Allah ile ilişkilerimiz bozulunca tabiatla da ilişkilerimiz bozuldu. İnsan büyük bir tüketim hırsına girdi. Büyük bir güç tutkusuna kapıldı ve yeryüzünün mutlak sahibi gibi hareket etti. Tabiatı Allah’ın ona verdiği bir emanet olarak görmeyip tabiatın sahibi gibi hareket etmeye başladı.
Kur'an'i Hayat Dergisi
“İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatı konusundaki sözleri senin hoşuna gider, o düşmanların en azılısı olduğu halde kalbinde olana Allah’ı şahit tutar. O hakimiyeti ele aldığında ise yeryüzünde fesad çıkarıp ürünleri ve nesilleri yok etmeye çalışır. Allah ise fesadı sevmez”. (Bakara 2/204-205)
Fesad,’’Fe-se-de’’ fiil kökünden gelir. Bu fiil yiyecek ve içecekler için, bozulma, kokma, ameller için, geçersiz olma hükmü olmama, bunların dışındaysa gerek nefs, gerekse bedende meydana gelen maddi manevi bozulma, toplumda ortaya çıkan kokuşma ve dengeden sapma durumlarını ifade eder. R. El-İsfehani’nin el-Müfredatı’ndaki tanımına göre; “az veya çok olsun herhangi bir şeyin itidalden çıkmasıdır. Kur’an’da çeşitli ayetlerden genellikle, yeryüzünde fitne uyandırıp, insanların durumunu ve yaşama yıllarını doğruluktan saptırıp dini ve dünyevi çıkarları zedelemek” anlamında kullanılır.
Yeryüzünde fesadın, fitnenin, ekolojik dengenin bozulmasının, iklim değişikliklerinin, çevreyi tahrip etmenin ağaç katliamlarının tek etkeninin insanlar olduğunu Kur’an açık, net ve çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.
“İnsanların elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde fesad (çürüme ve bozulma) ortaya çıktı.” (Rum 30/41)
Kur’an, insanı, kendisi ve yaşadığı hayat-kâinat üzerinde düşünmeye çağırır. Böylece yaratılış amacını kavramasını ve üzerinde hayat sürdüğü tabiatla diğer insanlarla ve Allah ile ilişkilerini hangi esaslar çerçevesinde yürütmesi gerektiğini hatırlatır. Yeryüzünü bir denge içinde yarattığına ve bu dengenin devamı içinde, vahyi esaslara göndermelerde bulunur. Kendisi ve eşya hakkında doğru bilgiler edinmesinin yolu olarak vahyin kılavuzluğuna muhtaç olduğunu belirtir.
Tabiata olan sevgimizin bir nişanesi olarak, canlı cansız tüm yaratılmışların Allah’ı tesbih eden varlıklar olarak görmemiz gerekir. Nitekim şu ayet-i kerim de tabiat üzerinde düşünmemizi gerektirecek bir anlayışı sağlamaktadır:
“Yedi kat gök ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O halimidir ve çok bağışlayandır” (İsrâ 17/44)
Şunu unutmayalım ki, ahlaki kokuşma toplumu ve çevreyi çürütmeye, yok etmeye sürükler. İnsan, vahyi değerlerden uzaklaştıkça fıtratını örterek, müstağnileşerek yeryüzünü fesada uğratmaktadır. Kur’an’da da belirtildiği gibi kendi eliyle karada, denizlerde fesad çıkarmaktadır. Kimyasal, biyolojik, nükleer silahların insanlara ve tabiata verdiği zararları bugün tüm boyutlarıyla yaşıyoruz…
Oysa ki, İslam’da tabiat Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Kur’an bizlere yakın derecesinde insanlar için yeryüzünde Allah’ın ayetleri vardır hükmünü bildirir.
Teknoloji insanı kale almadan hızla ilerliyor. Her yıl binlerce canlı türünün yok edildiği hassas dengelerin sanayi atıklarıyla bozulduğu, kimyasal gazların atmosferi tahrip ettiği, yer altı ve yerüstü kaynaklarının tüketildiği ekolojik dengenin bozulduğu, ozon tabakasının delindiği, dünyanın büyük bir kısmının çölleştiği, şehirlerde insanların oksijen yerine karbonmonoksid soluduğu, erozyonun, heyelanların, düzensiz yağışların, sel felaketlerinin, kıtlıklarının, kuraklıkların yaşandığı düşünüldüğünde ne kadar vahim bir halde olduğumuzu söyleyebiliriz. Tüm bu yaşananlar insanların nasıl tabiata ihanet ettiklerinin açık göstergesidir. İnsanın emrine verilen tabiat, insan tarafından yok ediliyor.
Dünyevileşen, tüm kutsallardan arındırılmış modern birey ve modern Batı uygarlığının geldiği nokta, Allah’a, hakikate ve tabiata saldırıya ve düşmanlığa dönüşmesidir. Özellikle, Batılılar modern tarih boyunca bütün kıtaları ve denizleri sömürgeleştirdiler, bütün medeniyetlerin ya kökünü kazıdılar ya da fosilleştirdiler. Allah’ın emaneti olan tabiatı tahrip ettiler. Ozon tabakasının delinmesi sera gazının atmosferdeki yoğunluğu, iklim değişikleri, buzullardaki erime, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanuslardaki ısınma ve asitlenmenin yanı sıra ekstrem hava koşullarının yaşanabileceği uluslararası kuruluşların raporlarına girmiştir. Bu ne demek? Artık ey insanlar aşırı doğa olaylarına hazır olun, tehlike çanları çalmaktadır! …
Vahşi batının ve gelişen teknolojisinin yol açtığı gelişmeler aslında pek çok alanda doğaya ve insanlığa karşı hızlıca yol almaktadır. Tabiatı yok oluşa götüren bu kontrolsüz gelişme, üretme ve çılgınca tüketmenin önüne geçmek için duyarlı insanların topyekûn mücadele etmesi gerekir. Bu mücadeleyi uluslararası platformlarda dillendirmek ve insanları topyekûn örgütlemek gerekiyor. Çünkü bu vahim gidişat küresel bir kriz boyutundadır. İnsanlığın küresel ölçekteki ortak problemidir.
İnsanları mümkün olduğu kadar bilinçlendirmemiz gerekiyor. Tabiata zarar vermenin, doğayı tahrip etmenin Allah’ın varlığının kudretinin ve rahmetinin işaretlerine zarar vermek ve O’nu bütün insanlığın istifadesine sunduğu nimetlere karşı nankörlük etmek anlamına geldiğini hiçbir zaman akıldan çıkarmamak Müslüman olmamızın bir gereği olduğunun kavranılması gerekmektedir.
İnsanlık ne yazık ki, insan aşamasına gelemediği için tabiatı katletmeye ilahi dengeyi bozmaya, hırsıyla, doymak bilmez iştahıyla devam etmektedir. Tüm kutsal değerlerden soyutlanmış bir dünya ile karşı karşıyayız. Gelecekte tabiata karşı işlenmiş suçun-vahşetin boyutları daha da artacak… Ne teknoloji ne uzay bilimleri bu saldırıları durdurabilecek. Bunun önüne geçecek tek şey önce insan olma liyakatini kazanmak ve sonra muhteşem bir inanç…
Velhasıl, bu insanların yapıp ettiklerinden, fesatlarından dolayı tabiat bizi taşıyamaz hale geldi. Sadece gönül dünyamızı kerbelaya dönüştürmekle kalmadık; içinde yaşadığımız tabiatı da kerbelaya dönüştürdük. Biz tabiatı o kadar hoyratça kullandık ki sadece Allah’ın bize verdiği nimetleri yok etmekle kalmadık, bizden yüzyıllarca sonra dünyaya gelecek nesillerin nimetlerini de tüketmeye başladık. Onun için insanoğlu tabiatla ilişkisini tekrar gözden geçirmek durumundadır…
İnsanoğlu kâinatı ve tabiatı o kadar hoyratça kullandı ki tabiatın dengesi bozuldu. Tabiatın Müslümanlığı da alt üst oldu. Yüce peygamber Müslümanları bal arısına benzetti, bal arısı hep güzel şeyleri yer ama biz onun Müslümanlığına da müdahale ettik. Arının önüne şeker koyduk ve onun sahte bal üretmesini sağladık. Süte müdahale ettik, sahte süt üretmeye başladık. İnsanlar zücaciye dükkanına giren fil gibi tabiata girdi ve tabiata müdahale etti.
Allah ile ilişkilerimiz bozulunca tabiatla da ilişkilerimiz bozuldu. İnsan büyük bir tüketim hırsına girdi. Büyük bir güç tutkusuna kapıldı ve yeryüzünün mutlak sahibi gibi hareket etti. Tabiatı Allah’ın ona verdiği bir emanet olarak görmeyip tabiatın sahibi gibi hareket etmeye başladı. Tabiat, ağaçlarıyla, ormanlarıyla, nehirleriyle, dağlarıyla, taşlarıyla Allah’ı tesbih ve secde eder. Bu konuda hassas olmalıyız…
Zira tabiat Allah’a teslim olmuş Müslümandır. Müslüman ise tabiatın sahibi değil emanetçidir.
Yorumlar