Üç Tutulma Hâli

Zamanın ruhunu yakalayamayan, asrı idrak edemeyen köhne bir zihniyettir yobazlık. Şekilci, lafızcı, kalıpçı, açısız, ambalajcı, reddiyeci, etiketçi, şartlanmış, farklılıklara kapalı, özeleştiriden yoksundur.

Üç Tutulma Hâli

Zamanın ruhunu yakalayamayan, asrı idrak edemeyen köhne bir zihniyettir yobazlık. Şekilci, lafızcı, kalıpçı, açısız, ambalajcı, reddiyeci, etiketçi, şartlanmış, farklılıklara kapalı, özeleştiriden yoksundur.

Kur'an'i Hayat Dergisi

İletişimin pik yaptığı bir çağda sabit fikirli olmak! İnanç, düşünce veya ideoloji insanların ekseriyetinde kemikleşmiş, katılaşmış bir yapıya dönüşmüş durumda. Çoğulculuk serabında konuşmak üstün körü; paylaşımlar fantazya, beğeniler ikircikli... Dediğim dedik, çaldığım düdük.

Modern çağın karakterini soluyan insan tekdüze ve dayatmacı bir anlayışa bezendi. Kendini rahmet kaynağından münzel İslam’a nisbet eden lakin seviyenin dibini bulanlara ne demeli?

Teknolojik rahatlık düşünme tembelliğini körüklüyor olsa da hayat yeni hâllere bürünerek akıyor. Bu süreçte bazı düzlemlerde karşı karşıya kaldığımız ‘karanlık’ üç hâli resmetmeye çalışalım.

 

İnanç tutulması: Yobazlık

Patolojik bir vaka olan yobazlık; inançta şablon düzeyinde kalmaktır. Her bir peygamber bu şablonları kırmak için çaba harcamış; her bir filozof böyle zihniyetlere karşı mücadele etmiştir.

Bir şablonun içinde yaşayan hem kendisine yük hem de başkalarına. Kendini aşma çabası olmayan, enerjisini, kendi dünya görüşünü başkasına dayatmak için harcamaya başlar. İşte bu dayatmacı zihniyetin müşahhas hali olan yobazlık, aynı zamanda bir düşünce tembelliğidir, insanın düşünebilme yeteneğine açıkça ihanetidir…

Yobazlık, tutuculuğun inançla örülmüş halidir. Din sadece menfaata (cennet-cehennem) indirgenerek kısırlaştırılmıştır.

Zamanın ruhunu yakalayamayan, asrı idrak edemeyen köhne bir zihniyettir yobazlık. Şekilci, lafızcı, kalıpçı, açısız, ambalajcı, reddiyeci, etiketçi, şartlanmış, farklılıklara kapalı, özeleştiriden yoksundur. Kendinden daha bilgisizleri kışkırtır. Bu karakterde tahammülsüzlük normalleşmiştir. Haddine bakmadan her konuda üst perdeden yargıya varır, kalemi kırar.

Yobazlığın karanlık bir örtüsü vardır, gökkuşağı diye bir mes’elesi yoktur. Kendisi, mezhebi, meşrebi dışındaki herkesi yetersiz, zararlı, yıkıcı görmek/göstermek yobazlığın alâmetifarikasıdır.

Gericilik (irtica) ise inanç yobazlığının yaşadığı çift karakterli bir komplekstir. Birinci kutbu, ‘an’ı yaşayamayınca geçmişteki başkasının emeğine konmaya yeltenmektir; ikinci kutbu ise, ‘an’ı yaşayamayınca geçmişteki başkalarının emeklerini kötülemektir.

Mürteci hizipçidir, nefret söyleminin alâsını üretir ve yöntemi tekfirdir. Tabularını putlaştırmıştır. Feraseti sadece ‘at gözlüğü’ olarak kullanır. Geçmişin hortlamasını ister; ama imanı ölüdür, hep bağımlıdır; hem uyuşuktur. Farklı olana karşıdır. Bilgisiz ve haristir; münakaşa etmez, söver.

Yobazlık bir yol değil, belki zorbalık halidir. Çeşitleri çoktur: Softa yobazlar, okur yobazlar, yazar yobazlar. Okur-yazar yobazlar, aynı zamanda ‘tek yol’cudur. Bilmez ki kişi büyüklendikçe küçülür. Bilse, en büyük düşmanı kendisidir.

Roger Garaudy, ‘Yobazlıklar’ kitabında yobazlık türlerini ve bu yobazlıklara karşı ne yapılması gerektiğini apaçık ortaya koyar.

 

Akıl tutulması: Bağnazlık

Bağnazlık, bir düşünceye, bir inanışa aşırı ölçüde bağlanmaktır. Bağnazlık, iradesini bir üst iradeye teslim etmek, aklını rafa kaldırmak, sorgulamamak, akıl tutulması halidir. Otoritenin hiyerarşisini delil aramaksızın, eleştirmeksizin bilgi sayan anlayıştır.

Bağnaz, bağlandığından başka hiçbir düşünce ve inanışın ‘yaşam hakkını’ kabul etmez. Herkese, her şeye önyargıyla yaklaşır ve acımasız yargılar, eleştiriye kapalıdır, hoşgörüsüzdür. Farklı fikirlere, düşüncelere, inanışlara tahammülü yoktur.

Bir korku içerisindedir ve kendine güveni yoktur. Dolayısıyla kendisini anlatmaz, anlatamaz. Hep uçlarda yaşar. Kimseyi dinlemez, etiketler ve yaftalar. Anlamak için çabalamaz. Öfkenin yurdudur.

Herkesi tek potada eritmek ister. Yeni fikirler, yeni çözümler alerji yapar. Yeniliklere kapalı, değişimlere karşıdır. Böylesi insanın ömrü kendisine ördüğü bir kafeste geçer. Boyun eğme içinde gizlice gelişmiş olan saldırganlık düşünceleri anksiyeteye dönüşür. Böylece zihni, düşünceyi, inanışı zehirler.

Her dinin müntesipleri içinde naslarla örülü zahiri bir taassub veya sezgi ile boyanmış batıni bir taassub çıkmıştır. Bağnazlık yaygın ve evrenseldir. Bu çerçevede holigan ve fanatik kavramlarını da hatırlayalım.

Holigan, aşırı düşüncesini şiddete yansıtandır; terörize edendir. Çoğul hali şartlanmış kitlelerdir / kütlelerdir.

Fanatik, bir düşüncenin, bir nesnenin tutucusudur. Aşırılıklarından dolayı insani değerleri göremez. Sosyal hayata entegre olamaz.

Entelektüel bağnazlar ise, içlerinde taşıdıkları yobazlık ve bağnazlık potansiyelini çağdaşlık üzerinden kullanan insanlardır. Bunlar kuru özgüveniyle insanları aşağılayan, gizli fantezilerini içinde bastırmış kimselerdir.

Max Horkheimer, ‘Akıl Tutulması’ isimli eserinde egemen zihniyetlerin temeline sirayet eden hurafeye dönüşme sürecini ele alır.

 

İlim tutulması: Taassub

Düşünmek sorgulamaktır: Başkasıyla paylaşabileceklerimizi sadece kendimizde tutmak, kendimizde olması gerekenleri hep başkasından beklemek güzelliği, iyiliği, doğruluğu, erdemi ters yüz etmektir.

Taassub, zihinsel kapalılıktır. Kirlenmiş, bozulmuş fikirleri inatla savunmak, aşırı bağlanmak, kendi şartları içinde kurgulanmış bu bilgilerinin her şartta doğruluğuna katî bir şekilde inanmak ve inandığı bu doğrulara başkasını hapsetmektir. Paranoid bir bakıştır.

Taassub, saplantı halindeki bir kanıya aykırı düşen her düşünceye, körü körüne saldırmaktır. Taassub, bir fikre veya inanışa aşırı derecede bağlanıp ondan başkasını düşünememe durumudur. Buna yobazlık veya tutuculuk da denir. Taassub sahibi olana da mutaassıb/yobaz/tutucu denir.

Oysa din insanı köşeye sıkıştırmaz, insanın karakterini deforme etmez. Köşeli olanlar, duvar örenler, genelde travmatik zamanlarda, gerilim zihniyetine sahip karakterler tarafından üretilen, sonradan kurgulanmış düşüncelerdir.

Taassub sahibi kişiler, körü körüne başkalarını taklit ederler. Başkaları hakkında zan ile hareket ederler. Taassup ön yargıdır, bilinçsiz bağlılıktır. Bencilliktir, kibirdir.

Oysa bir inanç sahibi olmak, kendi inancında samimi olmak, başka yaşam biçimlerine de saygı duymaktır.

Kökten beslenmek (maruf) ile kökten dinciliği (fundamentalizm) ayırt etmek gerek. Fundamentalizm, ilk nesil kalıplarını/metinlerini literal okumaya indirgemektir.

İdeolojik taassub, özeleştiriden yoksundur. Tarihin bir kesitinde kalmak aklı ve vicdanı durdurur, dimağı dumura uğratır.

Fikir ve iddiasının mutlak doğru olduğunu ileri süren her sistem dogmatiktir. Eleştirmeyen, tartışmayan, kanıt aramayan, incelemeyen dogma, bilgisizlikten ve karanlıktan doğan yanılgılardır. Bu nev’i düşüncelerde tolerans ve empati yoktur. Dogmatizm her devirde ilerlemenin, gelişmenin karşısında durmuştur. Dogmatizmin zorunlu sonucu zorbalıktır.

Eric Hoffer, ‘Kesin İnançlılar’ isimli kitabında, bu zihniyetin ve kitlelerin anatomisini ortaya koyar.

Sonuç

Yozlaşmanın, tutuculuğun, kör inançların belirli bir yurdu, ulusu, sınırı yok. Şiddeti kodlayan/kanıksayan, taklidi ilelebet kılan, öz eleştiriyi terk eden her bir zihne yayılmacılık sürüyor.

Yobazlık, bağnazlık ve taassub primitif bir düzeye indirgenen inancın refleksi olarak görülebilir. Dolayısıyla inancın getirebileceği felâh tersine döndürülerek insanlığın üç hasleti/imkânı farklılığın, orijinalliğin, özgünlüğün üç büyük düşmanı bağnazlık, taassub ve yobazlık helâklarına evrildi.

Okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan toplumlar, sahte din adamları (ahbar, ruhban ve türevleri) ile kurgulanmış bir zihniyete mahkûm ediliyor. İnsanlık sahte bir düşünce evreninde sentetik yaşamaya mahkûm olmakla karşı karşıya getirildi. Bu tehlike karşısında, cehaletin, zorbalığın, şiddetin her türüyle mücadele etmek zorunludur.

Maun suresinde, kendi kognisyonlarına dört elle sarılanlara şöyle seslenilir: “Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı (hesap gününü hep başkasına yazarlar)! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen (adil ve ahlaklı olmayan) kimsedir. Yazıklar olsun dine kendini izafe edenlere ki, onlar dinlerini ciddiye almazlar (ciddiye alsalardı inanç sistemlerine köstek değil destek olurlardı). Onlar (dindar görünmeyi) gösteriş (için) yaparlar. (Menfaati bir kenara bırakıp da) Ufacık bir yardıma/erdeme bile engel olurlar.”

Kur’an, bütün söylemleriyle bu süreci men eder; ‘Ey akıl sahipleri düşünmez misiniz?’ ‘Muhakkak ki Allah, adaleti/hikmeti, ihsanı/iyiliği, yakınlara cömertliği emreder; münkeri/kötülüğü, fuhşiyatı/aşırılığı ve bağiyi/taşkınlığı da yasaklar…’

Din yobazlıktan, akl bağnazlıktan, ilm taassubtan berîdir. Bu üç umde ile temizlenen insan olduğu gibi, bu üç umdeyi kirleten de yine insan olmuştur.

***

Tefekkürden uzak, saplantılı, çıkarcı, hesapçı, taklitçi, meşrebini putlaştıran, ırkçılığı kutsayan, zamanın ruhunu okuyamayan her türlü yobazlık, bağnazlık ve taassub bugünün insanının hayatını zehretmektedir.

Ötekileştirici, genellemeci, geleneği kutsallaştıran, ataları otoriteleştiren, tarihi akideleştiren, hayatı dar eden, insanlığı sürü haline getirmek isteyen her türlü yozlaşma entegrizm (düşünsel otizm)’dir.

İnsanı hakikat karşısında savunmasız bırakan bu müesses yapılara karşı, şu müessis yapı ile kuşanılabilir: külli vahiy, mümeyiz akıl, asrî idrak/vicdan.

Hakikate kör, sağır, dilsiz kesilmek kalbinin mühürlenmesini istemektir.

Eyn’el-mefer?

 

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar