Peygamberle Dirilmek

Dinde olmayan bâtıl hükümler, helal ve haramlar çıkararak dini özünden ve aslından saptırmak, kendine özgü inançları ve uygulamaları olan "batıl bir din" meydana getirir.

Peygamberle Dirilmek

Dinde olmayan bâtıl hükümler, helal ve haramlar çıkararak dini özünden ve aslından saptırmak, kendine özgü inançları ve uygulamaları olan "batıl bir din" meydana getirir.

Kur'an'i Hayat Dergisi

"Kim sünnetimi ihya ederse, beni ihya etmiş olur. Kim beni ihya ederse Cennette benimle beraberdir." Hz. Muhammed (as)

Yüce Allah, din ahlâkının anlaşılması ve uygulanması için her topluma mutlaka bir elçi göndermiştir. Gönderilen her peygamber ve elçi, Allah’ın sözlerini iletir, buyruklarını tebliğ eder. Allah, bu kutlu insanlara tâbi olmayı emreder. Hiçbir peygamberin sünneti, kendisine vahyedilenin dışında ayrı bir kaynak değildir. "Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik." (Nisa 4; 80) ayetiyle Yüce Allah, dinini tebliğ için gönderdiği peygamberlere itaatin, Kendisine itaat etmek olduğunu bildirir.

Diğer peygamber ve elçiler gibi Peygamberimiz Muhammed (as) da Allah'ın kutlu dinini tebliğ etmek üzere gönderilmiştir. Allah, "Biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 21; 107) buyurmuş ve onu kıyamete kadar bütün insanlığa peygamber kılmıştır. Ona itaat etmek, saygı ve sevgi göstermek, onun sünnetine uymak, iman sahipleri için yerine getirilmesi gereken önemli yükümlülüklerdir.

"Hayır öyle değil. Rabbine andolsun. Aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa 4; 65)

Yukarıdaki ayetten açıkça anlaşıldığı gibi Peygamberimizin (as) uygulamaları Kur'an gibi kesin hüküm kaynağıdır. Çünkü sünnet, Kur'an’ın yorumu, açıklanması ve hayata geçirilmesinin diğer adıdır. “Sünnet” ile kast edilen, Hz. Peygamber’in takip ettiği yol; yani Kur’an yolu, İslam yoludur.

Vahyini insanlara iletme şerefi, her elçisine Allah tarafından bizzat verilir.  Allah, göndereceği vahyi insanlara ulaştırmak üzere seçmiş olduğu elçilerinin görev tanımlamasını Kur’an ayetlerinde vurgular;

Biz elçileri, müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında (başka bir amaçla) göndermeyiz. İnkâr edenler ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar. Onlar Benim ayetlerimi ve uyarıldıklarını (azabı) alay konusu edindiler. (Kehf 18; 56)

Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kâfir olan bir topluluğu hidayete erdirmez. (Maide 6; 67)

Kur’an ve sünnet birbirinden ayrı iki hüküm kaynağı değildir. Kur’an'da ‘sünnet’ ifadesi yalnızca sadece Allah’a isnat edilerek kullanılır. Peygamber (as), Kur’an’ın yaşayan örnekliğidir. Aldığı vahyi tebliğ eden Peygamberin, tebliğinden farklı şeyler söylemesi, eksik görerek hüküm ilave etmesi düşünülebilir mi?

“İnsanlara ne oluyor ki, alışverişlerinde Kitabullah’ta (Kur’an’da) bulunmayan şartları koşuyorlar? Kitabullah’ta olmayan bir şart koşana bu helal olmaz. Böyle biri yüz şart da koşacak olsa Allah’ın şartı daha doğru, daha sağlamdır.”[1]

Allah, Kur’an’da yine bu konuya, “Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik. O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. Çünkü o Kur'an, Allah'tan sakınanlar için bir öğüttür. (Hakka 69; 44-47) ayetiyle vurgu yapar.

Yüce Allah, Peygamberine "... Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma..." (Maide 5; 48) buyurarak müminlerin ölçüsünün ve yol göstericisinin, indirdiği hükümler olduğunu bildirir.

Kur'an'ın açık hükümlerini değiştirmek, ayetlerde 'ima' olduğunu iddia ederek, kendince 'ima'dan farz çıkarmak. Kur'an ayetlerini ima ile yorumlamak, Allah katından olmayan hükümler üretmek, Allah'a karşı yalan söylemektir. Dinde olmayan bâtıl hükümler, helal ve haramlar çıkararak dini özünden ve aslından saptırmak, kendine özgü inançları ve uygulamaları olan "batıl bir din" meydana getirir.

Allah, “Her şeyi açıkladım, Kur’an noksansızdır” buyururken, -haşa- “Kur’an eksiktir” demek, Allah’ın Kitabı’na âdeta meydan okumaktır. Peygamberine iftiradır. Çünkü;

Allah… Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf 18; 26)

Allah “Dininizi tamamladım” buyururken, “Kur’an’ın hadise ihtiyacı vardır” diyenler, Peygamberimize Kur’an’ın -haşa- eksik kısımlarını tamamlama görevi mi atfediyorlar?

De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, her şeyi bilendir." (Hucurat 49; 16)

Örnek Ahlâk

Resûlullah (as), “Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab Suresi, 21) ayetiyle bildirildiği üzere bizim için en güzel örnektir.

Hz. Aişe(ra), Resulullah (as)'ın güzel ahlâkını, "Çirkin söz söylemezdi. Hayâ, terbiye ve nezakete aykırı bir davranışta bulunmazdı. Çarşı ve pazarda yüksek sesle konuşup gürültü çıkarmazdı. Kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Affeder, bağışlardı"[2] ifadesiyle övüyor. Ve O'nun hayatının, Kur'an ahlâkının hayata geçmiş hâli olduğunu şu sözleriyle tarif ediyor:

"Resûlullah'ın ahlâkı... Mü'minun sûresini okuyabiliyor musun? Bu sureyi onuncu ayetine kadar oku! İşte Allah'ın Resulü'nün ahlâkı böyle idi."[3]

Peygamberimiz(as), Allah'a olan kuvvetli imanı ile görevini en güzel şekilde yerine getirmiş, insanları Allah'ın yoluna, hidayete davet etmiş ve çağrıya icabet eden samimi insanların yolunda rehber olmuştur. Allah’ın resûlü, tüm insanlığı kendisine hayat verecek şeylere çağırır. Ancak yalnızca icabet ve itaat edenler rahmete kavuşturulurlar. Ayetlerle haber verildiği gibi;

“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfal 8; 24)

"Benim tebliğ ettiklerimi, beni görenler (şahid olanlar) görmeyenlere tebliğ etsin, duyursun."[4]

Peygamberimiz(as), Allah'a olan kuvvetli imanı ile görevini en güzel şekilde yerine getirmiş, insanları Allah'ın hayat veren yoluna, hidayete davet etmiş ve çağrıya icabet eden samimi insanların yolunda ışık olmuştur. Son dört yüzyıldır insanlık, O'nun sahip olduğu üstün ahlâk ilkelerini yakalama gayreti içindedir.

Samimi müminlerin yapmaları gereken, Peygamberimiz (as)'ın kendilerini hayat verecek bir yola çağırdığının bilincinde, onun yoluna uymaları ve sünnetini kendilerine rehber almalarıdır.

Tüm insanlara güzel ahlâkı ile örnek olan, onları güzel ahlâka davet eden Peygamberimiz (as)’ın izinden giden samimi müminlere, Allah yardım edecek, yollarını açarak onlara başarı verecektir.

Nasıl Dirileceğiz?

Peygamberimiz (as)’ın sünneti, onun gibi Kur'an’ı yaşamak, ona itaat etmektir. Onun gibi yaşamak, O’nun gösterdiği çabanın bir benzeri ile Kur'an'ı dünyaya yaymaya çalışmak, ahlâk olarak gücümüzün yettiğinin en fazlasıyla O’na benzemek için gayret etmek demektir.

Peygamberimiz (as), devlet yönetiminden ticarete, eğitimden sosyal dayanışmaya kadar birçok konuda bizi bilgilendirir. O'nun sünnetinin en belirgin özelliği, kolaylığıdır. "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" (Buhari) buyurarak bu gerçeği ifade eder. Peki, kolay olduğu halde neden zor görüyoruz? O’nun sünnetini gereği gibi yaşadığımızı söyleyebilir miyiz?

"Kim sünnetimi ihya ederse, beni ihya etmiş olur. Kim beni ihya ederse Cennette benimle beraberdir" buyuruyor Peygamberimiz(as) ve sonsuza kadar O’nunla birlikte olma müjdesi veriyor. Peki bizler, sünnetini gereği gibi ihya edebiliyor muyuz?

Resûlullah (as), Allah'ın kendisine indirdiğinden başkasına uymayacağının kararlılığı içindedir. Bu kararlılıkla hak dini, en güzel ve en doğru şekliyle insanlara bildirir. Bizler ise zaaflara, hırslara, tutku dolu isteklere sahibiz. Dini kabul etmemize rağmen bu zayıflıklarımıza zaman zaman yeniliyoruz. Zaaf ve tutkularımızı terk edeceğimiz yerde dinin hükümlerini terk ediyoruz.  Eşimizin-dostumuzun, akrabalarımızın nasıl karşılayacağından emin olamadığımızdan, dinin bazı hükümlerini yerine getirmekten çekiniyoruz. Dine uygun olmayan kimi alışkanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz. 

Allah'ın buyruğu olan yardımseverliği hayatımızın her anında sergileyebiliyor muyuz? Esirlere, yolda kalmışlara, zorluk içindeki yoksullara, yetimlere ne kadar yardım ediyoruz? İhtiyacımızdan artakalanını infak etmemiz gerekirken, bu sorumluluğumuzu gereği gibi yerine getiriyor muyuz? Peygamberimiz (as), "İnfak et, arşın Rabb'i eksiltir diye korkma" buyururken biz vicdanımızı devreye sokarak gerçekten ihtiyacımız olanı mı ayırıyoruz, yoksa eksileceğinden korkarak yığıp biriktiriyor muyuz?

Peygamberimiz (as), "…Şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin." (Kalem 68; 4) ayetinde de belirtildiği üzere çok güzel ahlaklı, şefkatli, anlayışlı bir insandı. Müminlerin sorunları ile ilgilenir, imanlarını artırmaları yönünde onlara hatırlatmalar yapardı. Onların sıkıntıya düşmesi gücüne giderdi. "Ve müminlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger." (Şuara 26; 215) ayetinde vurgulandığı üzere şefkat dolu ve esirgeyiciydi. Bizler ise onun güzel ahlâkını tanımak, ona benzemek, ahirette onunla yakın olabilmek için ne kadar çaba gösteriyoruz? En güzel örnek yanı başımızda iken bizler kendimize başkalarını örnek alıyor, onların davranışlarına, konuşmalarına, giyim tarzlarına özeniyor, onlar gibi yaşamaya çalışıyoruz. İnsanları doğru olana, en güzel ahlâk ve tavra özendirmek önemli bir sorumluluğumuz iken kendimiz bu güzel ahlâkı yaşamak için ne kadar çaba içindeyiz?

Rabbimiz, "Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır” (Haşr 59; 9) buyurarak Ensar’ı övüyor ve bize örnek gösteriyor. Bizler ise din kardeşlerimiz için ne kadar fedakârlıkta bulunuyoruz?

Peygamberimiz (as), "Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık lâf ebesi olanlara. Yazık günahlarına bilerek devam edip, istiğfar etmeyenlere" ve "merhamet etmeyene merhamet edilmez"[5] buyuruyor. Peki, bizler şefkatli ve merhametli olmayı ne kadar önemsiyoruz? 

"Allah refikdir (merhametli ve şefkatli), rıfkı sever ve rıfka mükabil verdiğini başka hiçbir şeyle vermez.”[6] sözleriyle bizi uyarırken Resûlullah, biz O'nun şefkatli ve merhametli kişiliğini ne kadar örnek alıyoruz?  Allah'ın rızasını kazanıp, aramızdaki kardeşlik bağlarının artmasına ve güçlü bir birlik olmamıza vesile olacak olan bu duyguları ne kadar yoğun yaşıyoruz?

Hepimiz aynı peygamberin ümmeti olma bilinci ile ona lâyık birer mümin olmaya çalışırsak, yeryüzünde barışın ve esenliğin kaynağı olabiliriz. Bu yüzden çıkış yolumuz, Allah’ın Kitabına ve Peygamberimiz (as)'ın sünnetine sımsıkı sarılmaktır, asla bırakmamaktır. O'nun tebliği kıyamete dek geçerlidir. O'nun tebliği bizim de tebliğimiz, O’nun tevhid mücadelesi bizim de tevhid mücadelemizdir.

Hz. Ebu Bekir(ra) şöyle der: "Yüce Allah, Muhammed aleyhisselama dinini ayakta durduracak, buyruğunu açıklayıp hâkim kılacak, tebliğ görevini yerine getirecek ve Allah yolunda savaşacak kadar ömür yaşattıktan sonra, O'nu vefat ettirdi."

... Ancak O, hâlâ diridir. Bize düşen; O'nun gibi örtümüzden sıyrılmak, dirilmek, kalkıp uyarmaktır.

 

[1] Buharî, Mesacid 70, Zekat 61, Büyu 67, 73, Itk 10, Mekatib 2, 3, 4, 5, Hibe 7, Şurut 3, 10, 13, 17, Talak 16, Kefaratü’l-iman 8, Feraiz 19, 20, 22, 23; Müslim, Itk 5, (1504); Ebu Davud, Itk 2, (3929-3930); Nesai, 85, 86 (7, 300); Tirmizi, Büyu 33, (1256), Vesaya 7, (2125); İbn Mace, Itk 3, (2521

[2] Ebu Davud

[3] Buharî

[4] Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 398

 

[5] G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis

[6] Kütüb-i Sitte

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar