Ehliyet-liyakat, emanet kavramı ile yakından ilişkilidir. Herhangi bir konuda ehliyet sahibi olmadan o konunun emanet sorumluluğunu üstlenmek söz konusu olamaz.
Kur'an'i Hayat Dergisi
İnsanlık tarihinin yazılmaya başlandığı andan itibaren en önemli temel sorunlarından birisi ahlaklı ve ehliyetli kişilerin sayısının az olması ve bu azınlığın emanete (yönetime) talip ol(a)mamasıdır. Günümüzde de toplumlara zarar veren bu sorun aslında ‘’iyiler’’ (ahlaklılar, pasif iyiler) ve ‘’kötülerin’’ (kendi menfaatlerini her türlü ilkenin üzerinde tutan sorumluluk bilinci taşımayan) mücadelesidir. ‘’Bireysel olarak neyi değiştirebiliriz ki!’’ diye düşünen ‘’pasif iyiler’’ güçlerini yönetmeyi, birleştirmeyi bir türlü becer(e)mezler. ‘’Kötülerin’’ bireysel dünyevi menfaatleri ‘’iyilerin’’ salih amel işleme sorumluluğundan daha cazip olacaktır ki durum ‘’kötülerin’’ tarafına doğru yönelmektedir.
Ehliyet-liyakat, emanet kavramı ile yakından ilişkilidir. Herhangi bir konuda ehliyet sahibi olmadan o konunun emanet sorumluluğunu üstlenmek söz konusu olamaz. Yani ayetle de sabit olmak üzere emanetler ehil kişilere verilmelidir. Emanet verme bilincinde tek parametre ehliyet de olamaz. Ehliyetin yanında uygun bir iş ahlakı da olmazsa olmaz ikinci parametre olarak görülmelidir. Belki de günümüzde düzelmesini arzuladığımız en büyük sorunlardan birisi emanet alan kişilerin (yönetici, lider, başkan, müdür...) ehliyetli olmamaları ve aynı zamanda yaptığı icraata uygun ahlak sahibi olmamalarıdır. Saydığımız bu iki ilke (ehliyetli olmak ve ahlaklı olmak) mutlaka emanet sahiplerinde (ilgili yöneticiler) bulunmalıdır.
Ayetler Üzerinden Değerlendirme
Konuştuklarımıza biraz da ayetler üzerinden devam edelim:
‘’Şüphe yok ki Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adâletle hüküm vermenizi emrediyor. Allah size ne de güzel öğüt veriyor; zira Allah akıl sır ermez bir biçimde her şeyi işiten, her şeyi görendir.’’ (Nisa 4:58)
Ayetin bahsettiğine göre emanetleri (herhangi bir iş ile ilgili geçici verilen yetki, sorumluluk, görev) ehil kişilere vermemiz gerektiğini ve bununla ilgili menfaat gereği herhangi başka kriter (particilik, hemşehricilik, akrabalık, milletçilik, dincilik, mezhepcilik, tarikatçılık, yandaşçılık vb.) arayışına girmemiz gerektiğini anlıyoruz. Buna ek olarak ehil kişi sıfatıyla yetki ve görevlerle donatılmış kişi olduğumuz zaman emanetçi bilinci ile hareket etmemiz gerektiğini unutmayarak gerekli hükümlerimizde de adaletli kararlar almak durumundayız.
Nisa suresi 58. âyetin gereğini yaşantısı ile bize sunan Allah Rasulü’nden bazı örnekler hatırlatmanın faydalı olacağı düşüncesindeyim: Mekke fethedildikten sonra, Allah Rasulü idareyi yani yürütme ve yasamayı ele geçirmiş ve Kabe’yi putlardan temizlemiştir. Medine’yi de İslam’a ve Peygambere düşman olmayan, İslam’ı ve Peygamberi dünyadan kaldırmak istemeyen işin ehli insanları devlet yönetimine getirerek, onların tecrübe ve ehliyetinden faydalanma yolunu tutmuştur.
Buna en güzel örnek hadise de Kabe’nin yönetimi, bakımı konusunda gerçekleşmiştir.
Kabe’nin anahtarları uzun süreden beri Osman B. Talha’nın soyunda idi. Onlar Kabe’nin nasıl temizleneceğini ona nasıl sahip çıkılacağını çok iyi bilirlerdi. Emanetin ehilleri onlardı. Git ve anahtarları emanet ehli olan Osman B. Talha’ya teslim et buyurdu.
Osman B. Talha bu olay üzerine Peygamberimize giderek Müslüman olmak istediğini belirtir. Ve Müslüman olur.
Allah Rasulü hicrette müşriklerden kaçarken ve kurtuluş için plan yaparken onların dininden işi en iyi bilen rehber seçmiştir.(Abdullah B. Ureykıt)
21 yaşında taze Müslüman Mekke valisi: Attab B. Esid, Mekke fethinden sonra atanan ilk validir.
‘’ALLAH’A ve Rasûlü’ne yürekten güvenin ve O’nun sizi kendisine emanetçi kıldığı şeylerden infak edin! Artık sizden iman ve infak eden kimseler için büyük bir ecir vardır.’’ (Hadid 57:7)
Rabbimizin bize verdiği her ne nimet varsa (ki biz onları saymakla bitiremeyiz) onların hepsinin emanetçisi olduğumuzu dolayısıyla geçici bir imtihan aracı olduklarını unutmamalıyız ve de bu nimetlere olan tutumlarımızdan dolayı onları nerelerde harcamamızdan sorumluyuz. Ayrıca Rabbimizin verdiği nimetlerden israf etmeden, haddi aşmadan faydalanıp paylaşma bilinci ile harcama gayretinde olmamız gerektiği hatırlatılıyor. Ayetin sonu iman ve infak ikilisi ile bitirilerek zımnen iman iddiasının infak ispatı ile tamamlanması gerektiği hatırlatılıyor.
‘’Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, sorumluluğundan korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zâlimdir; çok câhildir.’’ (Ahzab 33:72)
İlgili ayette de emanetin bazı özel yetkiler, sorumluluklar olabileceği gibi hayatın da, zamanın da, sınanabilecek kabiliyetin verilmesinin de emanet olduğu işaret edilse gerek. Ademoğlu olarak bizler zamanla, çeşitli fiziksel şartlarla sınırlı bir mekanda sınava tabi tutulacak donanım, yeterlilik verilerek adı anılmaya değer insan olarak yaratılmışız ve Rabbimizin rızasını kazanabilmek adına bir kereliğine hak (emanet) verilenlerdeniz.
Yaşantımızda Emanet
Madem ki yaşantımız da emanet, o zaman yaşantımızdaki emanetlerden biraz olsun konuşalım:
- Bana sadece konuşurken Allah’a emanet deme kardeşim, halkın vergileri hangi nitelikteki yöneticilere emanet edilmeli? Onlardan da bahset. Toplanan vergilerle yapılan yollar, köprüler, kamu binaları vb. kamu hizmetleri ne kadar fiyata, hangi kalitede yaptırılıyor? Bunlardan haberdar olmak senin hakkın ve görevin olduğunu unutma. Apartmanında yöneticin çatı tadilatı yaptırmak için toplanan paralarla ne kadara hangi kalitede hangi firmaya yaptırıyor diye inceleyip kılı kırk yararken aynı hassasiyeti aynı işyerinde çalıştığın arkadaşının haksız yere işyerine yüklediği savurgan harcamaları için, komşunun arabasının kundaklanması sonucu oluşan maddi hasar için, yakınının çevreyi kirletmesine şahit olduğunda doğanı korumaya çalışmak için, yöneticiler, devletinin hazinesini kullanarak kamu hizmetlerini yerine getirme davranışı için de gösterip sorgulayıcı aklını devreye sokmayı unutma.
- Bağışlar emanetimizdir diyen dernekçi arkadaşım emanetin yüzde kaçı senin bana onu söyle. Daha çok ihtiyaç sahibine ulaşıp onların temelli refah seviyelerini yükseltmek için didinmeyip, tek amacı daha çok yardımı benim derneğim ulaştırmalı tekasürüne kapılıp bundan maddi manevi daha çok imtiyaz elde etme amacındaysan gerçek anlamda emaneti yüklenmenin ağırlığını kavrayamamışsın.
- Dindarlar da dinciler gibidir diye düşünen deist kardeş verilen ömür, beden, zaman, sağlık hepsi emanet bunlardan sorguya çekileceksin haberin olsun. Sana verilen emanet ne? Bu emanetler hayatını yaşarken sana nasıl oluyor da seni daha iyi insan yapabilmek için sınırlar çizmiyor?
- Emanetleri almak gibi ehline vermenin de sorumluluk gerektirdiğini, bu konuda takım tutar gibi kişilerin tutulmaması gerektiğini, kötünün iyisinin iyi olmadığı ve bu akılla gidersen birey olarak kendini değiştirmezsen toplumun değişmesini de Allah’tan bekleme lüksünün olmadığını bilmelisin dostum.
- Hacı! Şimdilik son kez bir konuya değineceğim daha sonra seni rahat bırakacağım rahat ol. Hani deprem gerçeği var ya, 20 sene üzerinden geçmesine rağmen önlemlerin gereken biçimde alınmayıp bunun yerine kentsel dönüşüm adı altında rantsal dönüşüme emanet paraları harcadılar. Depremi Allah’ın ayeti gibi okumaya çalışırsak onun öldürmediğini ölümlerin yanlış yapılaşmadan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Günümüz mühendisliği ile uygun zemine doğru statik tasarımlarla rahatlıkla inşaatlar yapılabilirken bunların gerek uygulama (şantiye) aşamasında yanlış yapımlarda, gerek denetimlerde yaşanan aksaklıklar sonucunda, gerekse de kullanım halindeyken kullanıcıların zarar verici kullanımlarından kaynaklanan sebeplerden ötürü deprem anında insan hayatına mal olabilecek sonuçlarla karşılaşmaktayız. Depremde ne olur mu diyorsun. Allah’a emanet.
Emanete Nasıl Sahip Çıkabiliriz
- Emanetleri ehil olanlara verip adaletle hükmetmeliyiz.
- Aldığımız her türden borcu emanet bilip eksiksiz yerine ulaştırmalıyız.
- Emanetlerimizi koruyup verdiğimiz sözleri yerine getirip müminlerden olmalıyız.
- Göklere, yere ve dağlara teklif edilen emaneti yüklenmeye hazır olup, bu sürede akıl, irade, bilinç gibi emanetlerin getirdiği sorumlulukları bilerek yaşamalıyız.
- Verilen her türlü nimetten infak ederek emanetçi olduğumuz gerçeğini unutmamalıyız. Sağlığımıza dikkat ederek onu hayırda kullanarak, zamanımızı hayırlarda ve verimli kullanarak vb.
- Emanet bilincinin getirdiği kaliteyi uğraştığımız işlerde arayıp liyakat sahibi kişiler olmaya çalışmalıyız ve bunu güzel ahlakımızla perçinlemeliyiz.
- Emanete (geçici olan, bize Allah tarafından verilmiş her türlü nimet) sahip çıkabilmek için kaliteli işler, yardım faaliyetleri, sistemler, projeler üretmeliyiz.
- Topkapı Sarayı’nda yer alan Sakal-ı Şerif, Hırka-i Şerifler mi? Yoksa vahiy’in ilkeleri mi? Ya da sahipsiz yetimler mi? Bizim sahip çıkmamız gereken emanetlerimiz neler? Topkapı Sarayı’nda yaklaşık 500 yıldır 4.5 milyon saattir kesintisiz eşyalara seslendirilen Kur’an’ın, anlamı ile buluşulsaydı neler hayata geçmezdi?
- Emanete sahip çıkabilmek adına bizlerin projesi/projeleri nelerdir?
Yukarıda saydığım gibi sorular üretip bunları kafamızda sorgulayıp, eleştirel aklımızı harekete geçirmeliyiz. Bunu yaparken de sadece okumanın, sorgulamanın, uyarmanın, eleştirmenin yetmediğini önce işe kendi uygulamalarımızla başlamamız gerektiğini unutmamak gerekir. Dolayısıyla Kur’an’ın anlamı ile buluşan zümrenin sorunların çözümü için harekete geçmeleri şarttır.Yazımı bu hususu hatırlatan bir ayet ile bitirmek istiyorum.
‘’Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz-hem de ilahî kelâmı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?’’ (Bakara 2:44)
Yorumlar