar tarafından nasıl oluşturulduğudur. Bu sınıf en fazla barbar kültürünün en yüksek olduğu dönemde feodal Avrupa ve feodal Japonya’da gelişmiştir. Bu tür toplumlarda sınıf farklılıkları çok açık görülmektedir (s. 8).[4]

Veblen’e göre çalışma gereksinimi olmayan, parası ve boş zamanı bol olan insanlar ya asiller ile din adamları ya da aristokratlardır. Bu üst sınıflar endüstriyel alanların dışında kalan işlerde, hükümet çalışmaları, askerlik, din işleri ve spor alanlarında yoğunlaşırlar. İnsanların geçimini sağlayan işler olan, elle yapılan çalışmalar ve sanayi alanı çalışmaları sadece alt sınıfların çalışma alanlarıdır. Üst sınıfların çalıştığı bu dört alan krallar, kabile reisleri, asiller için bir tür meşguliyet ve âdet yerini bulsun diye ya da toplumun gözüne hoş görünmek için yapılır (s.23).[5]

İkinci grup olan barbar/yağmacı toplumlarda barbarlığın alt kademeleri zamanı bol olan ve çalışmayan insanlar toplumunun ortaya çıkmasına neden olan koşulları, motivasyonları ve adetleri belirlemiştir. Ekonomik sınıf hiyerarşisi olmayan bu ilkel toplumlar insan ırkının küçük ve önemsiz bir bölümünü oluşturmaktadır. Barbar ve vahşi toplumlarda aylaklık mülkiyetin oluşması ile ortaya çıkmıştır. Vahşi toplumlar az sayıda insandan oluşan, gelişmişlik düzeyi düşük, yağmacılığın bir kültürel form olarak hâkim olduğu, savaşçı yapıya sahip toplumlardır. Bu gruplar ile farklı insan grupları arasında bir etkileşim söz konusu değildir. Avcılık, toplayıcılık ve yağmacılık temel geçim kaynağıdır. Bu grupların temel ihtiyaçlarını karşılama dışında herhangi bir gelişmişlik düzeyleri olmadığı için bir başka unsur üzerinde mülkiyet edinme güdüsü de henüz gelişmemiştir (s.64). Kadın ve erkeklerin görev alanları ayrışmamış, var olan iş kabile yaşayanları tarafından ortaklaşa görülmüş ve herhangi bir alanda cinsiyet ayrımı odaklı bir uzmanlaşma ortaya çıkmamıştır. Bu anlamda sınıfsal bir farklılığın, ayrışmanın, tabakalaşmanın da oluşmadığını söyleyebiliriz. Ancak vahşi gruplar arasında rekabete dayalı yağmacılığın gelişmesi ile yapısal bir değişim yaşanmış, kadın ve erkek arasında mülkiyete dayalı güç ispatı üzerinden sınıfsal bir ayırım oluşmaya başlamıştır.

Veblen’e göre aylak sınıfın ilk izleri bireysel mülkiyetin gündeme gelmesiyle başlamıştır. Erkek üst sınıfı temsil ederken kadın altı sınıfta yer almaktadır (s.95). İlkel kabile grupları için iki unsur önemli hale gelmeye başlamıştır; mülkiyet ve boş zaman.  Bu mülkiyet edinmenin ilk örneği kadının elde edilmesi gereken bir meta olarak görülmeye başlanmasıdır. Kadının sahiplenilmesi erkeğin evdeki konumunu da belirgin hale getirmiştir. Bireysel mülkiyetin artması ile sosyal sınıflardaki farklılıklar daha belirgin hale gelmiş, bireylerin eylemlerine yönelik görevlerde bu toplumsal sınıfa göre şekillenmiştir. Bazı işler alt sınıflara ait olarak görülürken bazılarının ise sadece üst sınıflara ait olması toplumdaki bireylerin mesleki seçimlerinin, tüketim alışkanlıklarının ve yaşam şekillerinin gösterişçi bir tüketime evirilmesine neden olmuştur.

Veblen’e göre toplumlar vahşi ve ilkellikten savaşçı döneme geçtiğinde artık kendini gösterme biçime de değişmiştir. Rekabet ve yarışta bireylerin yetenekleri ve temsil güçleri ön plana çıkmıştır. Bu toplumlarda bireylerin kendini gösterme şekilleri rekabet ile elde edilen konumlar olmuştur. Baskı ile elde edilen konumlar ise değersiz ve itici görülmüştür. Veblen yapılan işlerin elde ediliş biçimlerine göre değerli ve değersiz/utanç verici oluşunu eleştirmiştir. Barbar sınıflarda bu ayırım, ağır iş ve sıkıcı iş olarak veya kahramanlık, cesaret ve güç isteyen iş olarak kendini göstermiştir (s. 37).

Veblen’e göre maddi iktidarı elinde bulunduran bireylerin bu gücünü gösterebileceği en etkili yol aylaklık etmektedir (s. 73). Veblen’in ifadesi ile “gösterişçi tüketim” alışkanlığı edinmektir.  Eserde defaatla vurgulanan olgulardan birisi ilkel toplumlardan modern toplumlara kadar bütün sosyal sınıfların kendilerinden bir üst sınıfta olanların değer yargılarını, zevklerini, seçimlerini ve tarzlarını sanki kendilerininmiş gibi algılayıp öykünmeleridir. Bu durumu öyle benimserler ki onlar için üst sınıfların yaşamları bir rol model niteliğindedir.

Gösterişçi tüketimin diğer belirleyici unsuru giyim kuşam ve onların sergilendiği davetler üzerinden gerçekleşmektedir. Veblen’in giyim konusuna özellikle vurgu yapmasının sebebi bireylerin maddi göstergelerinin markalar üzerinden temsil ediliyor olmasıdır. Aylak Sınıf’ın beğenileri üzerine inşa edilmiş olan bu tüketim furyası bireyleri bulundukları sosyal çevreye daha çabuk kabul edilmesini sağlamakta ve itibarlarını yükseltmektedir. Dolayısıyla insanların modayı takip ederek lüks harcamalar yapması Veblen’e göre israfın farklı bir boyutunu da gözler önüne sermektedir.

Aylak Sınıf’ın bir diğer göstergesi ise hizmetçi veya ilkel toplumlardaki ismiyle köle edinme güdüsüdür. Veblen’e göre köle edinme güdüsü ya hâkim olma ve zorlama arzusuyla ya da onların hizmetlerinden yararlanmak için oluşmuştur. Kadın ve erkek köleler, uşaklar, hizmetçiler zenginliğin gücünü gösteren değerlerdir. İlkel toplumlarda köleler hayvan sürüleri gibi bir yatırım aracı sayılırlar. Düşman kabilelerden alınan kadın esirler kabile reisinin eşi olarak hayatına devam eder ve adi işlerden istisna tutulurlar. Böylece asil kadınlar ve onların toplumdaki yerleri kavramı ortaya çıkmaya başlamıştır. Sonraki süreçlerde ise efendi toplumda saygı görmek için etrafında yeterince hizmetkar bulundurmak zorundadır. Uşak ve hizmetkarlar efendisine hizmet etmekten çok onun zenginliğin bir göstergesi olarak simgelenmişlerdir. Hatta öyle ki hizmetkarların sayısı arttıkça zenginlik göstergesi de artacağı için her bir hizmetkara düşen iş oranı azalır ve hizmetçiler de efendilerinin bu gösterişçi hırsından kendilerine düşen aylak takılma paylarını alırlar.

Veblen’e göre mülkiyet rekabet ekseninde şekillenmiştir. Aylak sınıfını incelerken ele almamız gereken belirleyici bir diğer unsur bu sınıfın ekonomik kazançlarını nasıl tükettiğidir. Toplumdaki saygınlık ve itibarın korunması için mülkiyetin birinci elden temsil ediliyor olması gerekmektedir. Tüketim, kişiliklerin nihai hedefleri doğrultusunda bireysel temsiliyet ve kaabiliyetin önüne geçmiştir. Eserde ifade edilen “aylaklık” Veblen’e göre üşengeçlik ve hareketsizlik olmaktan ziyade saygınlığın maddi unsurlar aracılığı ile kazanılıp korunması ve aynı zamanda bunun ispatlanması gerekliliğini doğurmuştur (s.134). Var olan servetin görünürde sembolik bir ifadesi olmak zorundadır. Bu durum toplumdaki bayağı görevlerden bireylerin kendini azad etmesi, geri durması ve soyutlanması ile olmaktadır. Emek gerektiren işlerden geri durma yalnızca şerefli ve takdir gören bir davranış olmaktan ziyade terbiye ve görgünün kültürel bir formu olarak kabul görmüştür.

  1. Aylak Sınıfın Özellikleri

Aylak sınıfın belirleyici özellikleri eserde birkaç temel eksen etrafında ele alınmıştır; gösterişçi tüketim, gösteriş aylaklığı, çalışmaktan muaf olmak, evde hizmetkarlar bulundurmak, ağır ve sıkıcı işlerden geri durmak; vakıf, dernek gibi sosyal görevlerde yer almak; balo, davet gibi vitrinin ön plana çıktığı etkinliklere katılmak, günlük hayatında spor yapıyor olmak, düzenli olarak seyahat ediyor olmak gibi eylemler eserde en sık kullanılan ve örneklendirilen ifadelerdir. Bu sınıflar tükettikleri yiyecek, içecek, hatta uyuşturucu, alkol gibi unsurlarda da uzmanlaşmış ve tüketim nesnelerinin en kaliteli olanlarını tercih ederek, orada da bir sınıfsal temsiliyet pozisyonu elde etmişlerdir. Yine süs, elbise, silah sahibi olmak, eğlence kültürünün bütün imkanlarından yararlanıyor olmak, ev hayvanı beslemek bu sınıfın gösteri imkanlarının birer unsurudur. Veblen’e göre bu sınıfın faaliyetleri başta zaman olmak üzere bir dizi israfı da beraberinde getirmektedir. İtibar ve statü kazanmanın bel kemiğini oluşturan “israf” olgusu ise aylak sınıfı için hiçbir zaman müsriflik olarak tanımlanmamış bilakis saygın bir konum elde etmenin bir gereği olarak görülmüştür. Zenginliğin, toplumun faydasına kullanılması yerine israf odaklı harcamalara yönlendirilmesi ile bu davranışın toplumun alt kesimleri tarafından taklit edilen bir unsura dönüşmesi Veblen’in en yoğun eleştirdiği kısım olmuştur. Tüketim toplumundaki nihai hedef, gösterişçi tüketim aracılığı ile israfta artışı sağlamaktır.

Bu özelliklere mülkiyet açısından baktığımızda, aylak sınıfı doğrudan parayla ilişkili mülkiyet eksenli meslekleri seçmektedir. Onlara göre ticari uğraşlar mülkiyet ve yağmacılık içerdiği sürece mesleki saygınlık artmaktadır. Bu sınıf kendi altında çalıştırabileceği bireyleri yönetmek için eski inançların güncel kalmasını tercih ederler. Toplumsal hareketlilikten yana değildirler. Değişimden hoşlanmazlar ve endüstriyel değişimlerin kendilerini etkilemesine izin vermezler. Bu anlamda aylak sınıf tam manasıyla muhafazakâr bir yapıdadır. Eski değerleri muhafaza ederek kendi konumlarını garantilemekten yanadırlar.

Sonuç

Veblen’in XIX. yüzyılda ortaya çıkan Amerikalı zengin sınıfın özelliklerini anlattığı eser toplumdaki her sınıfın tabakalaşma sürecinde bir üst sınıfa öykünme eğiliminde olduğunu açık ve net bir şekilde ifade eder. Bu teze göre bütün toplumlar gösterişçi tüketime ve aylaklığa bir şekilde katılırlar. Saygınlığın sembolik değerlerle ifade ediliş biçimi ise bütün toplumların yaşam şekillerinde görünür kılınmanın en bariz ifadesidir. Marka değer üzerinden bireysel kimlik elde etme bugünkü toplumlar için de saygınlığın bir ifadesi olmuştur. Bugün Starbucks gibi mekanlar bu konumu elde etmenin alt sınıflar açısından önemini ifade eder. Bu anlamda üretimde karşılığı olmayan tüketim biçimi her zaman için bireyleri onurlandıran ve onlara statü aşılayan bir durum olarak görülmüştür. Eserde fikirler ve dönemsel örnekler konunun bağlamını anlamak açısından oldukça önemli bir yer teşkil etmiştir. Yazarın yaklaşımı okuyucuyu içine çekmeyi başarabilmiştir.

Veblen, eserde ele aldığı konular arasındaki irtibatı sağlarken aylak sınıfını antropolojik bir fenomen olarak merkezi konuma almıştır. Eserdeki bölümler birbirini tamamlayacak şekilde ele alındığı için akıcı ve sürükleyici bir içerik sunmuştur. Ancak kaleme alındığı tarihin 1899 olduğu düşünüldüğünde eserdeki bazı kavram ve yaklaşımların önemini yitirdiğini söyleyebiliriz. Eserde ele alınan ‘gösterişçi tüketim’ kavramı adı altındaki tüketim unsurlarının bir kısmı günümüz modern toplumlar için 1800’lerde olduğu kadar dikkat çekmemektedir. Lüks davetler, lükse kaçan gıda tüketimi, marka giyinmek, evinde hizmetçi bulundurmak veya matbaa, bankacılık gibi metaa değeri yüksek olup dönemsel bir anlam ifade eden işler, günümüz toplumlarında artık aylak sınıfın harcamaları olarak anılmamaktadır.

Eser on dört ayrı bölümden oluşmaktadır. Her bölüm gösterişçi tüketimin farklı şekillerdeki tezahürlerini ele almıştır. Sahiplenme ve mal-mülk edinmeyle başlayan parasal rekabet unsurları bölümler arası geçişte zaman zaman birbirini tekrar etmiştir. Yayınevinden kaynaklanan çeviri ve imla hataları yayın tarihi çok eski olmamasına rağmen okuyucuda bir süre sonra bıkkınlık oluşturmuştur. Cümleler asıl metinden tercüme edilen dile aktarılırken bazı kavramların maksadı göz ardı edilmiş ne demek istendiği tam anlamıyla ifade edilememiştir. Türkçe dil bilgisi kurallarını zorlayan yüklem veya özne eksikliği cümleler arası geçişlerdeki vurgunun kaybolmasına neden olmuştur.

Eserin sonunda herhangi bir kaynakçaya yer verilmemiş olması ise yazarın eseri hazırlık sürecinde hangi kaynaklardan esinlendiğini/faydalandığını görmemizi engelleyen negatif bir unsur olmuştur. Editörün esere bir girizgah yapmaması ve çeviri özensizliği de buna ilave olarak yapılacak eleştirilerdendir. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi Veblen’in iktisatçı yanı ve tüketim konusundaki görüşleri, özellikle modern kapitalizm dinamikleri üzerinden değerlendirildiğinde tüketimin sosyal yapıların ardındaki gizil güç olarak algılanması konusunda E. Durkheim, M. Weber, W. Sombart, Simmel hatta yakın zaman düşünürlerinden A. Giddens gibi kuramcılarla benzerlikleri vardır. Hemen hemen hepsi bireylerin gündelik yaşamlarındaki tavır ve davranışlarının, kendilerini ifade ediş biçimlerinin kapitalist sistemin üretim biçimlerinin etkisi altında olduğu konusunda hemfikirdiler. Bu anlamda Veblen’in tüketim analizinin benzerliğini tüketim ile ilgili çalışmaların merkezinde olan Frankfurt Okulu ve temsilcileri üzerinde değerlendirebiliriz.

Veblen’e göre kapitalist sistemde çalışıp üretmek ve faydalı bir iş ile uğraşmak aylak sınıf göstergesi değildir. Statü göstergesi hiç çalışmadan şaşalı hayatı yaşamak ve zamanı boşa harcayarak sürekli tüketim yapmaktır. Modern toplumlarla kıyasladığımızda Veblen’in bu tezinin geçerliliğini koruduğunu ancak koşullarla beraber farklılaştığını görürüz. Veblen’in ifade ettiği sermaye sahipleri üretim için yüksek ücret ile yöneticilerini ve ücretli işçilerini arttırmış, kendisinin yerine işlerini yürütecek sistemi kurmuş ve kendisinin hiçbir iş yapmasına gerek kalmamıştır. Aylak sınıf Veblen’de bu katmandan oluşmaktadır. Fakat bugün dünyanın en popüler şirketlerinde çalışan CEO’lar bile ne kadar varlıklı olursa olsunlar lüks yaşamını idame ettirmek için çalışmak zorundadır. Var olan sermayenin üzerine oturup sürekli tüketerek yaşamak bugünün dünya ekonomik sisteminde ütopik bir taleptir.

Veblen’in kapitalizm eleştirisi Marx’ın eleştirileri ile benzerlik gösterse de sosyolojik analizlerinde ekonomik parametrelerin bir denge unsuru oluşturduğunu öne sürmesi onu Marx’ın çizgisinden ayırmıştır. Marx’da kapitalist toplum ilişkilerinin temel unsuru olan emek gücünün metalaşması başlı başına bir sorundur. Buna son verilmediği takdirde işçiler yaşam koşullarını kapitalist toplumların yapısal sınırlarının dışına çıkartamayacaklardır. Veblen’de ise yoksullar zenginlere karşı ayaklanmayı akıllarının ucundan dahi geçirmezler. Onlar gibi yaşama ve onlar gibi olma isteği vardır. Özellikle tüketim alışkanlıklarından oluşan bir taklit ve öykünme söz konusudur. Bir markanın replikasını temin etmek bile alt sınıflar için bir rahatlama ve övünme aracıdır.

Tüketimin statü ve kimlik inşa edici bir unsur olarak ele alınması ‘Aylak Sınıfların Teorisi’ eseri üzerinden Veblen’i sosyal teoride önemli bir yere taşımıştır. Veblen’in ifadesi ile ‘boş zaman’ (leissure time) modern dünyada arzulanan bir cennetin vaadidir. Bu ifade olumsuz, vasıfsız, kalitesiz, hiç kimseye faydası olmayan bir anlamdan sıyrılıp, ulaşılması mümkün olmayan nihai hedef olarak tanımlanmıştır. Bu hedefe ulaşmak için yaşanan toplumsal değişim özellikle şehirleşme, iş bölümü, meslekler, eğitim, gelenek ve dini unsurların başkalaşımı üzerinden vurgulanmaktadır. Dolayısıyla Veblen’in tezi modern toplumların ‘tüketim’ alışkanlıkları üzerinden bir toplumu sınıflandırmak için hala geçerliliğini koruyan bir düşüncedir. İnsanoğlunun ihtiyaç ve arzularındaki doyumsuzluk devam ettiği sürece tüketim toplumu ekonomik sistemin vazgeçilmez bir unsuru olacaktır. Gündelik hayatın sıkıcılığından kendini soyutlamak isteyen bir bireyin kaçışı, şüphesiz haz verici olan rol modellerini taklit etmekten ve prestij satın almaktan geçmektedir.

 

 


[1] Bocock R. (2009), Tüketim, Çev.: İrem Kutluk, Ankara: Dost Kitabevi, s. 14.

[2] Veblen, Aylak Sınıfın Teorisi, (2014), Tutku Yayınları, Ankara, s. 37

[3] Kızılkaya, “Thorstein B. Veblen’in İktisat Düşüncesi: Kapitalizmin Ruhuna Farklı Bir Bakış”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, 2001. s. 40.

[4] Veblen, s. 8

[5] Veblen, . 23

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar