Beka Sorunu

İklim değişikliği ile eko sistemini ve besin zincirini kaybetmiş, soyu tükenmiş, nice hayvan ve bitkinin insanlara dönen etkisi de yine açlık, kıtlık ve başka zorluklar olacak. Avustralya yangınları, Konya obrukları, çekirge istilaları…

Beka Sorunu

İklim değişikliği ile eko sistemini ve besin zincirini kaybetmiş, soyu tükenmiş, nice hayvan ve bitkinin insanlara dönen etkisi de yine açlık, kıtlık ve başka zorluklar olacak. Avustralya yangınları, Konya obrukları, çekirge istilaları…

Kur'an'i Hayat Dergisi

Küresel ısınma, iklim değişikliği ya da küresel limit aşımı… İşte bunlar gerçekten “Öz Hakiki Beka” sorunumuz. Dünyanın kaderi önümüzdeki 15-20 yıldaki seçimlerimize bağlı. Dünyanın kaderi insanlığın kaderi değil mi zaten? Ve kader ölçü değil mi?

Biliyorsunuz Hira’da gelen ‘İKRA!’ bir seslendirme emri değildi. Orada okuma, anlama ve bağ kurmaya konu olarak işaret edilen de en başta ve öncelikle kâinat ve insan ayetleriydi zaten.

Tekrar etmekte fayda var; Kur’an, İnsan, Kâinat  ve Hadisat ayetlerini okumamız, bunlar arasında bağ kurmamız gerekti. Herşeyin her bir şey ile arasındaki anlam ve amaca, sebep sonuç ilişkilerine bütüncül bakmamız gerekliydi. Parçalar arasında bütüne dair görüntüyü algıladığımızda, yani daha drone bakışlı olduğumuzda, bunun birey, toplum ve çevre olarak bize bilinç ve sorumluluk vermesi beklenirdi. Tabi biz drone bakışlı olsaydık, bağ kurmayı bilseydik, var oluşun hakkını bütüncül bir planda değerlendirebilseydik.

Bu yazı boyunca çok iğne batıracağım bize. Rahat yüzü yok bu sefer. Provakatif başlayalım mı?

Şimdi delinin biri çıkıp gözünüzün önünde Kur’an sayfalarını parçalamaya, yırtıp savurmaya başlasa ne yaparsınız? Ya da biri çıkıp şu ayeti inkâr ediyorum, bunu siliyorum mushaftan dese? Bu sahneye az ve veya çok veya çok çok tepkiler vereceğinizi tahmin ediyorum. Peki biz bugün, insanlık olarak “kâinat” kitabının sayfalarına musallat olmadık mı? Kollektif olarak onu karalıyor, yırtıyor, ayetlerini yok ediyoruz. Endemik türlerin ve hayvanların soyunu; göllerin derelerin suyunu kurutuyoruz. Sonra da bu konuya uzak, cahil, lakayt ve de sessiz kalmaya devam ediyoruz. Allah’ın emanetini elimizde tutamıyoruz.

Komşu yukarıdan sofra silkelese, çocuklar cama taş atsa, sokakta gürültü kirliliği olsa, park yerimizi işgal edilmiş bulsak, bir öğretmeni bizim çocuğumuza bağırırken yakalasak, sınav sorularını çalıp herkesin geleceği ile oynandığını öğrensek vb. bunlara hemen tepki veriyoruz. Evimizi, malımızı, hakkımız gördüğümüzü, yaşam alanımızın temizliğini, huzurumuzu, çocuğumuzu, çocuğumuzun geleceğini ve bizim yaşam kalitemizi etkileyen herşeye karşı cevval tavırlar sergileyebiliyoruz.

Peki bizim yaptığımız ne? Mavi gezegen bizim evimiz değil mi? Hatta bütün bir canlılığa ev sahipliği yapan yuva değil mi? Burası bizim de nazlı nazlı ağırlandığımız nadide bir imkan ve emanet değil mi? Onu kirleten, düzenini bozan, dengesini alt üst eden de biz değil miyiz? Biz bize kör müyüz? Ev sahibine nankör müyüz?

Bilimin verilerine göre evrenin yaşı 13,8 milyar yıl, dünya gezegenin yaşı 4,5 milyar yıl. Yeryüzünde canlılık başlangıcı yani yaşam da 3,8 milyar yıllık. ‘’Allah’ın emeği’’ diye niteleyebileceğimiz bu ayetlere kimler sırt çeviriyor, bu oluş süreçlerini kimler yalanlıyor? Biz ne yapıyoruz?

Ey okuma iddiası büyük olan arkadaşlar! Kâinat ayetlerine musallat olan bela gitgide büyüyor. Her gün 200 tür yok oluyor ve bilim insanları bunu 6. Büyük yok oluş olarak adlandırıyor. İlkim değişikliğinin etkisi gitgide katlanıyor ve geri döndürülemez noktaya geliyor. O geri döndürülemez eşiği geçmeden önceki en kritik dönemeçteyiz. ‘’Nereye gidiyoruz?’’ diye sormak, durmak ve değişmek zorundayız!

Adım atmak artık öneri değil, mecburiyet. Enerji üretmek için atmosfere bıraktığımız gazlar karbon salınımına neden oldu, bu bir sera etkisi yarattı ve dünya ısındı. Daha kurak, daha sıcak, daha belirsiz hava ile tüm insanlık yüzleştik. Dünya nefes almakta zorlanıyor.

Kâinat ta her şey ölçülü ve tutarlı. Dünyadan bize gelen enerji miktarı değişmedi. Bizim hareketlerimiz ölçüsüz ve tutarsız. Enerji ihtiyacımıza gem vurmuyor ve ucuz enerji yollarına yöneliyoruz. Ucuz enerjinin atmosfer, çevre ve insan sağlığı açısından zararı çok büyük. Temiz enerji denince hemen yatırım maliyetini, sadece bütçe üzerinden konuşuyoruz. Çevreye, insan sağlığına, gelecek nesillere, ekolojik dengeye beka penceresinden bakmıyoruz.

Tüketim hırsımız bağımlılık derecesinde ve bu bizi kabirlere kadar götürecek. Sıcaklıklar 2 C derecenin üstüne çıkarsa, işte o zaman gezegenin kendisi tam bir kabir azabına dönecek. Bencilliğimiz ve parçacı mantığımız bütünde feda ettiğimiz şeyi görmemizi engelliyor. Mekke müşriklerinden değil, bizden bahsediyorum. Biz sürekli kendimizi kayırıyoruz, hayatımızın düzenimizin değişmesine razı olmuyoruz. Bugünki kazandığımıza, sahipliklerimize, edindiklerimize, çoğaltıp saydıklarımıza kanıyoruz. Musluğu açtık, aktı ve içtik. Markete gittik ve parasını ödeyip istediğimizi aldık. Bunun küresel düzlemde etkisini hesap etmedik. Nasıl da ölçtük biçtik. Gelecek nesillerden çaldığımızı kendi cebimize koyduk, boğazımızdan haram lokma geçti. Yetim malı yedik, yetim bıraktığımız, boynu bükük bıraktığımız mavi gegenin ve gelecek nesillerin hakkını… Ama biz kendi hırsımızı, kendi hırsızlıklarımızı değil, bunun fıkıhtaki hükmünü konuşup durduk.

Sahiplendiğimiz acılar var. Sahiplendiğimiz kutsallar var. Sahiplendiğimiz kutsal çizgiler var. Bazılarını ezbere rutin tepkiler ve sloganlar atarak savunmaya çalışıyoruz. Acılar yarıştırılmaz. Acılar kesinlikle yarıştırılmaz. Aslında tüm acıların kökeni aynı şeye dayanır. Sahiplik yarışına. Sahip olduğunu ve olacağını iddia edenler ve onların hırsları yüzünden bu keşmekeş. Bombalarla ölen çocuklar, açlıktan ölenler, kapitalizmin oluşturduğu toplumsal uçurumlar, o uçurumlardan düşenler, parçalanan aileler, yıkılan sosyal bağlar, ahlak ve değer yitimi, bu zincirleme reaksiyonda sokaklarda her tür sömürü çarkına kurban verilmiş çocuklar, kadınlar, insanlar. En içten en dışa dalga dalga hakim olan büyük bir güven bunalımı… Ve İklim krizi.

İklim krizi bu acılarla yarışmayacak. İklim krizi bu acıları katlayacak. Görmenizi istediğim gerçek; iklim değişikliğinin bu acıların çok daha fazlasına kaynaklık edecek olması. Dünyanın her yerinde aşırı hava olayları can ve mal yitimine sebep olacak, kuraklık açlığı ve göçleri tetikleyecek. Göçlerin eğitim ve sağlık şartları, işsizlik, kölelik, suç oranları gibi pek çok yansıması var. Nihayetinde bir uçta asgari yaşam şartlarından mahrumiyet, bir uçta zulümler olunca; elbet bir patlama noktası ve isyan alttaki veya üstteki vicdan sahipleri için kaçınılmaz olacak.

İklim değişikliği ile eko sistemini ve besin zincirini kaybetmiş, soyu tükenmiş, nice hayvan ve bitkinin insanlara dönen etkisi de yine açlık, kıtlık ve başka zorluklar olacak. Avustralya yangınları, Konya obrukları, çekirge istilaları… Bir uçtan siz de araştırmaya başlayın lütfen. Lavraları sıfırın altında yaşamayan bir sivrisinek türünün, küresel ısınma ile artık yaşayıp üreyebildiği bir coğrafyada taşıdığı yeni hastalıkları hayal edin. Örnek öyle çok ki… Öylesine her şey birbirine tesir ediyor ki… ve bizler öylesine bir ilgisizlik ve eylemsizlik içindeyiz ki…

Ey büyük okuma, anlayarak okuma, çapraz okuma, bağlama uygun okuma, istikrai okuma, bütüncül okuma, anlamak ve yaşamak için okuma iddiasındakiler! Size söylüyorum. Siz bari gözünüzü yummayın, duymamış gibi yapmayın, bilmiyormuş gibi takılmaya devam etmeyin. Okuyun, anlayın, bakın, araştırın, görün. Dünya emanetine sahip çıkma ve çıkılması için siz bari harekete geçin. Kalkın, uyanın ve uyarın. Sorumluluk bilincini kuşanın.

Siz! Sahip olmaya değil, emanet bilmeye, şahitliğe gelenler! Siz, orta yol, dengeli toplum, maya topluluk iddiasıyla yola çıkanlar… Kayıtsızlık size mahal mi? Bize? Bana?

Her birimiz bugün için yarını harcıyoruz ve bugün için yarının harcanmasına göz yumuyoruz.  İnsanlık para için, konfor için, daha çok, daha fazlası için hangi değerleri yok ediyor, hangi bedelleri ödüyor/ödeyecek? Fiyat, bedel ve değer aynı şey mi?  Sadece fiyatları konuşuyoruz biz. Sadece ekonomi ve siyaseti konuşuyoruz. Bazen teolojik ve politik tartışmalar için klavye cengaveri kesiliyoruz.

Söyleyin bana, havale geçiren dünyanın iniltilerine sağır mısınız? Bizim elimizden dilimizden emin mi bu ateşli hasta? Bizim tekasür krizimizden muzdarip mi? Biz onun yanında mıyız? Dünya insanlıktan, insanlık iyilerden, iyiler sorumluluk sahiplerinden medet umarken, medet veren biz miyiz?

Birinden bahsetmek istiyorum size. Greta Thunberg bir iklim aktivisti. ‘’Var oluşsal bir tehdit ile karşı karşıyayız ve bu çılgınlığı sürdürecek zamanımız yok.’’ diye bağırıyor her Cuma. Biz hayırlı cumalar mesajı çekerken sokaklarda çocukları ve gençleri ayaklanmaya davet ediyor.

Biliyorum, ben de duydum teorileri; bu kızı ortaya kim saldı? Kim finanse ediyor? Kimlerden? Bu kız niye en fazla karbon emisyonu olan ülkeleri değil de Türkiye Arjantin gibi ülkeleri şikâyet etti? Ki aslında Greta zengin ülkeleri özellikle hedef alıyor. 2019 Newyork iklim zirvesinde: ‘’Gerçekten durumun ciddiyetini anlıyorsanız ve harekete geçmiyorsanız bu şeytan olduğunuzu gösterir; ama buna inanmak istemiyorum. Bizi hayal kırıklığına uğratıyorsunuz ama gençler artık sizin ihanetinizin farkına vardı. Gelecek nesillerin gözü sizin üstünüzde olacak!’’ demişti.

Konuyu ve verileri Gretadan bağımsız değerlendirme kapasitesi olanlara sorabilir miyim?

Konuyu anlamaya vakit ayırdınız mı?

Şunu da sorayım: Hep böyle olmaz mı?

Söylenen şeyin etkisini sıfırlamak için söyleyen üzerine şaibe oluşturulmaz mı? O dinlenmesin, o ciddiye alınmasın, o düşman bilinsin diye uğraşılmaz mı? Eğer ki söylenilenler herkes için, kurallar için, düzen için, politika için, muktedirler için tehditse, dikkatler söylenene değil söyleyene çekilmez mi? Böyle olmaz mı?

Ben Söylenene dikkat çekmek istiyorum.[1]

‘’İklim adaleti için konuşuyorum. Ne kadar rahatsız edici olursa olsun, açık konuşmalıyız: Mantıklı olan tek şey imdat frenini çekmekken siz bizi bu hale getiren fikirlerle ilerlemekten söz ediyorsunuz. Çocuklara bıraktığınız şeyin büyük bir yük olduğunu itiraf edecek kadar bile olgun değilsiniz. İklim adaleti ve yaşayan bir gezegen istiyorum. Çoz az sayıda insan muazzam miktarda para kazanma fırsatını kaybetmesin diye medeniyetimiz feda ediliyor. Benimki gibi ülkelerde yaşayan zengin insanlar lüks içinde yaşayabilsin diye biyosferimiz feda ediliyor. Birkaç kişinin lüksünü ödeyen şey, birçok kişinin acısı.  2078 de hala hayatta olursam 75. yaş günümü kutlayacağım, eğer çocuklarım olmuşsa, belki yanımda olurlar, belki onlara sizi anlatırım. Bugün birşeyler yapma fırsatı ve harekete geçme şansı varken niye yapmadığınızı soracaklardır. Çocuklarınızı her şeyden çok sevdiğinizi söylüyorsunuz, ama böyle olmasına rağmen gözleri önünde geleceklerini çalıyorsunuz.  Politik olarak neyin mümkün olduğunu konuşmak yerine yapılması gerekenlere odaklanmadığımız sürece umut yok. Belki de sistemin kendisini değiştirmemiz gerek.  Buraya umursasınlar diye dünya liderlerine yalvarmaya gelmedik. Geçmişte bizi görmezden geldiniz, bugün yine görmezden geleceksiniz. Bahaneleriniz de zamanımız da tükeniyor. Buraya hoşunuza gitse de gitmese de değişimin geleceğini haber vermeye geldik. Gerçek güç insanlara aittir.”

Grata, gelecek nesillerin nefesini, rızkını, yaşam kalitesini çalan liderlerden ümidini kesmiş, onlara ve onların politikalarına değil, medyaya ve kamuoyuna sesleniyor daha çok.

BM Konuşmasında dedi ki: “Bütün bunlar yanlış! Ben burada dikiliyor olmamalıydım. Okyanusun öteki tarafındaki okuluma dönmüş olmalıydım. Yine de hepiniz benden umut bekliyorsunuz? Nasıl cüret edersiniz!”

“Boş sözlerinizle benim hayallerimi ve çocukluğumu çaldınız. Ama buna rağmen şanslılardanım. İnsanlar acı çekiyor. İnsanlar ölüyor. Bütün ekosistem çöküyor. Kitlesel bir yokoluşun başlangıcındayız. Ve bütün konuştuğunuz para ve ekonomik büyüme masalları.

Nasıl cüret edersiniz?

Aciliyeti anladığınızı söylüyorsunuz ama…

Bilim 30 yıldan fazla süredir kristal kadar net. Hala yüzünüzü çevirmeye ve hala politikalarınız ve çözümler hiçbir yere varmazken yeteri kadarını yaptığınızı söylemeye nasıl cüret edersiniz.

Bugünkü emisyon seviyeleriyle, kalan CO2 bütçemiz 8.5 seneden önce tükenecek.

Bizi ‘duyduğunuzu’ ve aciliyeti anladığınızı söylüyorsunuz. Ama ne kadar üzgün ve kızgın olsam da buna inanmak istemiyorum.

Çünkü durumu tam olarak anladıysanız ve buna karşın harekete geçmemeye devam ediyorsanız, bu sizi kötü yapar. Ve ben buna inanmayı reddediyorum.

Sonuçları birlikte yaşamak zorundayız!

Popüler fikir olan emisyonları 10 yılda yarı yarıya azaltma fikri, bize sadece 1,5 derece sınırı ve insan kontrolünün ötesinde geri dönüşü olmayan zincirleme reaksoyunları başlatma konusunda yarı yarıya şans veriyor.

Belki %50 şans sizin için kabul edilebilir. Ancak bu rakamlar, dönüşü olmayan noktaları, çoğu beslenme döngüsünü, toksik hava kirliliği altında saklanan ısınmayı içermiyor.

Ayrıca benim ve benim çocuklarımın jenerasyonunun henüz başında olan teknolojilerle sizin emisyonlarınızın bulunduğu milyarlarca ton havayı emmesine güveniyorlar.

Biz bu %50 riski kabul edemeyiz sonuçlarını birlikte yaşamak zorundayız.

Gelecek nesillerin gözleri üzerinizde.

Hükümetlerarası İklim Değişimi paneli verilerine göre 1.5C derecelik sıcaklık artışının altında kalma şansının %67 olması için, 1 Ocak 2018’deyken, dünya çapında 420 gigatonluk karbondioksit salınımı hakkı kalmıştı. O rakam şimdiden 350 gigatonun altına düştü.

Bugünkü emisyon seviyeleriyle birlikte, kalan CO2 bütçesinin tamamen sekiz buçuk yıldan daha az bir sürede tükeneceğini tahmin ediyoruz.

Bugün bu rakamlara uygun olarak sunulan hiçbir çözüm veya plan yeterli olmayacak. Çünkü bu rakamlar çok rahatsız edici. Ve sizhala bunu söyleyecek kadar olgun değilsiniz.

Bizi hayal kırıklığına uğratıyorsunuz. Fakat gençler ihanetinizi anlamaya başladı. Gelecek nesillerin gözleri sizin üzerinizde.

Eğer bizi başarısızlığa uğratmayı seçerseniz, sizi asla affetmeyeceğimizi söylüyorum. Bundan kurtulmanıza izin vermeyeceğiz. Tam burada, tam şu an çizgiyi çizdiğimiz yer. Dünya uyanıyor. Ve değişmek istiyor, beğenin ya da beğenmeyin.’’[2]

Greta’nın konuşmasında her helak öncesi uyarı vardır. Uyarıcıları ve uyarıları inkâr edenlerin kıssalarını okursunuz kitapta. Uyarıcılarla ve onların uyarıları ile alay ettiklerini okursunuz. ‘’İster öğüt ver ister verme, bizce birdir fark etmez’’ diye değişimi reddettiklerini ve meydan okuduklarını okursunuz. (Şuara 26/136)

Okur musunuz dostlar? Nasıl okursunuz?

Bizim beka sorunumuzu okur musunuz?

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar