Kadının Hak Arayışı

Ataerkil toplum yapımız, uydurulmuş din anlayışı ve bunlardan şekillenen gelenek görenek ve törelerimiz; mağdurlar, ezilenler, haksızlık yapılan ve suistimal edilen kategorinin belki de başına kadını almış.

Kadının Hak Arayışı

Ataerkil toplum yapımız, uydurulmuş din anlayışı ve bunlardan şekillenen gelenek görenek ve törelerimiz; mağdurlar, ezilenler, haksızlık yapılan ve suistimal edilen kategorinin belki de başına kadını almış.

Kur'an'i Hayat Dergisi

                                                                              

Kadının hak arayışı; “feminizm”, entelektüel Müslüman kadının Kur’an üzerinden hak arayışı “İslami feminizm” ve Amine Wedud’un hermenötik metoduyla tefsir yorumunu ele alacağız.

Yeryüzünün öznesi insan; yaşamın her döneminde hak-hukuk, özgürlük, adalet kavramlarının tesisi ve icraasını talep etmiş, bu uğurda canhıraş mücadele vermiş. Öte taraftan da zulüm, sömürü ve bozgunculuğun ana karakterini oluşturmuştur. Ve çoğunlukla güçlünün zayıfı ezdiği beşerî düzende ezilen, sömürülen, zulmedilen ve suistimal edilen kadın ve çocuk kimlikleri olmuştur.

İnsanın maddi manevi dünyasında tüm sorunlarına çözüm için, fıtri vasıfları göz önünde bulunduran vahiy, tevhid yörüngesinden kayanların elinde de bambaşka yerlere taşınmış, din adına haksızlıklar ve zulümler yapılmıştır.

Ataerkil toplum yapımız, uydurulmuş din anlayışı ve bunlardan şekillenen gelenek görenek ve törelerimiz; mağdurlar, ezilenler, haksızlık yapılan ve suistimal edilen kategorinin belki de başına kadını almış. Bizler de hızlı yaptığımız bu girişe; entelektüel Müslüman kadın, akademik düzey ve zeminde Kur-an’ı yeniden yörüngesinde işleyip, kadını hakettiği konuma tekrardan yerleştirmenin çaba ve cehdini veren “bilinç” hareketini ve bu mücadelenin önde gelen isimlerinden Amina Wedud’un tefsire bakış metodunu ele alacağız.

Batıdaki kadının hak arayışı; feminizm, Fransız ve Amerikan devrimleriyle beraber 18.yy. sonlarında İngiltere’de “sosyo-kültürel ve politik” yaşamda yer edinmiş maksadıyla çıktı. Latince bir kelime olan “femina”dan türemiştir. “feminizim” kavramı ilk olarak sosyal filozof Charles Fourier tarafından kullanılmış. Charles Fourier (1772-1837) sosyal olarak gelişmenin tek yolunun, kadınlara daha fazla özgürlük verilmesi olduğunu savunmuştur. 18.YY.’daki felsefi tartışmaları kadın dünyasında gelişmelere ve modern feminist düşüncenin doğuşuna katkı sağlamıştır. Yeni toplumda kadına da yer veren Locke gibi liberal teorisyenler ve Montesqui ve Rousseau, Concardet gibi aydınlanma düşünürleri feminist düşünceye kadının toplumdaki rolü, hakları gibi birçok malzeme vermiştir. Bu dönemim düşünsel akımı kadınların sistematik bir şekilde örgütlenmesini ve 19.yy.dan itibaren de uluslararası arenada özgün fikirler geliştirip söz sahibi olmaya dair bir yöne kaydırmıştır.

Bugün Batı anlayışlı feminizm “cinsel özgürlük” toplumsal cinsiyet rollerinin yıkılması, “kürtaj özgürlüğü” ve LGBT özgürlüğü zemininde bütünleşen ve zaman içinde yapısal, görüşsel olarak çeşitli değişimlere uğramış olup, mücadele farklı vizyon ve forumlara evrilmiştir.

Müslüman Ülkelerdeki “İslamcı Feminist” Oluşumun Tarihsel Süreç ve Gelişimi:

Kadın sorunlarının birçok forumuyla ele alındığı ve İslamcı feminizm başlığı altında yürütülen çalışmalar; dinamikleri ve referansını Kur-an ve İslam kültürü içinde ele alıp şekillendirmeye çalışması onu Batı feminizminden ayıran en önemli unsurudur.

Asr-ı saadet döneminin hakkaniyetli ve adaletli toplumsal yapısından yola çıkıp, vahyin indiği o dönemde insan-insan ilişkileri bağlamını adalet ve hakkaniyet düzleminde ele alan ve yaşama dönüştüren bu ilahi döngünün neden zamanla ve günümüze kadar kadın aleyhine dönüştüğünün savaşını verir.

Aslında bu artık, yaşamın her alanında “oku”yabilen kadının düşünce dünyasında ve tecrübesinde oluşan “ bilinç” ve düzeyli farklılığıdır.

Şunu belirtmekte fayda var; Batılı feminist yaklaşım ile İslamcı feminist arasındaki en büyük fark, Batılı feministler aile mefhumunu hedef tahtasına oturturken İslamcı feminist, aile kurumunu tüm saygınlığı ve değerleriyle muhafaza edip, kadın hakları üzerinde yoğunlaşmış, Kur’an’ın verdiği konumun yerinde görülmesi mücadelesini vermiştir.

Entelektüel İslamcı feministler, İslam ülkelerinde kadın hakları ihlallerinin İslam hukukunun ataerkil söylemden ve uydurma hadislerin de yine ataerkil düşüncenin yaşamı şekillendirmesinden kaynaklandığı düşüncesindedir.

1970’lerden sonra gelişen İslamcı feminist mücadele, entelektüel Müslüman kadının kendi ürettiği teolojiye paralel, akademik bir kavram ya da tamlama üretmeleri konuyu ve davayı Batı menşeili bir tanım üzerinden çıkarıp, kendine özgü kılması ve tamamıyla kendini ifade etmesi açısından önemli bir durum olarak görüyorum.

Müslüman ülkelere baktığımızda İslami feminizm söylem ve hareketlerinin 19.yy.’da Batılılaşma/modernleşme çabalarına denk geldiğini söyleyebiliriz. Ve bu dönemde Osmanlı (Türkiye)  Mısır ve İran’da her ne kadar kültürel ve sosyal farklı tecrübe ve yaşantılar söz konusuysa da buluştukları nokta aynıydı. Konumlandırıldıkları yeri eleştirel düşünceye dayandıran bu kadın hareketleri, İslam kültürü ve dinamikleri içinde gelişen bir “bilinçlilik” kazandı.

Nasıl ki Ortaçağ Avrupa’sını sonlandıran, aydınlanma çağını başlatan aydın insan hakları erkek savunucuları, entelektüel Müslüman yazar ve düşünürlerin de kadınların bu hak mücadelesinde benzer bir misyonu yüklendiklerini ve etkilerini görmekteyiz.

Kasım Emin’in “Tahrir’ül Mer’e” ve Halil Hamit’in “İslamiyette Feminizm” veya “Alem-i Nisvan’da Müsavat-ı Tamme” kitapları bu alanda gösterebileceğimiz eserlerdir.

Ancak burada bir şeyin altını çizmek gerekir. İslam ülkeleri içinde bulundukları siyasal-sosyal-kültürel farklılıkları göz önünde bulundurup, kendi özgül sorunlarıyla yüzleşmek durumundadır.

Baskın dini kimlik ve dünya görüşü seküler Müslüman kadın kimliği her ne kadar “kültürel kimlik” tamlamasında birleşseler de düşünsel ve üretkenlik noktasında dini kimlikleriyle baskın olanın İslamcı kadınların olduğunu söylemek mümkün.

Seküler Müslüman kadınlar olarak; Fatıma Mernissi, Nevval El- Saadawi, Nilüfer Göle’yi, İslamcı Feminist kadınlara; Amina Wadud Muhsin, Aziza El- Hıbri, Asma Barlas, Hidayet Şefkatli Tuksal isimlerini verebiliriz.

Toplumda Müslüman kadınların ve statülerinin özgünlüğünü ve eşsizliğini vurgulayıp İslam’ın kadını, itibar ve saygıyla ele aldığını ve kadınlara eşit haklar verdiğini savunmuşlardır.

Al- Faruqi’ye göre sorun ne İslam’da ne de onun geleneğindedir. Yabancı ideolojilerin Müslüman toplumlar üzerindeki dayatması, cahillik ve gerçek islam’ın çarpıtılmasıdır.

