Yeter! Genetik Mühendisliği Ve İnsan Doğasının Sonu

Biyolojik yapımız gelişimini tamamladığında insanın olgunlaşma süreci başlar. İnsanın olgunlaşması kendisini sınırlandırabilme yeteneğine bağlı olarak gelişir. Bilinç sahibi insanı benzersiz yapan tek şey; arzularını dizginleyebilmesidir.

Yeter! Genetik Mühendisliği Ve İnsan Doğasının Sonu

Biyolojik yapımız gelişimini tamamladığında insanın olgunlaşma süreci başlar. İnsanın olgunlaşması kendisini sınırlandırabilme yeteneğine bağlı olarak gelişir. Bilinç sahibi insanı benzersiz yapan tek şey; arzularını dizginleyebilmesidir.

Kur'an'i Hayat Dergisi

Eserin yazarı Bill McKıbben küresel ısınmanın etkisi ve iklim değişikliği üzerine kitapları olan çevreci, yazar ve gazetecidir. Yaşadığımız gezegene verdiğimiz tahribatın kötü sonuçlarının insana döneceğini hatırlatan McKıbben, bu eserinde ise insanın kendi doğasına verebileceği tahribatı ele almaktadır. Genetik mühendisliği, robotik bilim, nanoteknoloji alanındaki hız kesmeyen gelişmeler insanlığın bir eşikte olduğunu haber vermektedir. Söz konusu teknolojileri sınırsız bir güç elde etmek için mi kullanmalıyız yoksa insan olmanın anlamını korumak adına bu hızlı gelişime yeter demeli miyiz? Eserin ana temasını bu soru oluşturmaktadır. Eser Çok Fazla, Daha da Fazla, Yeterli mi? Yeterli başlıklarını içeren beş bölümden oluşmaktadır.

Çok Fazla

Doğal şartlarda dünyaya gelen her insanı diğerlerinden farklı kılan iki etken vardır. Bu etkenlerden birisi anne karnındayken taşıdığımız genetik yapıdır. Diğer etken ise doğum sonrasında edindiğimiz tecrübelerdir. Genetikçiler doğuştan gelen özelliklerimiz ile ilgilenirler. Hücrelerin şekli, saçların uzaması, dopamin üretimi ve bazı hastalıkların ortaya çıkması gibi bütün yapısal faaliyetler genler tarafından şekillenir. İnsanların taşıdıkları genler anne ve babasından gelen genlerin eşleşmesine bağlıdır. Bu sürece doğal yolla müdahale etmenin tek yolu eş seçimidir. Fakat son zamanlarda insanın genetik yapısına dışarıdan müdahale edebilmenin iki yolu daha keşfedilmiştir. Bu yollardan birincisi; Somatik Genoterapi olarak adlandırılan yöntemdir. Somatik genoterapide amaç, hastanın ihtiyaç duyduğu ilacı kendi hücrelerinin üretmesini sağlamaktır. Bu yöntem sadece bünyesel dokular ile ilgili olduğundan tedavi sürecindeki işlemler sonraki nesillere aktarılmaz. Yani hastanın tedavi sürecinde yaşadığı genetik değişim doğacak çocuğa aktarılmaz. Bu nedenle somatik genoterapiye kimse karşı çıkmaz. Endişe uyandıran diğer yöntem; Germline Genetik Mühendisliği’dir. Germline mühendisliğinde embriyodaki genlere müdahale edilir. Bu embriyonun genetik tasarımında sadece ebeveynlerden gelen genler değil, başka bir insandan, hayvandan hatta bitkilerden alınan genler rol oynayabilir. Teknik yönden oldukça zor olan bu yöntemin başarılı olabilmesi için klonlama tekniği ile birlikte kullanılması gerekir. Germline mühendisliğinde istenen özellikteki embriyoyu elde edebilmek için önce laboratuvar ortamında döllenmiş yumurtalardan çok sayıda embriyo elde edilir, daha sonra bu embriyoların çoğu feda edilir. Germline mühendisliği birçok bitki ve hayvan türünde uygulanmıştır. Bu yöntemin insan için de teorik açıdan mümkün olduğu bilinmektedir. Bu uygulamaların insana kadar gelip dayanması beraberinde birçok soruyu ve sorunu da gündeme getirmektedir. Ulusal Biyoetik Danışma Komisyonunda 1997’de alınan bir kararla bu çeşit uygulamaların şu an insanlar üzerinde uygulanmasının güvenli olmayacağı bildirilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, şimdilik ibaresidir. McKıbben, bu çeşit genetik modifikasyonların insanlar için her zaman tehlikeli ve etik dışı olacağını belirterek, germline mühendisliğini savunanları ciddi eleştirilere tabi tutmaktadır. Genetik modifikasyon çalışmaları her ne kadar bitkiler ve hayvanlar üzerinde uygulanmış olsa da bu tür uygulamalar insanlar için oldukça tehlikelidir. Genetik modifikasyonlu bireyler diğerlerine göre kırk kat daha fazla kanser olma riski taşırlar. Kromozomları tasarlanmış bebeğinizde işler yolunda gitmeyebilir ve sakat veya garip bir şekil almış bebeğiniz olabilir. Diyelim ki bütün bu biyolojik tehlikeler bertaraf edilebildi, bu sefer de etik açıdan birçok sorun yaşanabilir. Zengin aileler tarafından laboratuvar ortamında üstün özellikler taşıyan çocuklara sahip olunurken diğer tarafta bu imkanlardan faydalanamayan normal insanların bulunduğu bir toplumda hala insan haklarından bahsedebilecek miyiz? Günün birinde DNA’mızın sınırlandırmasından azat olduğumuzda gerçek özgürlükten bahsedebilecek miyiz? Kromozomları ebeveynleri tarafından belirlenen bir insan gerçekten özgür müdür?

Daha da Fazla

İnsan olmamızın sorumluluklarından birisi de yaşadığımız zamanın teknolojik gelişimlerini kavrayabilmektir. Teknolojik evrimin canlıların evriminden çok daha hızlı ilerlediğini belirten McKıbben, bu bölümde robot teknolojisinin ve nanoteknolojinin gelişimini anlatmaktadır. Robotlar insan beyni baz alınarak üretilirler. McKıbben’a göre yapay zekaya sahip robotların artık insanları geride bırakabileceği kadar donanım kazandığı ilginç bir zaman diliminde yaşamaktayız. 1996 yılında satranç şampiyonu Kasparov’un Deep Blue adındaki bilgisayar ile karşılaşmasında bilgisayarın dakikada iki yüz milyon muhtemel pozisyonu hesap ederek Kasparov’u mat etmesi robotların insanlardan daha akıllı varlıklar olarak hayatımıza girdiklerinin habercisiydi.

Geleceğimize yön veren teknolojilerden birisi de nanoteknolojidir. Nanoteknoloji bir minyatür teknolojisidir. 24 ciltlik Britannica Ansiklopedisi’nin bir toplu iğne başı kadar minik bir metal alana yazılmasını hayal edin. İşte bu teknoloji nanoteknolojidir. Nanoteknolojide atomların konumlarıyla ilgilenen kimya bilimi ve bilgisayar teknolojisi bütünleşerek istenen her tür materyal elde edilebilir. Bu nedenle nanoteknolojinin uygulama alanı oldukça geniştir. Uzay endüstrisinden, sağlık alanına kadar birçok alanda kullanılabilir. Kopyalayıcı makineler ile bir tutam yeşil ot, sığır eti veya patates üretebilmeniz mümkündür. Organik ve inorganik materyal üretiminde nanoaygıtlar için gerekli olan şeyler ham madde ve atomların kimya kanunlarına göre bağlanmalarına komut verebilecek bir programdır. Bu sayede ne isteniyorsa elde edilebilir. Toprağa, suya, güneş enerjisine ihtiyaç duymadan birçok besin elde edilebilir. Tıbbi nanorobotlar ise damarlarımızın içinde dolaşarak yeni hücrelerin hatta organların oluşumunu sağlayabilirler, vücudumuzdaki patojenlere saldırıp yok edebilirler. Nanoteknolojinin insanlığa birçok faydası olsa da nanorobotlar konusunda endişe uyandıracak birtakım durumlar da söz konusudur. Damarlarımız içinde dolaşan bu mikroskobik ölçekteki robotlar ile sinir hücrelerine müdahale edilerek insanın zihnine hükmedilebilir. McKıbben bu noktada robotların mı önce insanlaşacağını yoksa insanların mı önce robotlaşacağını tartışarak, gelecekte insan ve robot kelimelerinin arasında ayrım kalmayacağına dikkat çekmektedir. 

Gelişmekte olan bu teknolojilerin endişe veren diğer bir tarafı da gri çamur problemi olarak adlandırılan bir ekosistem felaketidir. Nanoteknolojinin yoğun kullanımı ile dünya giderek bir robot çöplüğüne dönüşebilir ve gri planktonlar doğanın dengesini tamamen bozabilir. Gelişen bu teknolojilerin insanı tehdit eden başka bir yönü ise insan işgücünün robotlar tarafından ele geçirilmesidir. Bütün bu gelişmeler uzak bir ihtimal olarak düşünülse de insanların daha doğdukları günden itibaren işsiz ve emekli olacağı günler bir gün kapımızı çalacaktır.

Yeterli mi?

Bu bölümde genetik mühendisliği ve nanoteknoloji alanındaki gelişmelerin hızı bir aracın bir yere çarpma ihtimali ile tehlikeli bir hızla ilerlemesine benzetilmektedir. Araştırmalara göre bu ilerlemeye rağmen insanın iç huzuru ve ruhsal mutluluğu düşüş göstermektedir. Bu nedenle McKıbben bu bölümde insan olmanın ne anlama geldiğini derinlemesine irdelemektedir. Tekno ütopikler insanı tüm zaaflarından arındırıp, insana ölümsüzlüğü kazandırmanın yollarını arıyorlar fakat yeni ölümsüz insanlar artık bize benzemeyecek ve yeni bir tür olacaktır. Oysa ki insan öleceğini bilen ve ölüm gerçekliği ile kim olduğunu sorgulayabilen bir varlıktır. Öldükten sonra bir başka dünyaya doğduğuna inanan insan için ölüm sıkıntı kaynağı olmaktan çıkar ve hayata derin anlamlar yükler. Genlerin tanrısı insana her zaman onu iyiye ve sağduyuya yönelten güçlü bir idrak vermiştir. İnsan potansiyelindeki bu gücün farkında olmalı. Daha iyi bir hayata sahip olmak için genetik biliminin operasyonlarına ve nanoteknolojiye, akıllı robotlara ihtiyacımız yok. Dünyayı ve kendimizi kurtarmak için yapmamız gereken şey; daha iyi bir insan olabilmek için kendimizi değiştirebilmektir. Üstelik genetik mühendisliği insanın ömrünü belki bir parça uzatabilir fakat ölümsüzlük gibi bir rüyayı gerçekleştirmesi mümkün görünmemektedir.

‘Yeterli’ Diyebilmemiz Mümkün mü?

Teknolojik gelişimin durdurulamayacağını savunanlar teknoloji cininin artık şişeden çıktığını dile getirir. Cin şişenin dışında bulunabilir fakat en azından şişenin etrafında sıkı bir kafes inşa edebiliriz. Bilim adamları yeni teknolojileri ahlaki açıdan sorgulayabilecek fikirler ileri sürmezler. Bilim adamlarının ilgilendikleri şeyler hangi kromozomların hangi tip proteinlerin yapımından sorumlu oldukları gibi teknik meselelerdir. Bilim adamlarının uygulamalarının doğru olup olmadığına karar verebilen ve bu çalışmalara yasak getirebilenler hükümetlerdir. Demokrasinin hâkim olduğu ülkelerde insanlar mesela genetiği değiştirilmiş gıdaların tüketimine karşı eylemlerde bulunabilirler. Bu protestolar dünya çapında yaygınlaşırsa etkili de olabilirler. McKıbben’a göre bilgelikten ve hikmetten uzak olan bilimsel çalışmalara karşı yapmamız gereken şey, özel alanlarımızı ve hayatın anlamını korumaktır.

Yeterli!

Tekno ütopikler ölçüsüz ilerlemeyi evrimi baz alarak aklamaya çalışırlar. Oysa organizmaların evrimi bir noktaya kadar devam eder ve durur. Yirmi yaşına kadar boyu uzayan insan boyunun uzaması durduğunda küçülmez. Biyolojik yapımız gelişimini tamamladığında insanın olgunlaşma süreci başlar. İnsanın olgunlaşması kendisini sınırlandırabilme yeteneğine bağlı olarak gelişir. Bilinç sahibi insanı benzersiz yapan tek şey; arzularını dizginleyebilmesidir. İnsanoğlu yapmaması gereken şeylere dur demesini bilen, ‘’yeter!’’ diyebilen tek varlıktır. Olgunlaşmak insanın en zor deneyimidir. Toplumlarda bireyler gibi olgunlaşabilirler, teknolojinin sınırsız büyümesine kapılmak yerine insanlığa hizmet eden bir olgunlaşma sürecini tercih edebilirler ve tekno bağnazlara ‘’yeterli!’’ diyebilirler.

Eser yeterli bölümü ile son bulmaktadır. Yazar kitap boyunca teknoloji ve ilerleme karşıtı gibi görünse de asıl endişesinin bu gelişmelerin zarar veren yönüyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde genetiği değiştirilmiş birçok gıda artık sofralarımızda mevcut ve bu gıdaların insan organizmasında olumsuz etkiler oluşturabileceği biliniyor. Genetik modifikasyon ve klonlama çalışmalarının birçok hayvan üzerinde de uygulamaya devam edildiği biliniyor. Bugün bilinen ve yazarın endişelerini haklı çıkaran bir gerçeklik daha var. Dünya genelinde gen düzenlemesi çalışmalarının insanlar üzerinde kullanılmasının yasak olduğu bilinse de Çin’de bu yasak 2018 yılında delinmiş ve ilk GDO’lu yani gen düzenlemesi uygulanmış, tasarım ikiz bebekler dünyaya getirilmiştir. Bill McKıbben’ın henüz 2003 yılında kaleme aldığı bu eseri ‘insanötesi’ (posthuman) bir dünyaya açılan kapının habercisi konumunda olmuştur ve bugün mevcut manzarada görünen o ki; cin şişeden çoktan çıkmış ve onu zapt etmek de artık zor görünmektedir.

 

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar