Akletmek Sorumluluktur

Düşünmek, insanın tabiatıdır. Akıl ormanına ne ekilirse o biçilir.

Akletmek Sorumluluktur

Düşünmek, insanın tabiatıdır. Akıl ormanına ne ekilirse o biçilir.

Kur'an'i Hayat Dergisi

İnsandan, tabiattan, tarihten, toplumdan, çağdan, dilden, dinden, ahlaktan, adaletten, ruhdan, anlamdan, amaçtan, esmâdan, Kitab’tan, Allah’tan koparılmış bir akıl mümkün mü?

Değil, olmaması gerekir. Olursa bu mefhumlar insan için zindan olur.

İnsan ki hayvan-ı natık. Akletmekle müsemma. Akletmeyen insan ‘beşer’dir. Beşer olarak doğarız, irade ve akılla insan oluruz. İnsana dokunan vahiy irade ve aklı doğru kullanma talimatı. Vahyin akla nisbeti, ışığın göze nisbeti gibi.

Aklı kullanmamak nefes almamak gibi nâmümkün bir hâl. Öyleyse olan nedir?

İnsanlık tarihinde üzerinde en çok konuşulan ama en az idrak edilen ‘akıl’ mefhumu, zaman-mekan, yatay-dikey, doğu-batı ve daha birçok cihetten tanımlanmış, bölünmüş, parçalanmış; hiç durulmamış.

İnsanın serüveninin en belirleyici ‘eylemliliği’ akılla ilişkisi olmuştur diyebiliriz. Bu eylemlilik en temelde üç hâl üzere seyretmiş:

1- Mümeyyiz akıl: Akletmek, aklı özne olarak görmek ve aklını kullanmak, akılla seçebilmek; yapıcı, fiil ve aktif akıl. Kurucu-oluşturucu akıl. Amelî akıl. Bu mümeyyiz akıl ilkeler koyar, değerler-kavramlar üretir.

2- Atıl akıl: Aklı devre dışı bırakmak, aklı kullanmamak, aklı görmezlikten gelmek, özellikle sezginin arkasına ötelemek; yatıcı, sıfat ve pasif akıl. İndirgenmiş-geleneksel akıl. Örneğin irrasyonel Doğu aklı-zihniyeti. Kutsal nas’a tabi, bir kültüre tabi. Rivayetin otoritesini önceler.

Karakteristik Doğu’ya sirayet eden atıl akıl ruhani, keşifçi, şamanist, ganimetçi, mehdici, mistik, kaderci, çileci, panteist-dualist gibi bazı özelliklere müptela bir toplum oluşturmuş. Sömürülen bir distopya.

3- Araç akıl: Aklı putlaştırmak, insanın diğer hassalarını görmezlikten gelmek; yıkıcı, isim ve aşırı akıl. Yüceltilmiş-modernist akıl. Örneğin rasyonel Batı aklı-zihniyeti. Doğma bilim’e tabi, bir döneme ait. Pozitivizmin otoritesini önceler.

Karakteristik Batı’ya sirayet eden araç akıl siyasi, gerilimci, paganist, köleci, mesihçi, makina, determinist, zevkçi, ateist-deist gibi bazı özelliklere haiz bir toplum oluşturmuş. Sömürgeci bir ütopya.

Oluşturucu/kurucu akıl, oluşturulmuş/kurulmuş akıllara maruz kalırsa -ki bu siyasî ve ruhanî otoritelerin arzusuyla zemin bulur- cahiliye aklı, pozitivist akıl, akıl/makulat - sezgi/mahsusat çatışması, din/nas - felsefe/bilim kavgası, erkek-kadın aklı rekabeti, selefilik-sufilik kutupları, sihir-küfür eğilimi, beden-ruh ikiliği, intellek/mümeyyiz - efektif/işlevsel akıl geçişleri, gelenek-modern çelişkisi, düşünce-duygu yitimi gibi daha birçok handikap ortaya çıkar.

Hatırlamak gerek, akla koordinatlarını tasavvur verir, tasavvurdaki sapmalar aklı da rayından çıkarır. Mesela vahyin inşa ettiği akıl “rızık evrensel, paylaşmak sorumluluktur” derken, dünyevileşmiş akıl “açlık evrensel, ihtiyaçlar sınırsızdır” der. Kur’an aklı “hakikat sadık olanındır” derken; müşrik akıl “hakikat sabık olanındır” der.

***

Kur’an’da ve müslüman düşüncesinde akıl, isim olarak değil, fiil olarak telakî edilir; bu fiiliyat akletmek olarak temayyüz eder. Akıl, Allah’ın bir ayeti. Kitabın bir vasfı olan Furkân, duygularla değil akılla algılanan fark’a delalet eder.

Akıl, (yular gibi) bağ kurma, (gem gibi) dizginleme, (süzgeç gibi) ayıklama aracı. Akıl, kök anlamlarının delaletiyle bağ kurduğu kadar akıldır.

Akıl bir imkan, bilgisiz akıl çaresiz, bilginin mizanı ahlâk, ahlâkın ilkeleri vahiyde kayıtlı, vahiy insanın fıtratına uyumlu, fıtrat akıl ile (fucûr veya takva) ekilir (Şems 8).

Akıl, burhan/delil ortaya koyma merci; mantık yürütme hassası; muhakeme yeteneği; hikmet melekesi. Akıl, somutu soyuta çevirebilme yetisi. Dolayısıyla akıl soyut düşünceyle yücelir ve kullanıldıkça kapasitesi artar (Muhammed 17).

Kitab, fiziksel nakısa ile düşünsel nakısayı aynı kefeye koymaz (Nur 61; Enfal 22; Tevbe 90). ‘Güzeli dinlemeyen (sağır), gerçeği görmeyen (kör), doğruyu söylemeyen (dilsiz) akılsızlar/beyinsizler (Bakara, 13, 171) gibi inanmayın!’ der.

***

Allah, insanı vahiy dışında ve ondan önce üç ayrı kılavuzla desteklemiş; birincisi fıtrat ve vicdan, ikincisi duyular ve şuur, üçüncüsü ise akıl ve irade. Bunların üzerine insana vahiyle yol gösterilmesi, gök sofrasının akleden kalbinin önüne serilmesidir.

Anlaşılan o ki din/vahiy mümeyyiz akla inmiş ve çağrısı selim akladır. ‘İkra/düşünceni toparla’ emriyle başlayan Kur’an bir ‘bilinç’ kitabıdır ve düşünen bir topluma (ümmet) ithaftır…

Kur’an’da yüzlerce ayette ‘akletmek’ (makulat-maruf) emr ediliyor, bir o kadar ayette de ‘akletmemek’ (mahsusat-münker) neyh ediliyor. Akıl zatı ile his’in, fiiliyle nas’ın zıttı olarak karşımıza çıkıyor.

Beri taraftan Kur’an, akletmenin bütün türevlerine dikkat çeker: basiret, feraset, nazar, i’tibar, tefakkuh, tedebbür, tezekkür, tefekkür, taakul, teşekkür…

Evet, akıl ilimdir (Ankebut 43), akıl tedbirdir (Mülk 10), akıl zikirdir (Mü’min 54). “…Ey akıl sahipleri! Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 100). Allah Rasulü de, ‘ aklı olmayanın dini yoktur’ buyurur.

Re’y-dirayet ekolünün önemli simaları İmam Ebu Hanif ve İmam Maturidî, ısrarla aklın selahiyetine dikkat çekerler. İrfan semamızın mümtaz siması Muhasibî, “Akıl Kur’an’dır, Kur’an akıldır.” der. Burhan semamızın müstesna siması İbn Rüşd, ‘akıl ve vahiy süt kardeş gibidir’ benzetmesi yapar.

İmam Cafer’e atfedilen bir söz, ‘Peygamber insanın dışındaki akıl, akıl insanın içindeki peygamberdir.’ der. İbn Hazm, “Başkası taklit edilmez, her Müslüman gücü oranında içtihat etmelidir.” diyerek insanın aklını kullanmasının gerekliliğini ortaya koyar.

***

Vahiy, insanlığın iki duruşunun altını çizer: ulu’l-elbab ve ekser-u nas.

Ekser-u nas, çoğunluk. Çoğunluk aklını kullanmaz (Furkân 44). Ulul-Elbab, aklını kullananlar, düşünenler (Mü’min 54). Dahası ‘düşünen kalb’ olarak anlamlandırabileceğimiz ‘fuad’ dikkat çeker (Hac 46). Kur’an tefekküründe, kalp aklın arşıdır. Vahiy kalbe iner, akıl kalpten neş’et eder.

İnsan Allah’ın dilini anlasın diye beşere ‘ruh’ üflendi. O ruhla birlikte insana akıl, vicdan ve irade verildi. Vahyin akıl, vicdan ve iradeye vurgusunun karşısında ikiyüzlüler, kibirliler, kaypaklar yer alır.

Aklın dili mantık ve burhandır. Deliller aklını kullananlar için var (olur) (Zümer 18). Üstün/temiz akıllılardan başkası derin düşünmez. (Al-i İmran 7; Sad 29). Akıl sahipleri öğüt alır, aklını kullananlara ibretler var. Ancak düşünen bir topluluğa açıklama yapılır (Ankebut 35).

***

Düşünmek, insanın tabiatıdır. Akıl ormanına ne ekilirse o biçilir.

Akıllı insan ölçülüdür, sınırını bilir, fıkhını bilir, haddini bilir. Akılsız insan cehalet, nifak, şirk, küfür, zulüm kulvarında ‘sınırsız’ ve ‘sorumsuz’ ilerler. Akleden, kendini marufun, adaletin, ahlakın dairesinin dışında tutmaz.

Koparılmaması gereken bağlar, insanın kendisiyle, insanın insanla, insanın tabiatla ve insanın Allah ile olan bağlarıdır; bu bağlar ancak akletmekle kurulur ve sürdürdülür. Dolayısıyla insanın sesini sözünüzden daha fazla yükseltmemesi gerek (Hucurat 4).

Bugün her bir insan kitap, tarih, toplum, tabiat, kainat ayetleriyle karşı karşıya, iç içedir (Al-i İmran 190). Bu ayetlere bigane kalmak, üzerine akletmemek (bağ kurmamak) insan olma haysiyetiyle bağdaşmaz. 

Hakikatin kaynağı Allah, ısrarla akla vurgu yapanken, onun verdiği aklı tersine kullanarak (haşa!) Allah’a din öğretmeye kalkışmak (Hucurat 16) hiç akıllıca değil. ‘Akıl’ nimetinden sorumlu olacağımızı aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bilgi/ilim/yakîn olmadan irade/iman/amel (sağlıklı) olamaz. İnsan hakikati göremez, vicdanı körelir. Aklını kullanmayan, akledemeyen dünyada yobazlığa, rezilliğe musallat olur; ahirette pisliğe, azaba mahkum olur. (Maide 100; A’raf 155; Yunus 100).

Ez-cümle: Akıl ve vahiy, insana anlam ve amacını bulmak için verilmiş. Akletmek sorumluluktur, emektir, özgürlüktür. Aklı örtmek küfür, aklı örten haramdır.

Şair der ki, ‘Herkes kendi kaybettiğini kendi arasın.

İnsandan, tabiattan, tarihten, toplumdan, çağdan, dilden, dinden, ahlaktan, adaletten, ruhdan, anlamdan, amaçtan, esmâdan, Kitab’tan, Allah’tan koparılmış bir akıl mümkün mü?

Değil, olmaması gerekir. Olursa bu mefhumlar insan için zindan olur.

İnsan ki hayvan-ı natık. Akletmekle müsemma. Akletmeyen insan ‘beşer’dir. Beşer olarak doğarız, irade ve akılla insan oluruz. İnsana dokunan vahiy irade ve aklı doğru kullanma talimatı. Vahyin akla nisbeti, ışığın göze nisbeti gibi.

Aklı kullanmamak nefes almamak gibi nâmümkün bir hâl. Öyleyse olan nedir?

İnsanlık tarihinde üzerinde en çok konuşulan ama en az idrak edilen ‘akıl’ mefhumu, zaman-mekan, yatay-dikey, doğu-batı ve daha birçok cihetten tanımlanmış, bölünmüş, parçalanmış; hiç durulmamış.

İnsanın serüveninin en belirleyici ‘eylemliliği’ akılla ilişkisi olmuştur diyebiliriz. Bu eylemlilik en temelde üç hâl üzere seyretmiş:

1- Mümeyyiz akıl: Akletmek, aklı özne olarak görmek ve aklını kullanmak, akılla seçebilmek; yapıcı, fiil ve aktif akıl. Kurucu-oluşturucu akıl. Amelî akıl. Bu mümeyyiz akıl ilkeler koyar, değerler-kavramlar üretir.

2- Atıl akıl: Aklı devre dışı bırakmak, aklı kullanmamak, aklı görmezlikten gelmek, özellikle sezginin arkasına ötelemek; yatıcı, sıfat ve pasif akıl. İndirgenmiş-geleneksel akıl. Örneğin irrasyonel Doğu aklı-zihniyeti. Kutsal nas’a tabi, bir kültüre tabi. Rivayetin otoritesini önceler.

Karakteristik Doğu’ya sirayet eden atıl akıl ruhani, keşifçi, şamanist, ganimetçi, mehdici, mistik, kaderci, çileci, panteist-dualist gibi bazı özelliklere müptela bir toplum oluşturmuş. Sömürülen bir distopya.

3- Araç akıl: Aklı putlaştırmak, insanın diğer hassalarını görmezlikten gelmek; yıkıcı, isim ve aşırı akıl. Yüceltilmiş-modernist akıl. Örneğin rasyonel Batı aklı-zihniyeti. Doğma bilim’e tabi, bir döneme ait. Pozitivizmin otoritesini önceler.

Karakteristik Batı’ya sirayet eden araç akıl siyasi, gerilimci, paganist, köleci, mesihçi, makina, determinist, zevkçi, ateist-deist gibi bazı özelliklere haiz bir toplum oluşturmuş. Sömürgeci bir ütopya.

Oluşturucu/kurucu akıl, oluşturulmuş/kurulmuş akıllara maruz kalırsa -ki bu siyasî ve ruhanî otoritelerin arzusuyla zemin bulur- cahiliye aklı, pozitivist akıl, akıl/makulat - sezgi/mahsusat çatışması, din/nas - felsefe/bilim kavgası, erkek-kadın aklı rekabeti, selefilik-sufilik kutupları, sihir-küfür eğilimi, beden-ruh ikiliği, intellek/mümeyyiz - efektif/işlevsel akıl geçişleri, gelenek-modern çelişkisi, düşünce-duygu yitimi gibi daha birçok handikap ortaya çıkar.

Hatırlamak gerek, akla koordinatlarını tasavvur verir, tasavvurdaki sapmalar aklı da rayından çıkarır. Mesela vahyin inşa ettiği akıl “rızık evrensel, paylaşmak sorumluluktur” derken, dünyevileşmiş akıl “açlık evrensel, ihtiyaçlar sınırsızdır” der. Kur’an aklı “hakikat sadık olanındır” derken; müşrik akıl “hakikat sabık olanındır” der.

***

Kur’an’da ve müslüman düşüncesinde akıl, isim olarak değil, fiil olarak telakî edilir; bu fiiliyat akletmek olarak temayyüz eder. Akıl, Allah’ın bir ayeti. Kitabın bir vasfı olan Furkân, duygularla değil akılla algılanan fark’a delalet eder.

Akıl, (yular gibi) bağ kurma, (gem gibi) dizginleme, (süzgeç gibi) ayıklama aracı. Akıl, kök anlamlarının delaletiyle bağ kurduğu kadar akıldır.

Akıl bir imkan, bilgisiz akıl çaresiz, bilginin mizanı ahlâk, ahlâkın ilkeleri vahiyde kayıtlı, vahiy insanın fıtratına uyumlu, fıtrat akıl ile (fucûr veya takva) ekilir (Şems 8).

Akıl, burhan/delil ortaya koyma merci; mantık yürütme hassası; muhakeme yeteneği; hikmet melekesi. Akıl, somutu soyuta çevirebilme yetisi. Dolayısıyla akıl soyut düşünceyle yücelir ve kullanıldıkça kapasitesi artar (Muhammed 17).

Kitab, fiziksel nakısa ile düşünsel nakısayı aynı kefeye koymaz (Nur 61; Enfal 22; Tevbe 90). ‘Güzeli dinlemeyen (sağır), gerçeği görmeyen (kör), doğruyu söylemeyen (dilsiz) akılsızlar/beyinsizler (Bakara, 13, 171) gibi inanmayın!’ der.

***

Allah, insanı vahiy dışında ve ondan önce üç ayrı kılavuzla desteklemiş; birincisi fıtrat ve vicdan, ikincisi duyular ve şuur, üçüncüsü ise akıl ve irade. Bunların üzerine insana vahiyle yol gösterilmesi, gök sofrasının akleden kalbinin önüne serilmesidir.

Anlaşılan o ki din/vahiy mümeyyiz akla inmiş ve çağrısı selim akladır. ‘İkra/düşünceni toparla’ emriyle başlayan Kur’an bir ‘bilinç’ kitabıdır ve düşünen bir topluma (ümmet) ithaftır…

Kur’an’da yüzlerce ayette ‘akletmek’ (makulat-maruf) emr ediliyor, bir o kadar ayette de ‘akletmemek’ (mahsusat-münker) neyh ediliyor. Akıl zatı ile his’in, fiiliyle nas’ın zıttı olarak karşımıza çıkıyor.

Beri taraftan Kur’an, akletmenin bütün türevlerine dikkat çeker: basiret, feraset, nazar, i’tibar, tefakkuh, tedebbür, tezekkür, tefekkür, taakul, teşekkür…

Evet, akıl ilimdir (Ankebut 43), akıl tedbirdir (Mülk 10), akıl zikirdir (Mü’min 54). “…Ey akıl sahipleri! Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 100). Allah Rasulü de, ‘ aklı olmayanın dini yoktur’ buyurur.

Re’y-dirayet ekolünün önemli simaları İmam Ebu Hanif ve İmam Maturidî, ısrarla aklın selahiyetine dikkat çekerler. İrfan semamızın mümtaz siması Muhasibî, “Akıl Kur’an’dır, Kur’an akıldır.” der. Burhan semamızın müstesna siması İbn Rüşd, ‘akıl ve vahiy süt kardeş gibidir’ benzetmesi yapar.

İmam Cafer’e atfedilen bir söz, ‘Peygamber insanın dışındaki akıl, akıl insanın içindeki peygamberdir.’ der. İbn Hazm, “Başkası taklit edilmez, her Müslüman gücü oranında içtihat etmelidir.” diyerek insanın aklını kullanmasının gerekliliğini ortaya koyar.

***

Vahiy, insanlığın iki duruşunun altını çizer: ulu’l-elbab ve ekser-u nas.

Ekser-u nas, çoğunluk. Çoğunluk aklını kullanmaz (Furkân 44). Ulul-Elbab, aklını kullananlar, düşünenler (Mü’min 54). Dahası ‘düşünen kalb’ olarak anlamlandırabileceğimiz ‘fuad’ dikkat çeker (Hac 46). Kur’an tefekküründe, kalp aklın arşıdır. Vahiy kalbe iner, akıl kalpten neş’et eder.

İnsan Allah’ın dilini anlasın diye beşere ‘ruh’ üflendi. O ruhla birlikte insana akıl, vicdan ve irade verildi. Vahyin akıl, vicdan ve iradeye vurgusunun karşısında ikiyüzlüler, kibirliler, kaypaklar yer alır.

Aklın dili mantık ve burhandır. Deliller aklını kullananlar için var (olur) (Zümer 18). Üstün/temiz akıllılardan başkası derin düşünmez. (Al-i İmran 7; Sad 29). Akıl sahipleri öğüt alır, aklını kullananlara ibretler var. Ancak düşünen bir topluluğa açıklama yapılır (Ankebut 35).

***

Düşünmek, insanın tabiatıdır. Akıl ormanına ne ekilirse o biçilir.

Akıllı insan ölçülüdür, sınırını bilir, fıkhını bilir, haddini bilir. Akılsız insan cehalet, nifak, şirk, küfür, zulüm kulvarında ‘sınırsız’ ve ‘sorumsuz’ ilerler. Akleden, kendini marufun, adaletin, ahlakın dairesinin dışında tutmaz.

Koparılmaması gereken bağlar, insanın kendisiyle, insanın insanla, insanın tabiatla ve insanın Allah ile olan bağlarıdır; bu bağlar ancak akletmekle kurulur ve sürdürdülür. Dolayısıyla insanın sesini sözünüzden daha fazla yükseltmemesi gerek (Hucurat 4).

Bugün her bir insan kitap, tarih, toplum, tabiat, kainat ayetleriyle karşı karşıya, iç içedir (Al-i İmran 190). Bu ayetlere bigane kalmak, üzerine akletmemek (bağ kurmamak) insan olma haysiyetiyle bağdaşmaz. 

Hakikatin kaynağı Allah, ısrarla akla vurgu yapanken, onun verdiği aklı tersine kullanarak (haşa!) Allah’a din öğretmeye kalkışmak (Hucurat 16) hiç akıllıca değil. ‘Akıl’ nimetinden sorumlu olacağımızı aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bilgi/ilim/yakîn olmadan irade/iman/amel (sağlıklı) olamaz. İnsan hakikati göremez, vicdanı körelir. Aklını kullanmayan, akledemeyen dünyada yobazlığa, rezilliğe musallat olur; ahirette pisliğe, azaba mahkum olur. (Maide 100; A’raf 155; Yunus 100).

Ez-cümle: Akıl ve vahiy, insana anlam ve amacını bulmak için verilmiş. Akletmek sorumluluktur, emektir, özgürlüktür. Aklı örtmek küfür, aklı örten haramdır.

Şair der ki, ‘Herkes kendi kaybettiğini kendi arasın.

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar