Marjinal Dizilerin Panzehiri: Bir Başkadır

Bir Başkadır dizisi bize tıpkı logosundaki farklı renkler, farklı motifler gibi memleketimizin tüm renklerini hatırlattı. Yine bize kendi travmalarımızı hatırlattı. İnsan, travmalarından ibarettir tezinin ne kadar doğru olduğunu hatırlattı.

Marjinal Dizilerin Panzehiri: Bir Başkadır

Bir Başkadır dizisi bize tıpkı logosundaki farklı renkler, farklı motifler gibi memleketimizin tüm renklerini hatırlattı. Yine bize kendi travmalarımızı hatırlattı. İnsan, travmalarından ibarettir tezinin ne kadar doğru olduğunu hatırlattı.

Kur'an'i Hayat Dergisi

Söze direkt sondan başlayalım. Adı gibi bir başka dizi olmuş “Bir Başkadır”.

Bu çıkarımı hikâye, karakter analizleri ve sinematografik olarak ele açıklamaya çalışacağım.

Diziyi ilk izleyenlerden biri olarak daha ilk bölümden vay be derken buldum kendimi. Amacım diziye övgüler dizmek değil fakat dizi sektörünün içler acısı durumuna bakınca ne kadar övgü dizilse de yeridir diyebilirim.

Diziyi başarılı kılan her şeyden önce hikayesi. Güçlü bir hikayesi yok diyebilirsiniz. Çünkü hikâye o kadar normal şeylerden oluşuyor ki… Ama zaten başarısı da tam olarak burada. Son on yıla damgasını vuran dizileri incelediğimizde marjinalliğin giderek arttığını görebiliriz. Diziler kendi içinde mafya, aşk, aile, komedi dizileri olarak ayrılıyor. Ve neredeyse hepsinde de marjinallik göze çarpıyor. Velev ki yaşanmış hikayeler olsa da marjinal olmaktan kurtarmıyor bu durum. Çünkü genel sosyolojinin konularından uzak hikayeler… Fakat bu marjinalliğe rağmen birçok “tutmaz” dediğimiz dizi tutmuş hatta rekorlar da kırmıştı. Bu da marjinal hikayelerin bir alıcısının olduğunu ortaya çıkarıyor. Belki de toplum kendisiyle yüzleşmek yerine hep hayali ve zorlama hikayelerden etkilenmeyi tercih ediyor. Bu sosyolojik bir konu ve bunun üzerine hayli araştırmalar da mevcut.

Buna aşk dizileri örnek verilebilir. Ağır bir zengin kız fakir oğlan edebiyatının olduğu birçok dizi var. Aslında bu, sadece günümüz dizilerinin değil Yeşilçam’ın da sorunlarından biri. Dizilerde özellikle bölüm sonlarına doğru hikâyenin çıkmaza girdiği, düğümlendiği bir gerçek. Ve bu durum izleyicide merak duygusunu harekete geçirir. Fakat bahse konu dizilerin düğümlendiği her anda düğümün sonunun nasıl çıkacağını tahmin etmek çok da zor değil.

Klasik dizilerin ana sorunlarından biri de çok hareketli olması. Sürekli entrika, planlar, koşturmaca ve aksiyon pompalanıyor. Bu da aslında her anlamıyla izleyicinin özendiği heyecanlı hayatlar ve hayaller olarak yansıyor. Bu doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama ortada böyle bir gerçeğin olduğu kesin.

Fakat Bir Başkadır ile bir gerçek daha yüzümüze vuruldu. O da “Hayatımızın o kadar hareketli ve heyecanlı olmadığı” gerçeğiydi. Kırk yıl düşünsem bu kadar durağan bir dizinin bu kadar tutacağı aklıma gelmezdi. Fakat hikayesinin gerçekliğe çok yakın olmasıydı. Peki nasıl bir hikayesi var ‘Bir Başkadır’ın?

Birçok yorumcudan duymuşsunuzdur “Bu dizi bizi bize anlatıyor” cümlesini. Ben bu metafor üzerinden değil “Normal” kavramı üzerinden ele alıyorum diziyi. Çünkü normal olanın, sıradanlığın hikayesi Bir Başkadır. Aslında sadece ana karakterimiz Meryem’in değil beş farklı ailenin ve ondan fazla insanın hikayesi. Farklı sınıflar, statüler, eğitim seviyeleri, anlayışlar ve yaşantıların bütünleşerek, iç içe girerek sergilendiği bir toplum projeksiyonu diyebiliriz. İşte tam da bu yüzden bize yakın, sıcak ve tanıdık geliyor. Yani Peri de Meryem de diğerleri de ya biziz ya da çevremizdeki gözlemlerimiz. Bu açıdan hikâye ve senaryonun yazarı ve projenin yönetmeni olan Berkun Oya, büyük bir başarıya imza atarak alkışı hak etmiş.

Dizinin daha net bir şekilde anlaşılması için karakter analizi yapmanın şart olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan tüm karakterleri olmasa da öne çıkan karakterleri hem cast olarak hem de karakter olarak inceleyelim.

Meryem Karakteri; Yani Öykü Karayel’in muhteşem oyunculuğu ile hayat verdiği ana karakter. Öykü Karayel’in oyunculuğunu beğenen birisi olarak bu performansa şaşırmadım ama karakteri adeta yaşayarak oynaması, oyuncunun başarılı kariyerine bir artı daha yazdırmasına neden oldu.

Meryem, orta sınıfın muhafazakâr ve kırsal kesimini temsil ediyor. Eğitim hayatı bir şekilde sekteye uğramış ve gündelikçi olarak çalışan bir kadın. Tabi Meryem’i öne çıkaran ilk şey başörtüsü oluyor. Çünkü başındaki örtü onun toplumsal sınıfının sembolü durumunda. Psikoloğunun tekniklerini çözecek kadar zeki ama temizlik için gittiği zengin ve vurdumduymaz adama âşık olacak kadar budala bir karakter. Dini kimliğini her anlamda taşıyan fakat dini bilgisini de tamamen hoca dediği kişiden alan bir genç kız. Meryem’in hem yaşantısı hem de iç dünyasının anlatıldığı dizide birçok genç kız kendisinden bir parça bulmuştur eminim. Fakat her şeyden önce onca sıkıntı ve sorunun içerisinde her açıdan ümitvar olmayı ve tebessüm etmeyi hatırlatan yapısı benim dikkatimi çekti.

Peri Karakteri; Defne Kayalar’ın adeta tüm hücresiyle can verdiği karakter. Meryem’in tam karşısına konumlandırabileceğimiz Peri, elit, Kemalist ve seküler kesimin bir yansıması. Öyle ki Meryem’in başındaki örtüye dahi tahammül edemeyen bir bakış açısı ile büyümüş fakat bundan bir o kadar da huzursuz bir isim. Aldığı etik eğitimler veya öğretiler ona farklılıklara saygı duymasını söylese de içten gelen bir sesi var ki o ses tam olarak yıllarca bu ülkede başı örtülü kadınlara cahil gözüyle bakan zihniyetin sesi. Dizi boyunca Peri’nin kendisi ile mücadelesini de çok rahat gözlemleyebiliyoruz. Başlarda çok fazla zorlansa da Peri’nin Meryem ile arasında geçen börek diyaloğu bu mücadelenin meyve verdiğini gösteriyor. Yani aslında bu ülkede bir arada yaşama kültürünün oluşmasının, tahammülün ve iletişimin mümkün olduğunun minik bir işareti Peri. Bunun yanında benim en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de bir psikoloğun iç sesinin Peri’nin o meşhur isyan edip, ağlayarak bağırarak içini döktüğü sahneydi. Bu bana işte bir psikolog kesin böyle bir iç sese sahiptir dedirtti.

Gülbin Karakteri; Tülin Özen’in canlandırdığı bir diğer psikolog. Gülbin ise Kürt kimliği ile öne çıkan bir isim. Seküler fakat farklılıklarla bir arada yaşamayı başaran bir isim. Bunun nedeni de aile yapısının geleneksel Anadolu insanı olması. Fakat onun da bunun dışında birçok sorunu var. En büyük sorunu ise ablası. Yani ailevi sıkıntılar ile öne çıkan bir karakter.

Ruhiye Karakteri; Funda Eryiğit’in hayat verdiği bu karakter ise çevresi tarafından cinlenmiş, kafayı yemiş, deli gibi sıfatlarla anılan psikolojik travmalar yaşayan bir isim. Köyünde çocukken uğradığı tecavüzün psikolojik travmasını yaşatan Ruhiye, benim oyunculuk olarak beğendiğim isimlerden biri.

Sinan Karakteri; Alican Yücesoy’un oynadığı zengin, tek başına ve savruk bir hayat yaşayan karakter. Gülbin ile ihanet ile biten bir ilişkisi olan Sinan, aynı zamanda Meryem’in gündeliğe gittiği ve âşık olduğu isim. Bu karakter ise kendi travmalarını alkol ve cinsellik ile örtmeye çalışan bir yapıya sahip.

Yasin Karakteri; Fatih Artman’ın bana göre dizinin en iyi performanslarından birini sergilediği karakter. Orta sınıf, muhafazakâr, ataerkil bir aile babası. Sürekli bağıran, son sözü söyleyen, baskın, ısrarcı bir aile reisi. Fatih Artman, ataerkil toplumu o kadar iyi yansıtıyor ki ben söyleyecek hiçbir söz bulamadım. Fakat bu katı ve sert adamın içinde eşi Ruhiye’ye karşı öyle bir sevgi var ki… Belki de yaşadığı sosyal çevrenin asla kabul etmeyeceği “bekaret” konusunu o harika sözü ile yok sayacak kadar bir sevgi bu…

Bunların dışında eşinin ölümüne alışmaya çalışan Hoca, hocanın başörtüsünü sürekli sorgulayan ve sonunda çıkaran kızı, hocanın yanında olan ve Meryem’e gönlünü kaptıran zihni felsefi bilgilerle dolu ve dili hiç durmayan Hilmi karakteri ve diğer tüm karakterler… Her karakterde kendimizden bir parça bulabileceğimiz güzel bir cast olmuş diyorum ve kocaman bir ama yazarak eksik gördüğüm bir şeye dikkat çekmek istiyorum.

Dizide eğitim seviyesi yüksek dindar kısmen elit diyebileceğimiz bir karakterin olması belki daha güçlü kılabilirdi. Bu şekli ile dindar kesimin eğitim seviyesinin düşük olduğu algısı da çıkarılabilir. Tabi bunu yapmadan sadece bir temenni olarak bu eksikliği vurgulamak istiyorum. Hatta başörtülü bir psikolog tanıdığımın “Keşke başörtülü bir psikolog da olsaydı” gibi bir yorumunu da buraya yazayım.

Karakter analizlerinin ardından dizinin çekimlerine ilişkin de birkaç şey paylaşmak isterim. Benim ilk olarak dikkatimi çeken şey dizinin çok hareketli olmaması oldu. Bu belki ilk başlarda sıkıcı gelebilir ama belli ki bir mesajı var. Muhteşem İstanbul fotoğraflarına veya mobese kamerasından çekilmiş gibi tepeden çekimler dizinin ilk bölümde kullandığım “normal” metaforuna uygun çekimler olmuş.

Bir diğer önemli konu ise müzik. Dizinin neredeyse hiçbir bölümünde abartılı müzikler yok. Müzikler hiçbir yerde diyalogların ve oyunculuğun önüne geçmiyor. Sadece bölüm sonlarında bize sunduğu Ferdi Özbeğen resitali, dizinin önüne geçti. O da öyle güzel ve tatlı geldi ki… Ferdi Özbeğen gibi bir sanatçı varmış zamanında dedirtti herkese. Bu açıdan yönetmen Berkun Oya ve teknik tüm ekibe tebrik iletmek gerekiyor.

Sözün özü; Bir Başkadır dizisi bize tıpkı logosundaki farklı renkler, farklı motifler gibi memleketimizin tüm renklerini hatırlattı. Yine bize kendi travmalarımızı hatırlattı. İnsan, travmalarından ibarettir tezinin ne kadar doğru olduğunu hatırlattı. Farklı renklerin çatışmasının değil iletişiminin esas olduğunu fakat bunun için içsel çok bedel ödemek gerektiğini hatırlattı. İşte Peri’nin gözyaşları bu bedelin ifadesiydi.

Daha önce AGORA filminin kritiğini yaptığım yazıda kullandığım Hypatia’nın o muhteşem sözü ile bitireyim: Bizi birleştiren şeyler bizi ayıran şeylerden daha fazla.

Kur'an'i Hayat Dergisi
Kur'an'i Hayat Dergisi

Bu sayfa, Kur'ani Hayat Dergisi'nin resmi sayfasıdır. Dergiyi tanıtma amacıyla kurulmuştur.

Yorumlar