Cihan Aktaş’a göre İslam tarihinde sadece Asr-ı saadet döneminde kadınlar siyasî, askeri ve kültürel yönlerden etkin roller yüklenmişlerdir. Aktaş, sayılı olan bu yıllardan sonra Müslüman kadınların oynadıkları rollerin zayıfladığını, zaman zaman da bunun tamamen ortadan kalktığını söyler.

Amina Wedud’un Kur’an’da Kadın Konusunu Hermenötik Metotla Yorumlayışı:

Kur’an’ı kadın bakış açısıyla yorumlarken, hermenötik metodu kullanmaktadır. Bu metod, metni, metnin yazıldığı şartlar ve çevre gramatik kompozisyonu ve bütünü ya da dünya görüşü yönünden incelemektedir.

Hermenötik; kavramını ”yorumbilim” olarak Türkçeye çevirirsek, anlaşılmaz olanı anlama ya da doğru anlama, sadece yazılı bir metin için değil, doğrudan insanın en başından beri, çevresiyle ve doğayla olan iletişiminde ifade ve anlam ayırımına gittiğinden yaşamın her alanında ve gündelik yaşamda ihtiyaç duyduğu önemli bir olgudur. Dolayısıyla bir metin, öznelliği içerisinde zaman, mekân, dil ve diğer anlamaya etki eden faktörler nedeniyle okuyucunun zihninde bir yere oturamayabilir. Hermenötik sistemin amacıysa, yorum vasıtasıyla bu amacı aşmaktır. Sözün veya metnin kullanıldığı tarih ve bağlamı yakalayabilmektir. Metin veya söz, tarih ve bağlamından uzaklaştıkça söz ile anlamı da birbirinden uzaklaşacaktır. Parçaları anlamak için bütüne, bütünü anlamak için parçalara başvurmak zorunludur. (Yorum bilgisel döngü) Bu zorunluluk metni ya da üretilen şeyi anlama ve bağlama çerçevesinde anlamayı sağlar. Söz konusu bir kültürse, kültürü kendi zemininde, kendi kurallarıyla çerçevesini dağıtmadan anlamak gerekmektedir.

Wedud, bu hermenötik metoduyla; erkek ve kadın arasındaki eşitlik vurgusunu güçlendirip, yüceltmek yerine İslam’ın yeniden yorumlanması gerektiğini savunur. Ve tarihi perspektif okumalarıyla, geleneksel yorumdaki kadın kimliğini eleştirmiştir.

Müslüman, entelektüel ve akademik kadın kimliğiyle Wedud, Kur’an’ın kadın yorumunda İslami düşünceyi ana unsur olarak ele almış, klasik İslam metotlarıyla yeni sosyal bilim araçlarını bir arada kullanmıştır. 1999 yılında yazdığı, “Kur’an ve Kadın: Kadınların Bakışından Kutsal Metni Okumak “ adlı eserin ortaya çıkmasında etkisi olan Fazulurrahman’ın görüşlerine de yer vermiş, geleneksel tefsirlerdeki kadının ötekileştirilmesi, yaratılışı konu edinen Nisa sûresinin birinci ayetini kadın bakış açısıyla yeniden ele almıştır.

Wedud’un düşünce dünyasına etki eden Fazulurrahman’ın “Etkin Tarih” tezi, Kur’an’ın tarihi ve toplumların kültürel değerlerinin karşı konulamaz yönlendiriciliği ile şekil aldığını söyler. “Kur’an’ın anlaşılması için onun nesnel ortamı şüphesiz ki olmazsa olmaz bir usul der; çünkü özellikle Müslümanlar için mutlak kuramsal olması açısından Kur’an Allah’ın (c.c.) tarih içerisinde cereyan eden durumlara, peygamberin(sav) zihni vasıtasıyla verdiği cevaplar olduğu için bu zorunluluk daha da güçlenmektedir.” (Fazulurrahman,1990)

Wedud, kadını ötekileştirdiğine inandığı, yaratılış ayeti olan Nisa sûresinin birinci ayetini farklı ve geleneksel bir tefsir örneğiyle verelim.

Razi (606/1209) Nisa/1: “Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratıp ve ikisinden de erkekler ve kadınlar meydana getiren Rabbinizden korkun…”

A’raf/189, Rum/20, Hucurat/13 “nefs” terimini “insan” olarak ele alır. Ve Adem’i işaret ettiğini söyler. Bu bağlamda “zevç” (eş) kavramını Adem’in kaburga kemiğinden, onun sükûn bulması için de Havva’yı, yani kadını yarattı, diye yorumlar.

Buradan ilk yaratılanın Âdem yani erkek olduğu, Havva’nın yani kadının da erkekten sonra ve yine onun için yaratıldığını, sonuçta da değeri erkekten sonra arkada kalan, ikincil kadına verir.

Yine Razi’nin: “Kadının zayıf yaratılışta olduğu, çocuğa benzediği o yüzden mükellef tutulamayacağı ancak uygun olan kadının mükellef tutulacağı azap müeyyidesi ile azaptan korktuğu ve böylece kocasına itaat ettiği ve haramlardan sakındığını” ifade eder.

Bu tarz yaratılış gereğini erkeğe isnad eden yorumları Kurtubî, İbn-i Kesir’de vermiştir.

Wedud ise yaratılış ayeti olan Nisa birinci ayeti dört kavram üzerinden işlemiş; ayet, min, nefs ve zevc.

Ayet: Kendi ötesindeki şeylere yönelten işaret, Allah’ın varlığını yansıtması gibi.

Min: Aynı özelliğe sahip, aynı yaratılışta. Bu bağlamda birçok yerde geçen “nefs”, “zevc” gibi… “Eşleriniz sizinle aynı özelliğe sahip ve aynı yaratılışta” şeklinde yorumlanabilir.

Nefs: Tüm insanlar. Gramatik olarak “nefs”, dişil olmasına rağmen kavram olarak ne dişi ne erildir. Eril takılar da alabilir bazen.

Zevc: Genel olarak, “eş” çift manasındadır. Fakat gramer kurallarına göre zevc, erildir. Ve eril sıfat ve fiil takılar alır. Kavramsal olarak ne eril ne dişildir. Kur’an’da ayrıca bitkiler ve hayvanlar için de kullanılmıştır. Kısacası Wedud, yaratılış suresi olan Nisa sûresi birinci ayetini, gramer olarak tahlil etmiş ve bu yönünü tefsir etmiştir. Ayeti cinsiyet temelli yorumların aksine cinsiyetsiz terimlerle açıklamıştır.

Wedud “Kur’an ve Kadın” kitabında sadece kadınla ilgili ayetleri yorumlamıştır. Kadının hak ve görevleri, erkekler gibi kadınların da yaptıkları karşılığında alacakları ceza ve mükafatları ve insan yaratılışı ayetlerini ele almış, yorumlamıştır.

Kadın ayetlerini yorumlarken, Kur’an’ın ruhunu göz önünde bulundurmuş, onun evrensel kurtuluş gayesini, dönemi ve toplum yapısının kültürel taraflarını dikkate alıp, bu yönde ilkeler koymuştur.  Wedud, gelenekselci tefsirleri de, Arap toplumuna özgü meseleleri her dönem ve topluma birebir uygulanmasının yanlışlığına vurgu yapmıştır.

Diyebiliriz ki Amina Wedud Muhsin, erkek egemen bakışın hâkim olduğu, geleneksel tefsiri, modern dönem kadını için tekrardan ele alıp anlamlı bir okuma yapmıştır. Cinsiyete dayalı (gendered) algılanan kadın meselesini, cinsiyetsiz (nötr) terimlerle açıklamış, Arabistan’a özgü sorunların evrenselmiş algısını eleştirmiştir.

Bilhassa vurgulanması gereken husus da şudur; sadece kadın konusunda değil, genel olarak geleneksel tefsirler, ayetleri vahyin indiği dönemin tarihi ve sosyal şartları göz önünde bulundurması ve salt bu yönlü yorumlanmasını eleştiren ve hermenötik yorumlamayı yapan bir tek Wedud olmamıştır.

Tüm çağlara ve insanlığa eşitlik, adalet ve hidayet kaynağı zaman ve mekan üstü ilahi metnin, söz konusu kadın olmak üzere tüm meselelere çözüm bulması, tıkanmaların önünü açması, adına yapılan yanlışların kökten düzeltilmesi için tüm yönleriyle yorumsal bazlı evrensel ve adaletli bir “okuma”nın yapılması gerektiği inancı ve umudunu taşıyorum.

 

 

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar