Zümer: “Zümreler” Simgesi

Zümer Suresi, bir içerik analizine tabi tutulduğunda, en az dört konuda zümrelerin farklı özelliklerinin ele alındığını görmekteyiz.

Zümer: “Zümreler” Simgesi

Zümer Suresi, bir içerik analizine tabi tutulduğunda, en az dört konuda zümrelerin farklı özelliklerinin ele alındığını görmekteyiz.

Kur'an'i Hayat Dergisi

İslam’ın Mekke döneminde tebliği, zaman içinde toplumda bölünmeye yol açmış ve açıkça belirli bölükler (zümreler) ortaya çıkmıştır. Zümer Suresi, işte bu bölüklerden bahseden bir pasajdır. Toplam 75 ayetten oluşan surenin son ayetlerinde (71-73) “zümreler”den bahsedildiği için sure bu isimle adlandırılmıştır. Ayrıca bu sure, “Guraf Suresi” olarak da anılmaktadır. Bu isim, surenin 20. ayetinde geçen “cennet köşkleri” (guraf) ibaresinden kaynaklanmıştır. Surenin içeriği ile uyumlu olduğundan biz “Zümer” isimlendirmesini daha isabetli buluyoruz.

Zümer Suresi, bir içerik analizine tabi tutulduğunda, en az dört konuda zümrelerin farklı özelliklerinin ele alındığını görmekteyiz. Surenin başlangıcında “zümrelerin akide” yapılarıyla ilgili bir giriş yapılmakta, surenin son ayetlerinde ise “zümrelerin akıbetleri” işlenmektedir. Surenin orta kesimlerde ise, bir yandan “zümrelerin psikolojileri” diğer yandan da “Tanrı tasavvurları” ele alınmaktadır. Burada söz konusu olan zümreler, aslında “müşrikler” ve “müminler”den başkası değildir. Mekke’de temel akidevi ve toplumsal ayrım bu iki zümre arasındadır.

Zümrelerin akide yapılarını incelenirken rahatlıkla “halis din” ve “sahte din” ayrımı yapılabilir. Müminlerin akideleri hakkında birçok ayet, halis dinin ne olduğu şu şekillerde tarif etmektedir:

“(Ey Muhammed!) Şüphesiz biz o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et. İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır.” (39:2).

İlerleyen bölümlerde Peygamberin ağzından bu kez şu ifadelerin sarfedilmesi gerektiği vurgulanmaktadır:

“De ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” “Bana, Müslümanların ilki olmam da emredildi.” De ki: “Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım. ”De ki: “Ben dinimi Allah’a has kılarak sadece O’na ibadet ediyorum.” (39:11-14).

Söz konusu ayetlerde “halis din”in niteliği, sadece Allah’a yönelmek ve ona ibadet etmek olarak tanımlanmaktadır. Bunun zıddı, “sahte din” olarak adlandırabileceğimiz akidevi yapının tanımı ise şöyle yapılmaktadır: “O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” (39:3). Demek sahte din Allah’ı bırakıp, bir takım düzme ortaklara ya da aracılara yönelmekten ibarettir. Bunun gerekçesi ise, onların kendilerini Allah’a yakınlaştıracakları inancıdır. Bu akide de, daha sonra değineceğimiz üzere “uzak Tanrı” tasavvuru hakim bir algıdır.

Zümer Suresi’nde ele alınan ikinci konu, “zümrelerin psikolojileri”dir. Müşriklerin din psikolojisi, sıkıntı ve genişlik ya da zarar ve nimet hallerine göre farklı şekiller almaktadır. “İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” (39:8). Burada insandan kasıt, müşriklerdir. Kur’an’da genel olarak “insan”dan bahsedildiğinde, aslında negatif bir insan tipi olan müşriklerden bahsedilir. Adeta müşrik insan psikolojisi “kitlelerin psikoloji” olarak lanse edilir.

Zümer Suresi, bu vesileyle rızkın önemli bir imtihan aracı olduğunu bildirmektedir: “Bilmediler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır.” (39:52).

Ne var ki müşrik insan tipinin sıkıntı ve genişlik konusundaki mülahazası ben merkezlidir. “İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir” der. Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler.”

Mümin insan, sıkıntı ve bolluğun bir imtihan vasıtası olduğunun farkındadır. Hangi durumda olursa olsun, o şükretmesini bilir. Sıkıntı da bolluk da onun akidesinde ve Allah ile olan ilişkisinde bir değişmeye yol açmaz. Mümin psikolojisinde Allah ile birlikte olmak ve O’nunla sorunları aşmak fikri belirleyicidir. Şüphesiz ki Allah’a dayanan, güçlü bir sığınak noktasına dayanmıştır ve arkasında Allah’ın olduğunu bilerek sorunlarla baş etmede her zaman iyimser bir tutuma sahip olacaktır.

Zümer Suresi’nin üçüncü konusu, “zümrelerin Tanrı tasavvuru”dur. Müşrik zümreler ontolojik anlamda bir Allah fikrine sahiptirler. “Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?” (39:38). Fakat buna rağmen onlar Allah yerine başka mercileri de takdis ederler. Bu, onların “uzak Tanrı” tasavvuruyla ilgili bir meseledir. Allah’ı çok soyut ve uzak gördükleri için bazı aracı ve düzme ilahlara ibadet ederek O’na ulaşacaklarını düşünürler. Aracılar ve bunların şefaat edeceklerine dair inanç, “Amaç kutsal ise, ona götüren araçlar da kutsaldır” ilkesine dayanır. Bu dinler tarihinde sıkça karşımıza çıkan bir sapmadır. Şirk, yeni bir din veya akide değildir. O, tevhidi akidenin yozlaşmasıyla ortaya çıkan ve dolayısıyla temelde tevhide dayalı bir inançtan türeyen bir bidattır.

Mümin insanın Tanrı algısı, salt tenzih ya da salt teşbihten uzaktır. O, Allah’ın Zatı’nı tenzih eden ve sıfatlarını da teşbih eden, yani “zıtları terkip eden” (İbn Arabi) bir zihniyete sahiptir. Bu nedenle o şöyle der: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.” (39:38). Yine o şuna inanır: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” (39:44).

Son olarak Zümer süresi, “zümrelerin akıbeti” hakkında da bilgi verir. Müşriklerin akıbeti şöyle resmedilir: “İnkâr edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da, “Evet geldi” derler. Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. Onlara şöyle denir: “İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!” (39:71-72). Bu ayetlerde akıbet ile bu akıbeti hazırlayan temel faktör açıklanmıştır. “Büyüklük” ya da “üstünlük sendromu”, müşrik insanın temel sorunudur. Bu sorun onu kötü bir akıbeti hazırlamaktadır.

Müminlerin akıbetini ise, Zümer Suresi’nin son ayetleri şöyle anlatır: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedî kalmak üzere buraya girin. ”Onlar şöyle derler: “Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah’a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!” Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir.” (39:73-75).

Bu ayetlerde güzel akıbetin temel etkeni olarak “Hamd” ifade edilir. Hamd, övülmeye değer olan Yüce varlığın sadece Allah olduğunu bilmek ve bu bilinçle yaşamaktır. “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.”

      

    

 

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar